Güncelleme Tarihi:
İçimde; sonsuz sevginin, dayanılmaz özlemin, anlatılmaz ayrılığın bir araya gelip de beni çaresizlik içinde bıraktığı, başka hiçbir şeye geçit vermeyen dikenli tel misali duygularıma ördüğü çözülmez bir örgü. Dilimde; zamana ve halime uyan yanık bir türkü. Mevsimi en iyi anlatan, yol boyunca kaldırımları kaplamış sarıdan kahverengiye dönen yaprakların süsü... Ve kalbimde anlatılmaz bir duygunun ağır yükü...
Hüzün, ayrılık, sürgün, yalnızlık… Dalından kopmuş yapraklar, kalbi acıya koyan, hüzne bulayan duygular… Akan gözyaşları, bakışlar anlamsız ve donuk. İnsanın boğazına oturan bir yumruk…
Haykırmak istiyorsunuz ama susma zamanı! Hiç istemeseniz de gitme zamanı!
İşte Eylül…
YaÄŸmurlu bir günde, kıyıda oturup, saatlerce izlediÄŸiniz denizden havalanan martılarla beraber kalbinizin de hüzne konmak üzere havalandığını hissediyorsanız... Hüznün bu semtlerde daha çok yaÅŸandığını düşündüğüm Kandilli, Ortaköy, Kanlıca, Çengelköy’de amaçsız yürümek, baÅŸka bir yerlere (aslında sevdiÄŸinizin kalbine) gitme isteÄŸi baÅŸ göstermiÅŸse...Â
Kırılgan, hüzünlü, kuytularda bulursanız kendinizi, anlayın ki Eylül gelmiş!
Böyle bir aydır Eylül işte… Yukarıdaki saydıklarımı yaşatan, derinlerde saklı duran daha nice duyguyla kalbi kuşatan… İçinizde tomurcuklanan nice güzel duyguyu solduran, onların yüzünü hüzne değdiren…
Cıvıl cıvıl, canlı renklerle yapılmış yaz resminden, sonbahar resmine geçip baktığınızda gördüğünüz sarı ve kahverenginin ağırlıkta olduğu, dokunsanız, dökülüp kırılacak hissi veren, renk ve duygular değil midir?
Bu yüzden mi bu kadar koyar, bu kadar burkar insanın kalbini? Bu yüzden midir akşamlar lacivert bir tül misali çökerken şehre, bir tül de gözlere çekmesi?
İnsan, içindeki derin boşluğu doldurma çabasındayken gözyaşlarının yağan yağmura karışması, hüzün dalgalarında boğulması bu sebeple midir? Bunların tek sorumlusu Eylül müdür?
Eylül’de, hele bir de vakit gitme vaktiyse; kristal yağmur damlacıklarının cama vuruşu ne kadar burkar kalbi, nasıl bir acı saplar içinizdeki en kuytu yere, gözünüzden süzülen yaşlarla birlikte.
İnce bir sis gibi hafiften bulandırır ortalığı hüzün, anlatılmaz kederler eşliğinde. İçinizde sorgular başlar. Her zamankinden farklıdır bu sorgular. O anlarda yakılan sigaranın, radyodaki sevdalı, yanık türkülerin size ortak oluşu bile her zamankinden başkadır.
Yağmurun yağışı, veda edenin bakışı, gözdeki yaşın akışı, seven kalbin atışı, güneşin batışı bir başkadır Eylül’de. Her şey bir başkadır. Hüzün ve burukluk; gözlerinize, kalbinize hatta tüm bedeninize yapışır.
Bir başka kanar yaralar, bir başka acır kalp bu ayda. Ne kadar iyileşirse iyileşsin, ne kadar kapanırsa kapansın o yaralar, mutlaka izi kalacaktır, kalbinizde, içinizde bir yerlerde…
Bitmesini asla istemediğiniz ama bitmek zorunda olan, biten bir şeyin yeni başlangıca kapıyı açtığı zamandır Eylül. İşte o yüzden zor, buruk ve çetin geçer, o kapıyı açıp, sevdiğinizi ve hüznü arkanızda bırakmak.
Keskin bir bıçak saplanır kalbinize… Onu sevişiniz yarım kalır, hayali gözlerinizde, kokusu burnunuzda… Onun adını taşıyan aşkın tadı kalbinizde...
Sevdiğinizin olmadığı anlarda ne ağzınızda tat kalır, ne sizde huzur…
Her şey ama her şey yarım… Kendinizi eksik, bir parçanız alınmış gibi hissedersiniz. Canınızdan can gitmiş gibi… Elinizi, kolunuzu nereye koyacağınızı, nereye bakacağınızı şaşırırsınız. Hatta bir süre ne yapacağınızı…
Başınızı yastığa koyamazsınız. Kimbilir kaç gece uykulara geçemezsiniz, anılara nokta koyup da.Â
Yağan yağmura eşlik eder gözünüzden akan yaşlar ve boğazınızda bir düğüm… Size eşlik edecek olan diğer hüzün ortaklarınız ise buruk gülümseyen anılar, boynu bükük güller, dökülen sarı yapraklar olur. Sizi o boynu bükük güller ve dökülen sarı yapraklar anlar. Bir de sevdiğinizi anlatan şarkılar… Aşk, sevda kokan…
Bakmaya, sevmeye doyamadığınız; öpmeye, koklamaya kıyamadığınız; yerine kimseyi, hiçbir şeyi koyamadığınız…
Her ne kadar bırakmak istemeseniz de onu; acı vereceğini bildiğiniz halde, onu sonsuza kadar, gittiğiniz her yerde, kalbinizde taşıma kararlılığını, kalbinizin en kuytu yerinde saklama cesaretini gösterseniz de…
Haykırmak isteseniz de… Susma zamanı. Hiç istemeseniz de… Gitme zamanı.
Ah Eylül aaaahhh! Niye bu çaresiz bırakışın? Neden bu insafsızlığın?
Ama Eylül sana inat, kalbimde aşkla…
Susuyorum.
Gidiyorum.
Kalbimdeki aşkın sahibi; gitme desene n’olur!