Güncelleme Tarihi:
Evlilik nedir aslında? Mutlu sonun başlangıcı mı, yoksa sonun başlangıcı mı? Mutluluğun garantisi mi, yoksa garantide olmanın dayanılmaz hafifliği mi? Boyu uzun mudur evliliğin ya da o kadar uzun boylu değil midir evliliğe dair tüm doğrular ve yalanlar... Evliliğin doğasından mıdır doğruyu çarpıtmak ve kol kırılınca yenini içine saklamak?
En büyük sınavdır belki de insanlık tarihinde ve de her insanın tarihinde... Bazıları sınavdan kaçar; sen yoluna ben yoluma giderken, kavşakta ne tarafa gideceğiz şimdi biz? Biz olunca tek yol mu var; tek son mu var iki ruh için? Hani her ruhun yolu parmak izlerimiz gibi tekti, biricikti... Doğamıza karşı mı geleceğiz şimdi eski ben, eski sen, yeni biz?
BEN GELENEKÇİBİRİ DEĞİLİM
Evlilik inandığım geleneksel bir kurum ama ben gelenekçi biri değilim... Halil Cibran’ın evlilik üzerine şu yazısı, evliliği içten içe küçümseyen ama kurum olarak “garantili geleceklere ufuk” veya çektikleri acılara “garantili pansuman” sananlara bir cevaptır aslında. Hayatta garantili olan tek şey, hayatta hiçbir şeyin garantisi olmadığıdır:
“Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız, ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız. Tanrı’nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız, ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda. Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın. Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi. Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin. Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın. Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın. Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır. Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın, çünkü ancak hayatın elidir yüreklerinizi saklayacak olan. Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın, çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır. Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez...”