F1 pilotu gibi doktor

Güncelleme Tarihi:

F1 pilotu gibi doktor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 31, 2010 00:00

Dr. Halil İbrahim Tekin Gazi Magosa’daki Kıbrıs Tüp Bebek Merkezi’nin direktörü ve yaklaşık 5 bin bebeğin dünyaya gelmesine vesile oldu. 50 yaşın üstündeki 400’den fazla kadına ilk kez annelik duygusunu tattırdı. Aralarından ikisi 64 yaşındaydı. Bazılarının çılgınlık olarak nitelendirdiği cesaret isteyen bu tedavilerin stresiniyse ancak hızlı araçlarla atabiliyor. Kıbrıs’ın en büyük beygir güçlü arabası onda. İki motosikleti, bir de uçağı var

Dr. Tekin (48), Galatasaray Lisesi’nde okurken basketbolla tanıştı. Ama hayali pilot olmaktı. Boyu 1.98’e varınca, pilot olma hayalini erteledi, maket uçak yapmakla yetindi. Basketbola devam etti. Galatasaray yıldız, genç, A takımlarında oynadı. Fena bir öğrenci değildi, önce Cumhuriyet Tıp Fakültesi’ni kazandı. Yeni kurulan okul Hacettepe Tıp Fakültesi’nin bünyesindeydi, bir yıl Ankara’da kaldı. Tekrar sınava girdi, bu kez Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandı. Sağlık sorunu nedeniyle basketbol oynamayı bıraktı ama kopmadı, antrenörlükle devam etti. Altı yıl boyunca basketbol okulunda çalıştı.

HIZ ÖZGÜRLÜK HİSSİ VERİYOR

Bu arada okulu bitti. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığını Zeynep Kamil Hastanesi’nde aldı. Bir süre İstanbul’da çalıştı. 1999’da annesinin memleketi KKTC’ye gitti. Burada sadece yoğun çalışmakla kalmadı. Sakin ada hayatı gençlik hayallerinin birer birer gerçekleşmesine olanak verdi. Belki istediği kadar büyük uçakları kullanamıyor ama artık kendi uçağı var. Cirrus GTS SR 22 model uçakla ada semalarında gezebiliyor. Hızlı arabaları seven Tekin’in Japonya’dan getirttiği Nissan GTR, 641 beygir gücüyle adanın en hızlı ve güçlü arabası. Suzuki GSX-R 1000 ve KTM 640 Supermoto marka iki motosikleti de olan Tekin, şunları söylüyor:
“Yaptığım iş çok ciddi bir sorumluluk. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama riskleri var. Hastalara karşı gereğinden de fazla sorumluluk hissediyorum. Gebe kalamayanlara çok üzülüyorum. İçlerinde evini, barkını satıp gelenler var. Yardımcı oluyoruz ama bir yere kadar. Çok gerildiğim zamanlarda antidepresan kullandım daha kötü hissettim, afakanlar basmaya başladı! Yürümeyi denedim, Kıbrıs çok sıcak. Toz, toprak ve böcek alerjik bünyeme iyi gelmiyor. Bir süre balıkçılık, dalgıçlık yaptım sonra sıkıldım. Balıkları vuramıyorum artık. Suyun dibine iniyorum, çıkabilir miyim diye bakıyorum. Sonunda motora bindim. Çok ciddi özgürlük hissi veriyor. Yüzüme vuran rüzgar bütün stresimi alıp götürüyor. Müşhiş bir şey. En stresli insanı bile kuzu gibi yapar, tavsiye ederim. Köyde yaşıyorum, hastaneye arabayla on, motorla üç dakikada ulaşıyorum. Müthiş bir adrenalin. Hızlı araba kullanmak da başka bir keyif.”

300 SAATTEN FAZLA UÇTU
/images/100/0x0/55ea15bef018fbb8f86a5699


Dr. Tekin yaklaşık beş yıldır uçuyor. KKTC’de küçük uçakla uçuyordu. Yeni uçağına binebilmek içinse Güney Kıbrıs’a Larna’ya geçiyor: “Bir saat uçmak için beş saat harcıyorum, Rum tarafı uçuş için kısıtlı izin veriyor. Yine de değer. Uçak öyle sanıldığı kadar pahalı değil aslında. Bana 205 bin Euro’ya mal oldu. Bir saatlik uçuşun maliyeti ise 200 Euro civarında. Daha uzun mesafelere de uçabiliyorum. Arkadaşlarla Beyrut ve Mısır’a gitmeyi planlıyoruz. Havacılıkla ilgili ciddi bilgi birikimim, merakım var. Toplam 300 saatten fazla uçtum. Biri PPI denilen kişisel, diğeri EPPL denilen küçük sportif uçaklarla uçmak için sertifika sahibiyim. Neredeyse akrobasi sayılabilecek şeyler yapabiliyorum. Alçaktan uçmak, fokları takip etmek, tarlaya inmek çok çok keyifli. Havacılıkla ilgili fuar ve festival ne varsa katılıyorum.”

