Evliliğim hakkında ne söylesem yalan olur

Güncelleme Tarihi:

Evliliğim hakkında ne söylesem yalan olur
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 12, 2001 00:00

Uzun gölgeler var o evde. Yeniköy'de üç katlı yüksek tavanlı bir yalının orta katı. Gözünüze çarpan ilk şey rafinelik. Hiçbir şey öylesine serpiştirilmiş, asılmış, dayanmış değil. İnce ve sade bir zevkin ürünü. Düşünülmüş, seçilmiş, elenmiş. Eski zamanlardaki evlerdeki gibi, tabii ki modern versiyonu olarak, koltuklara ve yatağa kılıf geçirilmiş, yazlık beyaz keten elbiseler giydirilmiş. Hem çok geleneksel hem çok modern. İlk işim döşemecinin telefonunu sormak oldu. Nilüfer Göle, Asaf Savaş Akat'la birlikte işte böyle bir evde yaşıyor. Kemal Derviş nereye gideceğini iyi biliyor. O ev, o zevk, dünyanın her tarafında olabilir. Paris'te de, New York'ta da, İstanbul'da da üst kültüre ait bir ev olarak değerlendirilir. Hiçbir şeyin altı çizili değil, hiç bir şey abartılı değil. Ama hiçbir şey manasız da değil. Öylesine döşenmiş bir dairenin sahibesi de farklı oluyor haliyle. İlk kez röportaj yapıyorum ama hakkında çok şey biliyorum. Tanıdığım bile söylenebilir ama yine de şaşırıyorum ve etkileniyorum. O kadar yoğun ki anlattıkları, kendime gelmem zaman alıyor. Yoğun konuşmalar haliyle acayip de yer tutuyor, yerleştirmek sorun oluyor, bu zor görevi bir kere daha fedakar Gözlük üstleniyor...Erkekler sizi hep hoş bulurlar. Benim duyduğum ‘‘Farklı bir güzelliği var’’ cümlesi...- Hiç kulağıma gelmedi.Kimse söylemiyor mu?- Hayır, güzellik liginde olmadığımı düşünüyorum.Neden? Entelektüel olunca güzel olunamıyor mu?- Bunu kasdetmedim.Size rağmen, sizi böyle bir lige dahil ediyorlar...- Bilmem, ben defolarımı tutuyorum. Onun için aşılı hissediyorum kendimi. Güzellik ligine karşı değilim ama bağışıklığım var.Angelina Jolie'ye benzeseydiniz, söyledikleriniz, yaptığınız açıklamalar bu kadar ciddiye alınır mıydı?- Durumum çok zor olurdu. Benzeseydim, herkes başka türlü tekliflerde bulunurdu...Kendinizi anlatmaktan hoşlanır mısınız? Yoksa başkalarının hakkınızda gereğinden fazla bilgi sahibi olması sizi rahatsız eder mi?- Eder tabii, tercih etmem...Size ilişkinizi nasıl yaşadığınızı sorsam cevaplamaya çekinir misiniz?- Hangi ilişki? Evliliğim mi? Evlilik ilişkisi mi? Nasıl mı yaşıyorum? Seyahatle. Çok zorlanırım. Konuşamam. Ne söylesem yalan olur derler ya. Söyleyeceğim herşey küçük bir sahtelik içerecektir. Beni samimiyeti oynamaya zorlayacaktır. Söyleşi yaparken ne yapmak zorundayım? Size en iyi tarafımı çıkarmak zorundayım.Neden?- Çünkü aksi ayıp. Hem insan içine çıkıyorsunuz hem de olduğu gibi oluyorsunuz. Zaten olamaz insan. Benim için olduğu gibi olmak yok. Bu zaafları saklamak değil. İnsanlara olan saygımdan.Bakkala giderken bile ruj sürmek gibi mi?