Güncelleme Tarihi:
Jehan Barbur’un içinde hep müzik vardı fakat ailesi istemediğinden hiç profesyonelce başlayamadı. Çocukluğunu şarkı söyleyerek, annesinin Nat King Cole, Tom Jones, Frank Sinatra’dan Selda Bağcan, Ezgi’nin Günlüğü, Bülent Ortaçgil, Edip Akbayram’a ve hatta Fransız şansonlarına varan arşivini dinleyerek geçirdi. Bir süre Ankara’da kaldı. İstanbul’a temelli geldi ve bir meslekte tutunmaya çalıştı, sıkıldı, müzik dışında bir iş ona göre değildi ama o bunu arkadaşları sayesinde sonradan anladı. Öğretmenlik, televizyon derken baktı ki olmuyor arkadaşlarının yardımıyla bilgisayar ve klavye alıp şarkılar yazıp söylemeye başladı. 25 yaşına kadar sadece şiir ve düz yazılar yazarken, bir anda kendi şarkılarını yazmaya başladı.
DÜNYAYI YEŞİLÇAM GİBİ GÖRÜRÜM
Şimdiyse üçüncü albümünü çıkartmış saygı duyulan bir besteci ve şarkıcı Barbur. Hikâyesinin geri kalanını şöyle anlatıyor:
“Albümün adını ‘Sarı’ koydum çünkü dünyayı biraz o Yeşilçam filmlerinin, nostaljik sarı rengiyle görürüm ben. Bir de gündönümü sarısı, o saatleri çok severim. Albümüm bir yılda bitti. İkinci albümüm ‘Hayat’ piyasaya çıktığında buna başlamıştım. 2012’nin başında düzenlemelere başladık. Bu aşamada her parça için stüdyoya gidiyordum. Rearmonizasyon ve kayıtla tüm gün geçerdi. Önce gitarla çalınmış bir maket yapardım sonra gitaristim Cenk Erdoğan’la birlikte davul ve bas yürüyüşlerini düşünürdük. Nota yazamadığım içi trombon ve çello partisyonlarının aklımdaki melodilerini kaydederdim. Kısacası son bir yılımın neredeyse her günü böyle geçti. Böyle böyle kendi prodüktörlüğümü kendim yaptım.”
Son zamanlarda pek yazamadığından dem vuruyor Barbur. Şahsi bloguna sürekli şiir ve düz yazılar ekliyor. “Ben önce sözlerini yazıp sonra besteledğim bir şarkım yok. Cümlelerim melodisiyle gelir. Hikâyeyi melodiyle görüp, yoğun gelen söz ve besteyi düşünmeden yazıp söylüyorum. Ancak sonradan bazı kelimeleri değiştiriyorum. Küçük küçük çalışıyorum yani. Genellikle piyanoda çalarak çalışıyorum, bazen de gitarla. Ama bazen telefona kaydettiğim melodiler de oluyor. Mesela ‘Belki’yi Kıbrıs’ta bir otel odasında kaydettim” diyen Jehan Barbur albümünde bir de Bülent Ortaçgil şarkısı yorumluyor. ‘Dalyan Deltası’nın hayatında önemli bir yeri var: “Eşim bana Dalyan’da evlenme teklif etmişti. Bir de Orhan Kahyaoğlu’nun Bülent Ortaçgil’in müziğini ve yol arkadaşlarını anlattığı kitabının kapağında şarkının sözü olan ‘Ayrı düşmüşüz yanyana’ yazar. O sözleri tekrar gördüğümde hep aynı, bilindik şarkıları söylediğimizi farkedip ‘Dalyan Deltası’na sardım. Kendi grubumla düzenleyip sahnede çalmaya başlayınca dinleyici de hatırladı ve sürekli istemeye başladı. Yıllarca şarkı sahnede evrildi ve son halini aldı ve grubumla kaydettik” diyor Barbur.
YENİ BİR NESİL GELDİ
Müziğe başlamasına bir yandan vesile de olan Bülent Ortaçgil’e tarz bakımından hep benzetildi. O da bunu asla inkar etmiyor ama önemli bulduğu yeni isimlerden de şöyle bahsediyor: “Ortaçgil’e saygım sonsuz, benzetilmekten gurur duyuyorum ama artık yeni bir nesil de geliyor. Ben 2009’da albümü yaptığımda Ceylan Ertem, Elif Çağlar, Alp Ersönmez, Ozan Musluoğlu, Ferit Odman, Mehmet İkiz, Değer Deniz, Birsen Tezer, Çiğdem Erken ve Çağrı Sertel gibi isimler de albüm çıkarttı. Piyasada yalnızlıktan korkarken akabinde bu isimler sayesinde rahatladım. Bu yeni bir akımdı. Umarım 10 yıl sonra yeni gelenlere ‘Elif Çağlarvari’ gibi ‘Jehan Barburvari’ denebilir. Nasıl biz Vedat Sakman, Bülent Ortaçgil ve Mehmet Güreli gibi isimleri örnek aldıysak 10 yıl sonra da piyasaya atılacaklar bu saydığım yeni isimleri örnek alacak.”