BİRAZ GENÇ HATTA PROTESTTİM GALİBA

Dr. Tekin, yumurta ve sperm donasyonları, ileri yaştaki kadınları anne sahibi yapması nedeniyle ciddi eleştiriler aldı zaman zaman: “Türkiye’de yumurta nakline uzun zamandır ihtiyaç var. Ama hastalar böyle bir tedavinin mümkün olduğunu bilmediği için evinde oturuyordu. Menopoza girmiş kadınlara ‘Evine git, çocuk sahibi olamazsın’ deniyordu. Çünkü Türkiye’de yumurta donasyonu yasak, KKTC’daysa serbestti. 1999’dan itibaren KKTC’de çalışmaya baladım. Kadınlara yumurta donasyonuyla (başka bir kadının yumurtasıyla) anne olabileceklerini söylemeye başladım. Biz KKTC’de yumurta ve sperm donasyonuyla tüp bebeğe başlamadan önce aileler Yunanistan, İngiltere ve ABD gibi ülkelere gidiyordu. Ama sorunlar vardı. Örneğin Yunanistan’da bir merkeze donasyon için 17 hasta yollamıştım. Biri bile gebe kalamadı. İngiltere’de bekleme listeleri çok uzun, üç-beş sene sonra sıra geliyor. ABD’deyse çok pahalıydı. KKTC buralara gidemeyen ailelere çıkış oldu. Sperm bulmak, yumurta ve taşıyıcı anne bulmaktan daha kolay çünkü bankası var.

KKTC EKONOMİSİNE DARBE VURULDU

Türkiye’de başkasının yumurta ve spermiyle çocuk sahibi olmak yasakken KKTC’de serbestti. Yakın zamanda Türkiye’den gelenlere yumurta ve sperm nakli yasaklandığı için buradan gelen hastalar neredeyse yüzde 80 azaldı. Kısırlık sorunu olan kadın ve erkekler çocuk sahibi olmaktan vazgeçmez. Yapılan KKTC ekonomisine darbe vurmak, sonuçta bunlar dünyanın ‘tu kaka’ dediği işlemler değil. Türkiye, hastaya ‘yumurta nakli’ gibi bir alternatiften söz edilmesini dahi yasakladı. Doktora, ‘Bu hastalığın tedavisinin bir kısmıyla ilgili bilgi vermeyeceksin’ deniyor. ‘Seni içeri atarım’ diye tehdit ediyor. KKTC’ye gelemeyen başka ülkelere gidiyor. Türkiye’nin yasağına kadar KKTC donasyonda İsrail’den sonra iki numaraydı.

AVRUPALILAR CİNSİYET TAYİNİ İÇİN GELİYOR

İngiltere ve Fransa’dan hastalarımız geliyor. Hem yumurta ve sperm donasyonu hem de istedikleri cinsiyette bebek sahibi olabilmek için. Embriyoya yaptığımız testlerle bebeğin cinsiyetini tayin edebiliyoruz. Aslında cinsiyet tayini ciddi, sıkıntı yaratan bir iş. Dört kızı olan ve erkek bebek için gelen aileye yanlışlıkla yine kız bebek yerleştirirseniz büyük hata yaparsınız. Cinsiyet seçiminin nüfus dengesini bozması mümkün değil. Zaten insanların istediği cinsiyette çocuk sahibi olma şansı yüzde 50. Tüp bebek vakalarının sadece yüzde 8’i cinsiyet tayini için geliyor. Bunlar da çok varlıklı, genellikle aynı cinsiyette 3-4 çocuklu aileler. İşlemin maliyeti yaklaşık 16 bin lira.

KADINLAR YILLARCA YALVARIYOR, TAŞ OLSA ÇATLAR

Dört yüz civarında 50 yaş üstü kadını doğurttum. Bunların yüzde 80’i Türk. İkisi 64 yaşında. Aslında teorik olarak 90 yaşındaki kadın bile doğurabilir, rahim yaşlanmıyor. Artık 45 yaş üstü kadınlara donasyon uygulanması burada da yasak. Türkiye’de kadınlar çocuk sahibi olamamayı çok fazla mesele yapıyor. Aslında ben de 50-55 yaşın üstü kadınların, çok sağlıklı değilseler bu işlemlerden geçmesini ve anne olmasını doğru bulmuyorum, çıkabilecek olumsuzlukları düşünüyorum. Ama yıllarca yalvarıp yakaran hastalarım var. Taş olsa çatlar. Acıma hissiyle dayanamadım ve yaptım. Bu da kişiliğimin zayıf tarafı. Testlerden sonra sağlığında sorun yoksa ikna oluyorum. 58 yaşında bir hastam doğum yapınca şaşırdı herkes. 64 yaşında iki anne yine burada yumurta donasyonuyla gebe kalarak doğum yaptı.

