Güncelleme Tarihi:
Konservatuvar döneminde Kenter Tiyatrosu’nda sahneye çıkan; neredeyse 15 yıl önce, daha kariyerinin başındayken "Mum Kokulu Kadınlar" filmiyle Altın Portakal kazanan Hande Ataizi, sonrasında televizyona ağırlık verdi. Ta ki Tiyatro İstanbul’un "Özel Hayatlar" oyununda sahneye çıkana kadar...
“İnsan yaş aldıkça özüne dönüyor” diye tarif ediyor bu durumu Ataizi, ve ekliyor: “Benim oyunculuğa ilk adımım tiyatroyla oldu. Şimdi konservatuvar yıllarıma döndüm. Tiyatroda başka bir gizem var, seyirciyle sizin aranıza kimse giremiyor bir kere. Bir de müthiş konsantrasyon istiyor. Her an hata yapılabilir duygusunun adrenalinini hiçbir şey karşılayamaz. Perdede bir hikayenin içinde farklı bir karakteri canlandırmak ne kadar keyifliyse televizyon da bir o kadar zevkli. Hata yapma hakkını rahatlıkla kullanabiliyorsun. Her şeyden önce insanın oyunculuğunu geniş kitlelere ulaştırması harika bir şey. Ama tekdüzelik herzaman yaratıcılığı sınırlar. Hayat renkli olmalı. Biraz televizyon, biraz sinema, biraz tiyatro...”
Yıllar içinde tiyatro için pek çok teklif gelmiş elbette ama dizilerle tiyatro disiplinini bir arada götürmek çok zor olduğu için buna cesaret edememiş. Şimdi ise “Tekrar tiyatro disiplinine uyum sağlamak benim kendi hayat disiplinimi de kurmam için önemli. Hem televizyonda canlı yayınım, hem de perşembe-pazar oyunum var. Ben böyle mutlu oluyorum. Bir şeyleri dengelediğimi düşünüyorum hayatımda” diyor.
BURSA GİBİ KAPALI
BİR ÇEVREDE DOĞDUM
Diğer yandan hafta için her gün TNT kanalında "Desti İzdivaç" isimli bir evlilik programı sunuyor. Bugüne kadar hafızamızda yer eden kimliğiyle bağdaştırmanın zor olduğu evlilik programlarını Ataizi, önemli bir deneyim olarak değerlendiriyor:
“Bu programlarda Türkiye’nin gerçeği var. Bir oyuncu için müthiş bir malzeme. Her kesimden insan ve onların yaşadıkları, toplum içinde kadının pozisyonu, insanların hayattan ve evlilikten beklentileri... Bir çiftçiyle de sohbet ediyorum, kocası tarafından 15 sene boyunca şiddete maruz kalmış bir kadınla da... Ayrıca sadece ekonomik durumu kötü ve eğitimsiz kadınlar hor görülmüyor bu ülkede, üniversite mezunu, ekonomik özgürlüğünü elde etmiş kadınlar da ikinci sınıf insan yerine konuluyor. Sadece insanları evlendirmek değil olay. Eğer benim tek bir cümlemle bir kadının hayatında bir kapı açılıyorsa, o kadının kendine güveni artıp kendi ayakları üzerinde durmak için güç buluyorsa, bu beni çok mutlu eder. Yani bir yandan da bu programı kendim için kabul ettim. Emekli maaşıyla dört çocuk okutan var. Bizler bazen o kadar şımarıkca bakıyoruz ki hayata... Kendimize göre bir standart belirlemişiz sözüm ona. Bu durum bizi gerçeklikten uzaklaştırmış. Bu programla şükretmeyi öğrendim. Sevdiğim işi yaptığım ve kimseye muhtaç olmadığım için sükrediyorum. Bir de ilişkilerde çok daha sabırlı olmak gerektiğini fark ettim tabii...”
HERKES BENİ SNOB
BİRİ GİBİ GÖRÜYOR
Evlilik programı sunmak için onu uygun görmeyenler, onu çok snob bulanlara da şunları hatırlatıyor: “Ben de Bursa gibi kapalı bir çevrede doğan, eğitim için İstanbul’a gelen bu ülkenin vatandaşı biriyim. Fransa’da doğup ABD’de eğitimimi tamamlayıp buraya gökten düşmedim ki! Bunlar benim de gerçeklerim.”
Bugün geldiği noktada ailesinin, özellikle de annesinin önemi büyük. Ataizi’nin annesi profesör. Şimdilerde bir üniversitenin dekanı. Annesinin ikinci evliliğinden kendinden 10 yaş küçük bir erkek kardeşi var. Ataizi yıllardır babasını görmemiş. Yani saraylarda yetişmemiş:
“Herkesin kafasında yanlış bir algı var. Nedense beni sanki çok snob, herkese yukarıdan bakan biri gibi görüyorlar. ‘Sen Türk değilsin’ diyorlar bazen. Ya da bunu ima ediyorlar. Neden değilmişim? Ben, artılarım ve eksilerimle modern bir Türk kızıyım. İşte bu programla istedim ki herkesle iletişimim olsun, beni biraz daha yakından tanısınlar.”
