Güncelleme Tarihi:
Daha önce bu seti görmüş müydün? Diziyi kabul etmende bu platonun etkisi var mı?
- Hayır, görmemiştim. Ben uyduruk bir plato bekliyordum, o yüzden görünce çok da şaşırdım. Bu kadar büyük ve görkemli bir platoyla ilk kez karşılaşıyorum. Çok emek harcanmış bir yer. Dizide oynamayı kabul etmemde bu platonun etkisi büyük.
“Bir Zamanlar Osmanlı”yı daha önceden takip ediyor muydun?
- Açıkça söylemem gerekirse çok fazla takip etmiyordum. Ama dizinin yapısı hakkında fikrim vardı.
Uzun süredir bir dizide oynamıyorsun. Ne oldu da bu işi kabul ettin?
- İki önemli etken vardı. Birincisi dizinin yapımcısı Burhan Özkan. Gerçekten ne yapacağını ve diziyi tekrardan nasıl bir seviyeye taşıyacağını bana izah etti. İkinci etken de Apo... Yani Abdullah Oğuz. Bizim onunla kimyamız çok iyi tutar.
“Asmalı Konak”ta da birlikte çalışmıştınız. Uzun yılların ardından yeniden birlikte çalışmak nasıl?
- Abdullah Oğuz’un yönetmenliğine çok güvenirim. Kendimi teslim edebildiğim bir yönetmendir. Onunla çalışmak çok keyifli. Kendimi onun sayesinde yabancı bir sette gibi hissetmiyorum.
JAMES BOND’U İKİYE KATLADIK
İstanbul’dan İzmit’e gelip gitmen zor olmuyor mu?
- Yok, zor olmuyor. Zaten yarım saatlik yol. Haftanın üç beş gününü burada geçiriyorum. Şu sıralar bu setin dışında sadece kendi filmimle uğraşıyorum.
“Evim Sensin” iyi gidiyor. 850 bin civarında bir gişe başarısı yakaladın...
- 850 bini de geçtik. James Bond’u ikiye katladık.
Bu yüzden James Bond’dan özür de diledin...
- Ne diyebilirim ki... James Bond dünyadaki bütün gişeleri alt üst etti. Türkiye’de ise böyle bir sürprizle karşılaştık. Bu bizim planlayarak yaptığımız bir şey değildi. Tam tersi ben çok tırsıyordum. Ama benim için en uygun zaman 2 Kasım haftasıydı, o yüzden son James Bond filmi “Skyfall”la rakip olmak zorunda kaldık. Eğer biri bizi dövecekse James Bond dövsün dedik ama dövemedi, korkak çıktı.
James Bond’a bu kadar fark atacağını bekliyor muydun?
- “Evim Sensin”in James Bond ya da dünyanın iddialı bir filmini ikiye katlayacağını tabii tahmin etmiyordum. Ama bizim filmin de iş yapacağından hepimiz emindik. İlk filmim “Ya Sonra”dan da daha çok izleneceğini biliyorduk.
AŞK FİLMLERİ YÖNETMENİ OLARAK KALMAK İSTEMEM
İkinci filminle “kadın seyircinin sevdiği filmler yapan yönetmen” olarak iyice konumlandın. Bu şekilde mi devam edeceksin? Yoksa ileride korku veya macera türünde filmler de yapar mısın?
- Sadece aşk filmleri yapan bir yönetmen olarak kalmak istemem. Bu adam aşk filmleri çekiyor, gerisi tırt dedirtmem. Ben sinemanın her türüyle yakından ilgileniyorum; bilimkurgu ve korku dahil. Buna yönelik hikayelerim de var. Ama erkek seyircilerimle aramda bir mesafenin olduğunun farkındayım. Bir dahaki filmimde bu mesafeyi kapatacağım. Müzikle o mesafeyi kapatmaya başladım da, sahne aldığım yerlerde bunu hissediyorum. Fakat sinemada ya da televizyonda direkt erkek izleyiciye göre iş yapan yapımcılar zarar ediyor.
Müzik kariyerine devam edecek misin?
- Kesinlikle... Müziği bırakamam. Hâlâ çok ciddi bir dinleyicim var. Sadece yaptığım müzik form değiştirebilir, artık beni her yerde göremeyebilirler. Sinema kariyerimle eş seviyede olması için artık daha seçici ve özel işler yapabilirim.
FAHRİYE İLE ÇALIŞMAK CİDDİ BİR KONFOR
Eski sevgiliyle aynı filmde oynamak nasıl bir duygu?
- Bu konuda konuşmasam daha iyi olur sanırım...
Sadece duygunu merak ediyorum?
- Hayır, yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. Sanki konuşursam filmin reklamını bunun üzerinden yapıyormuşum gibi olacak. O yüzden çok konuşmak istediğim bir konu değil. Ama söz, daha sonra anlatırım bunu sana...
Eski sevgilin Fahriye Evcen ile başka projelerde de çalışır mısın?
- Çalışırım tabii ki. Fahriye çok yetenekli ve çok iyi bir oyuncu. Onunla birlikte çalışmak ciddi bir konfor.
Artık yönetmenliği bildiğin için dizide Abdullah Oğuz’a müdahale ediyor musun? Her şeye burnunu sokan bir oyuncuya dönüştün mü?
- Hiçbir şeye burnumu sokmuyorum. Sette yönetmene karışılmaz. Sette direksiyon yönetmendedir. Eğer karışırsan kaza yapar. Sadece artık daha iyi senaryo okuyabiliyorum ve kötü yönetmenin kokusunu hemen alabiliyorum. “Bundan bir cacık olmaz” diyebiliyorum artık.