- Evet. Ötekine duyduğunuz saygının göstergesi. O anda kötüsünüz diyelim, yaşadığınız bütün o kötülüğü karşınızdakinin kucağına koymak bencilce değil mi? Ben arkamda bırakıp eşik atlamaya çalışırım. Şimdi de kamuoyuna çıktığımın gayet farkındayım.Özetle ilişkime dair ne söylesem doğru olmaz diyorsunuz...- Evet. Neyin uygun olduğunu düşüneceğim ya da nasıl görünmek istediğimi. Yani kurgulayarak söyleyeceğim. Zorlayıcı geliyor. Ben kocamla kolektif bir söyleşi filan da vermedim bugüne kadar. Rol modeli olmak, sempatik çiftler olarak anılmak istemiyorum.Sadece kamuoyu söz konusu olduğunda mı böyle davranıyorsunuz?- Hayır hep öyleyim. Çekilmez bir insanım...Size, sizin kadar yakın biri yok anladığım kadarıyla. Kocanızı da mı dahil ediyorsunuz?- Bana benim kadar yakın olan yok. Kocamla çok şeyi paylaşıyorum. Paylaşamadıklarımı da yazılı veriyorum. Yazı niye yazılır? Kafanızdaki seslerin çok olması.Medyatik olmak sizi rahatsız etmiyor mu?- Etmiyor. Çünkü zamanın yüzde birini alıyor.Size kızıyorlar mı? Entelektüeller yani. Ne gereği var diyorlar mı?- Kızan var. Bravo diyen de. Apoletlerinizi çıkararak, sözün iktidarı iddiasında bulunmak zor. Kendinizi daha kırılgan kılıyorsunuz. Ama bir tabu yıkıyorsunuz. Entelektüellerin saflık tabusu var. Bir entelektüel bir sürü şeyin içinde olmaz. Gündelik hayatın içinde olmaz. Medyada yer almaz. Benim gibi davranmak bir anlamıyla bu saflığı bozmak. Ben de bundan özel bir haz alıyorum. Muzur entelektüel oluyorum. Saygıdeğerliğin başka türlü de kurulabileceğini düşünüyorum ben. Gücüm sözümde olmalı. Zamanımın yüzde birinde medyada görünmek benden birşey götürmüyor.Pek çok şeyi genelleştiren, nasıl yapıldığını açıklayan bir beyniniz var. Bu bir takım şeyleri tutkuyla yaşamanızı engellemez mi? Ben sizin aklınızı kaybettiğinizi, küt diye bir şeylere kapılıp gittiğinizi hayal bile edemiyorum.- Tam tersine. En hayalperest benim. Beni gerçek dünyaya bağlayan hiçbir şey yok. Çok hafifim. Bir tek yazdıklarım ve sınıfım var. Hayatım sürekli öğrenciler gibi. Sizi sınırlandıran tek şey, sınıfa gitme vaktiniz. Herşeyi hayal ederek yaşıyorum. Duygusal olmadığımı nasıl düşünebilirsiniz?Kaç yıldır evlisiniz?- 15.Ne tür tatminsizlikleriniz var? Mesleki deformasyonlar yaşıyor musunuz?- Hayatın ortasında mıyım, kenarında mıyım bilmiyorum. Bazen çok ortasında hissediyorum, bazen de kenarında. Sürekli bir medcezir. Görünür olmanıza rağmen, çekilerek yaşamanız gerekiyor. Birikim yaparak. Kimsenin ilgilenmediği konularda kılı kırk yararak. Kalıcı olduğunu düşündüğünüz üç kişinin okuyacağı yazılar yazıyorsunuz. Beş kişinin üzerine düşüneceği, dört kişinin referans yapacağı. Paylaşımı zor, iletişimi de. Çok büyük bir yalnızlık gerektiriyor. Sizi sevenler cemaati yok. Yaptığım iş sürekli olarak, geldiğim yere, zevklerime, inançlarıma ters düşmek üzerine. Bundan kurtulamazsanız iyi