Güncelleme Tarihi:
Farah Zeynep Abdullah’ın ailesi, dillere destan aşklarıyla ünlü... Rahmetli dedesiyle anneannesinin büyük aşkı, aynı dispanserde çalışıp uzaktan uzağa bakışırken, bir tatil günü dedesinin denizde boğulma tehlikesi atlatan anneannesini kurtarmasıyla başlamış. Annesiyle babasının 30 yılı devirmiş evliliklerinin başlama hikayesi daha da ilginç. Annesi Gülay Hanım, 17 yaşındayken bir gün babasının arabasını çalmış gezerken trafik kazası yapmış. Çarptığı otomobilin sahibi, şirketlerinde çalışıp borcunu ödemesini teklif etmiş. Dünyaya gözünü Erbil’de açmış, çocukken savaştan kaçıp Türkiye’ye gelmiş, Arapça’yı unutmuş olduğundan askerlik için kısa süreliğine dönmek durumunda kaldığı memleketinde “dilsiz asker” olarak nam salmış babası Osman Abdullah da o şirkette çalışıyormuş. Bu tesadüfler zincirinin ürünü: 1989 doğumlu Farah Zeynep Abdullah. Ünlü oyuncu, bugün Gayrettepe’de, anneannesiyle yaşıyor. Ailesi ise babasının işi nedeniyle Londra’da. Abdullah, anne ve babasının aşkını anlatmakla bitiremiyor: “Gerçekten çok aşıklar. Babam annemi hâlâ doğal avokadoyla masaj yaparak uyandırıyor mesela. 30 sene olacak bu yıl, çok acayip bir şey.”
University of Kent’e başlarken de çift anadal seçiyor Farah Zeynep Abdullah: Fransız Edebiyatı ve Tiyatro... İkinci senesinde, Paskalya tatili için geldiği Türkiye’de, Kanal D Dramalar Koordinatörü Lale Eren’le tanışmasıyla hayatının akışı değişiyor. Lale Eren ve yönetmen Zeynep Günay Tan, “Öyle Bir Geçer Zaman ki”deki Aylin karakteri için hem masum hem de seksi görünen bir oyuncu ararken, hayat yollarını kesiştiriyor: “Facebook’tan fotoğrafımı görür görmez ‘budur’ demiş Zeynep abla. Ertesi gün bir kamera çekimi aldılar. Aynı hafta içinde de ‘gelebilir misin’ diye sordular. Dondurdum okulu. Setteki ilk günüm çok zordu ama. Eve gidip ağlıyordum; ne yaptım, bu nasıl geçecek diye. Çok zor bir dönemdi. Dil zorluğu vardı, aksanım çok kayıktı.” İki senelik yoğun dizi temposunun ve “Kelebeğin Rüyası”nın çekimlerinin ardından bir süre İngiltere’ye giderek ara veriyor Farah Zeynep Abdullah... Derken ansızın dönüyor: “Sabahlara kadar dizi izleyip arkadaşlarımla oluyordum. Okula da gitmiyordum. Yayılmayı çok özlemişim. Ama bir süre sonra özlediğimi fark ettim. ‘Kurt Seyit ve Şura’nın bahsi geçer geçmez tamam dedim.”
Farah Zeynep Abdullah’ın en önemli özelliklerinden biri de yalan söyleyememesi... Bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Bayağı küçüktüm. Kardeşim yeni doğmuş, yeni alınmış çorapları var. Odamda etiketlerini keseyim derken çorabı da kestim. Sonra annem çorabı görüp ‘ne oldu’ diye sorunca, hiç kıvırmadan ‘ben kestim’ diye dümdüz söylemiştim. ‘Aferin kızım’ demişti, ‘En kötü doğru, en iyi yalandan daha iyidir’... Sekiz yaşındaydım. O günden beri yalan söyleyemem. Gerekiyorsa kırıcı olmak pahasına doğruyu söylerim. Çok zormuş ama... Yaş ilerledikçe yalan söyleyememenin çok zor olduğunu anlıyor insan. Hayatı kolaylaştırmıyor yalansız yaşamak, pek çok şey için engel hatta ama sonuçta değiyor.”