YUMURTA NAKLİ BÖBREK NAKLİNDEN FARKSIZ

Doğrusunu isterseniz 45 yaş üstü yasağını kimse ciddiye almıyor. Anayasa mahkemesi başvuruyu kabul ettiği için, yürütme durdu diyebilirim. Hiçbir kadının üremesine, çocuk doğurmasına engel olamazsınız. Yaş, sosyal ve medeni durum engel değil. İnsan hakları boyutundan bakarsınız böyle bir engellemeye hakkınız yok. Kişi böbrek yetmezliğine girerse zavallı gözüyle bakıyoruz, yardım etmeye çalışıyoruz. Ama kadın örneğin rahimsiz doğarsa, yumurtası bitmişse yani doğal yolla anne olma şansı yoksa ne yapsın? Bir alternatifi var, yumarta donasyonu. Kliniklerin yaş sınırlaması yapması doğal ama devlet sınırlayınca kişiler arasında ayrım oluyor. Başkasının yumurta ve spermine ihtiyaç duymak, böbrek nakline ihtiyaç duymaktan farksız. Bazı kadın ve erkekler de yumurta ve sperme ihtiyaç duyar. Yumurta donasyonuna ihtiyaç duyan kadınların çoğunluğu 45 yaş üstü. Doğurttuğum kadın ve bebeklerinin hepsi sağlıklı. Artık çok ileri yaştaki kadınlara yumurta donasyonu yapmıyorum. Bu tedaviyi yaparken biraz daha gençtim, protesttim galiba...

YUMURTADA SARIŞIN MAVİ GÖZLÜSÜ SPERMDE BABAYI ANDIRAN İSTENİYOR

Yumurta nakli yaptığım kadınlardan sadece biri bebeği istemedi. İkinci uygulamada hamile kalmıştı ancak gebelik psikozuna girdi. Bebeği aldırdı. Bunun dışında hiçbirinde çocukla ilgili en ufak bir sorun yaşanmadı. Nakille çocuk sahibi olanların büyük bir kısmı 10-15 yıl tedavi görmüş, sonunda menopoza girmiş kadınlar. Ama çocuk sahibi olma arzuları inanılmaz yüksek. “Yumurtan veya rahmin yok” dediğimizde, hemen “Başka tedavisi yok mu?” diye soruyorlar. Kadının yazılımı böyle, neslini sürdürmek istiyor. Başkalarının yumurtasıyla anne olmayı önemsemiyor. Yumurtasını almak için kardeşini, arkadaşını, teyze kızını getiren kadınlar var. Erkekler, yumurta donasyonu veya taşıyıcı annelikle çocuk sahibi olmayı kolayca kabul ediyor. Kadın yumurtası alınıyorsa sarışın mavi gözlü tercih ediliyor. Ama spermde, verici babaya benzesin isteniyor. Baba “Aman bana benzesin” diyor. Kendinden uzun boylu olmasını dahi istemiyor. Anadolu tipi spermler getiriyoruz.

HASTALIĞIMA HOCALARIMI İNANDIRAMADIM

Henüz 23 yaşında bir tıp öğrencisiyken kanserle tanıştım. Boğazımda bir şişlik vardı; kendimi kötü hissediyor ve kilo kaybediyordum. Halsizdim, spor yapamıyordum. Hocalarım ciddiye almadı. Meğerse tıp fakültesinde üçüncü sınıfta okuyanlar, derslerden etkilenerek kendilerine hastalık kondurur ve hocalara gidermiş: “Patoloji okuyorsunuz, hepiniz paranoid oldunuz. Yok senin bir şeyin, kocaman adamsın” diye kızdılar bana. “Boğazımda birşey var, büyüyor. Boğazımda, vücudumda kötü şeyler oluyor” diye anlatmaya çalıştım ama her gittiğimde geçiştirdiler. Prof. Dr. Nur Danişmend, “Bunu ciddiye alalım” dedi. Nihayet ameliyat oldum. Kötü tipte bir tiroid kanseri olmuştum, metastaslarım vardı. Hocalarım hata yaptıklarını kabul etti ama tam üç yıl kaybetmiştim.
Herkes gibi “Niye ben” diye sordum. Budizmle ilgilenen bir ağabeyim “Bu bir işaret. Tanrı seni çok ciddi bir sorunla karşılaştırdı. Yaşadığın bu deneyim seni seni bir noktaya taşıyacak, iyilik getirecek” dedi. Neyse ki ameliyat iyi geçti, iyot tedavisi gördüm. 25 yıldan sonra hala yaşıyorum. Kanserden korkmadım, hayata adapte olmaya çalıştım. Hiçkimsenin görmediği, yaşamadığı, yapamayacağı, çok şey gördüm, yaptım. Doğrusu bu deneyimi yaşamamayı tercih ederdim ama hasta olduğum için hastalığın ne olduğunu, psikolojisini gayet iyi biliyorum. Bazen nasıl ümitsiz olduklarını, doktorlardan ne beklediklerini çok iyi anlıyorum. Elimden geldiği kadar, kardeşime davranır gibi davranmaya çalışıyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!