“Evim Sensin”in orjinali bir Kore filmi. Bunu yeniden çekmeyi kim istedi?
- Şükrü Avşar bu filmi izlemiş, çok beğenmiş. “Ya bunu yeniden vizyona sokalım ya da yeniden çekelim” dedi. Öyle başladı hikaye.
KARİYERİMİN RİSKE ATILACAK YANI KALMADI
Diziye dönelim tekrar... At binmeyi nerede öğrendin?
- “Aşkın Dağlarda Gezer” dizisinin setinde. Ondan sonra 13 yıl binmedim ama unutmamışım. Çok konforlu bir at verdiler bana. Adı Alice... Muhteşem bir İngiliz atı. Birbirimize çok alıştık.
At dörtnala giderken bile çok rahat görünüyorsun...
- Evet. Senin gördüklerin daha hiçbir şey. Asıl dağlarda gör beni.
Bundan sonra oyuncu olarak daha mı seçici olacaksın?
- Artık kariyerimin riske atılacak hiçbir tarafı kalmadı. Yanlış seçimler yapmak bana yakışmaz. Sadece kendi filmlerimde oynayacağım diye bir kural da yok. Başkasının filminde de oynarım. İşte son olarak “Araf”ta rol aldım.
Evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı düşünüyor musun?
- Dört-beş senedir düşünüyorum ama henüz kafamda, aşağı taraflara inmedi.
Yurtdışından Kick Box hocası gelmiş ve birlikte dövüş sahneleri çekmişsiniz. Dövüş sporlarına merakın var mı?
- “Aşkın Dağlarda Gezer” dizim için zamanında altı ay eğitim almıştım. O yüzden bilgim var. Vücudum çok yatkın.
ORHAN GENCEBAY HEPİMİZİN DEDESİDİR
Orhan Gencebay’ı anma gecesinde sen sahneye çıktın. Çıkmayanlar için “vefasız” yakıştırması yapıldı. Ne diyorsun o konuda?
- O konudan çok uzağım. Setten konsere gidip sonra yeniden sete döndüm. Orhan Gencebay hepimizin dedesidir. Müzik camiasında üstün kabiliyetli üstadlara dede deriz. Ona hürmet etmeyeceğiz de kime edeceğiz?
BÜTÜN İZMİT BU DİZİDE GÖREV YAPTI
* Özcan Deniz gece 4’e kadar çekim yaptıktan sonra sabahın 11’inde benmle röportaj yapmak için sette hazırdı. Böyle çekimin geç bittiği günlerde İzmit’te kalıyor. Haftanın iki-üç günü demek bu... Hem bana “Bir Zamanlar Osmanlı”nın setini gezdirdi hem de birlikte at bindik. Diziyi ve sinema filmini konuştuk.
* Burası sadece bir plato değil. Muhasebesi, ofisleri, çalışanların kaldığı lojmanlar da var bu kompleksin içinde. Eski SEKA fabrikasının bazı bölümleri ise bozulmadan hâlâ korunuyor.
* Burası için tam 20 milyon dolar harcanmış.
* Kervansaraylar, hamamlar, Galata Meydanı, Karaköy Kahvesi, at çiftlikleri bu platonun içinde yer alıyor.
* Plato başka dizi setlerine de kiraya verilmeye başlanmış. Bir tarafa bir sinema filmi çekimi için F Tipi Cezaevi kurulmuş.
* 17 bin İzmitli bir şekilde görev almış bu dizide. Kimi figüran olarak, kimi tedarikçi olarak destek vermiş. Yapımcılar, “Bu da neredeyse İzmit’te her aileden bir kişi demek” diyor.
BURHAN ÖZKAN: TÜRKİYE’NİN EN KALİTELİ DİZİSİNİ ÇEKİYORUZ
Dizinin yapımcısı Burhan Özkan’a “Bu kadar yatırım yapmak için delirmiş olmalısın” dedim. “Biz uzun vadeli düşünüyoruz, ne yazık ki bugüne kadar sektörden kazandıklarını sektöre yatırmak yerine evlere, katlara yatırmış yapımcılar. Biz bunu değiştirip sektöre yatırım yapmak istiyoruz” dedi ve ekledi:
“Ratingler öyledir böyledir tartışılabilir, ama kalite açısından Türkiye’nin en kaliteli dizisini çektiğimizi iddia ediyorum. Özellikle yurtdışıyla konuşmalarımızda bunu daha iyi görüyoruz. Cannes’da büyük ilgi gördük. Yakında yabancılarla bir ortaklık projesi de gerçekleştireceğiz.”
“MUHTEŞEM YÜZYIL” İLE “BİR ZAMANLAR OSMANLI” ARASINDAKİ FARKLAR...
İki dizinin içeriği, izlenirliği bir yana... Onları kıyaslamıyorum.
“Muhteşem Yüzyıl”ın setine iki kez, “Bir Zamanlar Osmanlı”nın setine bir kez gitmiş biri olarak iki dizinin setini kıyasladım. İşte farklar:
* “Muhteşem Yüzyıl”ın seti Beyoğlu’ysa “Bir Zamanlar Osmanlı”nın seti İstanbul... O kadar büyük yani...
* “Muhteşem Yüzyıl”ın setinde fazla değişiklik yapılmıyor, “Bir Zamanlar Osmanlı”nın setine sürekli yeni mekanlar ekleniyor.
* “Muhteşem Yüzyıl”da sadece saray var, “Bir Zamanlar Osmanlı”da sarayın yanı sıra sokaklar var.
* “Muhteşem Yüzyıl”da kostümler daha şık ve pahalı, “Bir Zamanlar Osmanlı”da sürekli yeni kostüm dikiliyor.