şey yapamazsınız. İlk dersimi verdiğimde ‘‘Arabesk modern bir müziktir’’ demiştim. Öğrencilerim de çok üzülmüşlerdi. Onlar beni üst kültürün parçası gibi gördüklerinden cazdan bahsetmemi bekliyorlardı. Kendime ihanet etmek zorundayım. Sosyolojide böyle bir şey var. Bir solcunun faşistlerle çalışmasını düşünün. Merak duygunuzu sürekli önde tutmanız gerekiyor. Tabii anlama duygunuzu da. Arabesk müziğini sevmesem de, ben bunu yapabiliyorum. Bunlar zaten saflığınızın bozulması demek. İşimi, zevklerimi, seçimlerimi ortaya koyarak yapsaydım hayat benim için kolay olurdu. Ama öyle değil...Peki bu asilik nereden geliyor?- Valla bilmiyorum. Beni divana mı yatırıyorsunuz? Allahtan sosyoloji beni rahatlatıyor da uyumsuzluklarım başka yerden çıkmıyor...32 BÜST ÜZERİNEBülent Erkmen'in ‘‘32 Büst’’ adlı çalışması, bütün bu konuştuklarımızın ortasında bir örnek. Erkmen sofistike bir şey yapmak istedi. Sosyolog olarak çok ilgimi çekti. Tam bir üst kültür eseriydi. Üzerine çok düşünülmüş, ele geçirilmesi zor, kaliteli. Sonra ne oldu? Medyada ‘‘Enteller soyundu’’ diye çıktı. Erkmen savunmaya geçti, ‘‘Gazeteciler eserimi mahvetti’’ dedi. Ki hiç gerekmiyordu. Böyle bir dünyada yaşıyoruz artık. Üst kültür, alt kültür farkı kalmadı toplumda. Yaptığınız bir şey birdenbire bir iletişim metası haline gelebiliyor. Dolaşıma giriyor. Ama toplumda filtreler de böyle oluşuyor. O esere başka gözlerle bakmayı öğreniyorsunuz. Tüm bu süreci faydalı buluyorum ben...SAADET VE ŞIKIDIMSaadet Partisi lafına bayılıyorum. Gönül isterdi ki, bu ismi Yenilikçiler koysun. O zaman bir orijinallik olurdu. Ben, buraya mahsus, tercüme edilmesi zor seslerin, tınıların, sözlerin, zevklerin tercüme edilmesi halinde bir yenilik olacağına inanıyorum. Saadet sözcüğü bu yüzden olağanüstü güzel. Alışmışız parti isimlerinde demokratik, ilerici, milliyetçi, cumhuriyetçi gibi kavramların kullanılmasına. O kadar benzediler ki diğerlerine, şimdi bunlarınki de öyle bir şey olacaktır! Halbuki o küçük farklılıklar çok önemli. Saadet kelimesin tercümesini kimse bulamadı. Dilin tercüme edilememesi değil, buradaki mesele. Ardında bir sürü şey var. Çok buraya mahsus. Tercüme edilebilir hale getireceksiniz ki, özenilir olmaya başlayacak. Şıkıdım gibi. Hiç bir farkı yok. O parçanın arkasında Sezen Aksu var. Popüler kültürün esas kraliçesi yani. Bir tek buraya ait hayal gücünden çıkabilecek o sözleri, tınıları nereden buluyor bilmiyorum ama bir eser koydu ortaya. Şıkıdım'la Tarkan bugün Batı'ya taşındı. Bana sorarsanız, Şıkıdım'ın tercümesi yok, kimse de anlamaz. Ama Meksikalılar anlamaya başlıyor. Bütün bir dünya, bu farklı müzikaliteden etkileniyor. Burhan Öcal da bunu yapıyor. Mesele bu zaten. Bize ait şeylerin taşınılabilir olması, tercüme edilmesi ve kabul görmesi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!