ANARŞİST YAPIM YÜZÜNDEN
BANA "ANTİGONE" DERLERDİ
Giyim tarzı karakteriyle doğru orantılı şekillenmiş Ataizi’nin. 20’li yaşlarının başında okulda ona, her şeye karşı, anarşist karakterinden dolayı "Antigone" diyorlarmış. O dönemde üç kuruş parasını biriktirip gittiği Paris seyahatlerinde bile ikinci el mağazalardan kırmızı bol pantolonlar, şifon bluzlar alırmış. Saçının önü bir dönem beyaza boyalıymış. Belli ki bunlar Ataizi’nin o dönemdeki başkaldırısıymış:
“Karakterimdeki oturmamışlık yansıyordu tabii giyimime de” diye yorumluyor o günleri. Bir arkadaşı, “Niye sen normal insanlar gibi giyinmiyorsun?’ diye sorduğunda epeyce kızsa da şimdilerde o arkadaşına hak vermiyor değil. Bu aykırı duruş da bir yere kadar hoşuna gitmiş. Sonra ‘normal’ olması gerektiğini düşünerek kendini baskı altına almış Ataizi. Ama aldığı etek-ceket takımları giymeye ancak birkaç ay dayanabilmiş. “Normal olamadım yani” derken gülmemek için yanaklarını ısırıyor.
KÖTÜ GÖRÜNEN BİR
APARTMANDA YAŞIYORUM
Gezmeyi, giyinmeyi çok sevse de “ev” deyince Hande Ataizi için akan sular duruyor. Dekorasyona da modaya olduğu kadar meraklı. Uzun zamandır hayallerinde olan eve kısa süre önce kavuşmuş. “Biraz ben gibi” diye özetliyor evinin stilini:
“Yüksek tavanlı bir loft’ta yaşıyorum. Görüntüsü kötü bir apartmanın en üst katında evim. Gelen herkesin şaşırdığı bir ortam yarattım. Duvarlar yerine çelik konstrüksiyonlar ve camlar kullanıldı. Kimseyi karıştırmadım, ben nasıl istiyorsam öyle oldu. Özellikle bir boşluk hakim evde. Benim kararsızlığımı gösteriyor evim de aslında. Gereksiz bilgileri aklımda tutmadığım gibi, evimde de gereksiz eşyaları bulundurmayı sevmem. Salonumda bir yemek masası da yok. Çünkü ben masa başı daveti veren bir tip değilim. Genelde ya tek başınayım ya da iki kişiyim. Kocaman bir yemek masasını laf olsun diye almak istemedim."
SEVGİLİM İLLE YABANCI
OLSUN DİYE DÜŞÜNMEDİM
Bu düzende bir yıldır birlikte olduğu ABD’li sevgilisi Benjamin Harvey’in de etkisi var. İşi nedeniyle İstanbul’da yaşayan, fit görüntüsü ve giyim sitiliyle bir İtalyan’ı andıran sevgilisiyle İstanbul’da tanışmışlar. “Her ne kadar ilişkilerde huzur çok iyi bir şey olmasa da, iyi bir birlikteliğimiz var. Birbirimizi anlamaya çalışıyoruz” derken gözleri pırıl pırıl.
Çevresinden “Özellikle mi sevgilin yabancı?” sorusunu sıkça duymaya alışmış ve buna kızmıyor: “Elbette özellikle seçmiyorum. ‘Türk sevgili istemem, ille de yabancı olsun’ diye bir fikrim yoktu. Öyle denk geldi. Ama diğer yandan farklı vizyonlar taşımak da çok güzel. İki farklı kültürden insanın bir araya gelmesi ilişkinin enerjisini değiştiriyor. Ben galiba bende olmayanı arıyorum. O yüzden ben ne kadar konuşkansam, Benjamin de o kadar sakindir. Onun o analiz etmeyi tercih edip çok konuşmaması, benim konuşmam birbirini dengeliyor galiba.”
Ataizi sevgilisi sayesinde İstanbul’u yeniden keşfetmiş. Birlikte bu şehri sokak sokak dolaşıyorlar çünkü. Geçen hafta Balat’ı gezmişler. Kimi zaman Sultanahmet’te bir kafede oturuyorlar... Müzeleri geziyorlar. Sevgilisi dört kez Kapadokya’ya gitmiş, oraları anlata anlata bitiremiyor. Ve Ataizi, Peri Bacaları’na bir kez de birlikte gitmek için planlar yapıyor.