Güncelleme Tarihi:
* Nereden çıktı filmde başrol oynamak?
- “Vay Başıma Gelenler”in senaryosunu ve yönetmenliğini üstlenen Selma Dündar, bana filmi anlattı, müziklerini yapar mıyım diye sordu. Bir de konuk oyuncu olmamı teklif etti. Ben de “Oyunculuğu bilmem ama müzikleri yaparım” dedim. Yarım saat sonra aradı, bu kez “Başrolü düşünür müsün” diye sordu.
* Nasıl yani?
- (Gülüyor) Ben de aynen öyle dedim. Sonra senaryoyu okudum, hoşuma gitti.
* Sizi filme bu kadar çeken neydi?
- Benim için en güzel tarafı, tabii ki hikâyenin doğduğum topraklarda; Bergama’da geçiyor olmasıydı. Benim geçmişim orada. Yıllar önce babam Ergün Şenlendirici’nin adını bir caddeye verdiler mesela. Bergama’nın girişindeki bir elektrik trafosunun üstünde de benim klarnetli resmim var ve üzerinde “Bergama’dan dünyaya” yazıyor. Bergama’nın tanıtımıyla ilgili her şey hoşuma gidiyor.
* Filmi kabul etmenizin tek sebebi Bergama mıydı?
- Ekip de çok güzeldi. Kankam Meto rolündeki Metin Keçeci’yle tanıştım mesela, baktım o da çok iyi bir adam. Hatta bana gönüllü oyuncu koçluğu bile yaptı.
ASFALT ERİTEN SICAKLARDA ÇEKİM YAPTIK
* Çekimler nasıl geçti peki?
- Hava çok sıcaktı. Asfalt eriyor, ayakkabımızın altı asfalta yapışıyordu. En zor durum oydu. Ben normalde klarnetimi alıp iki saat sahnede çalarım, aslan gibi evime dönerim. Ama film için hiç durmadan 36 saat çalıştığımız zamanlar oldu. Uykusuz, yorgun ve bitkindik. Ama sonucuna değeceğini hissettiğim zaman işe daha çok verdim kendimi.
* Filmin müzikleri de sizde, değil mi?
- Evet. Ben ilk kez film müziği yaptım. Daha önce dizi ve reklamlara müzik yapmıştım ama bu bir ilk. Ceyhun Çelikten ile filmi sahne sahne izleyip müziklerini hazırladık.
* Gelelim oynadığınız karaktere. Murat nasıl biri?
- Murat ve kankası Meto, İstanbul’da doğup büyümüşler, bir şekilde yollarını bulmaya çalışıyorlar. Murat küçükken klarnet çalmış ama sonra çalmayı bırakmış. Meto ile Çin malları alıp satıyorlar. Derken tefeci işlerine de giriyorlar ve tabii ki başlarını belaya sokuyorlar.
* Yolları nasıl Bergama’ya düşüyor?
- Bir anda Murat’ın dedesi çıkageliyor ve onu Bergama’ya götürüyorlar. Bergama’da ezelden beridir meşhur gömü hikâyeleri vardır. Bizim filmimizde de bir gömü hikâyesi var. Murat, yaşadığı tüm o sıkışıklıkta dedesini Bergama’ya götürüyor ve orada gömünün peşine düşüyor. Merve Altınkaya’nın oynadığı turist rehberi bir kız var, Murat onunla Bergama’nın tarihi ve turistik yerlerini dolaşıyor.
* Sizin için nasıl bir deneyim oldu bir filmde başrol oynamak?
- Aslında “Survivor”a katılmış gibi oldum bu filmle. Hep tozun toprağın içindeydim. Hatta sette de söyledim, “Şöyle takım elbisemi giyip bir havamı atamadım” dedim. Her an bir şey geldi başımıza. Çevremizde inekler, tavuklar vardı, minareye çıktık sala okuduk, köpürt köpürte ölü yıkadım, adamı ellerimizle gömdük... Sala okurken de az kalsın minareden düşecektim! Filmin ismiyle karakterlerin yaşadıkları o kadar örtüşüyor ki, tam anlamıyla “Vay Başıma Gelenler” yani! (Gülüyor) Bu proje, soyadımla da örtüşmüş oldu. Uzun zamandır dinleyenlerim şikâyet ediyordu, “Hiç soyadını yaşatmıyor, hepimizi hüzne boğuyorsun, hüzünlendiricisin sen” diyorlardı. Bu filmle gerçekten şenlendirebileceğim insanları.
* Ölü yıkamalar, sala okumalar... “Bu meslek yapılır mı!” dediğiniz oldu mu hiç?
- Olayın zevkine varmayı becerebilirsen, en zorlandığın sahneden bile keyif alabiliyorsun. Ben de keyif almaya çalıştım ve başardım da. Hatta bazen çok yorulduğum sahneler oldu, kendi kendime “Hüsnü farz etki ‘Survivor’a katıldın, 1,5 ay çok çabuk geçecek” dedim. (Gülüyor)
* Oyunculuk 40 yılda bir olacak bir iş mi sizin için, yoksa devam edecek misiniz?
- Bu iş Bergama’da olduğu için beni cezbetti. Yine cezbeden bir şey olursa, yaparım.
TUNUS’TA MICHAEL JACKSON GİBİ HİSSEDİYORUM
* Türkiye’ye gelen neredeyse her yabancı sanatçıya sahnede eşlik ediyorsunuz. Müzikte seviye atladığınızı düşünüyor musunuz?
- Yurtdışından gelen sanatçıların benimle çalma isteği, beni tanıyor olmalarından kaynaklanıyor. Yurtdışında çok konserim oluyor. Müziğimi sevdikleri için tercih ediyorlar.
* Cazcısıyla da sahneye çıkıyorsunuz, rock’çısıyla da, Arap divasıyla da. Bu durum da kulağa enteresan geliyor...
- Çocuk yaşımdan beri dünyanın dört bir yanını geziyorum. Müzikal yelpazemin bu kadar geniş olması da o zamandan bu yana dünyayı dolaşmamdan, cazcısı, popçusu, arabeskçisi ve rock’çısıyla birlikte çalmamdan ve stüdyo müzisyenliği yapmış olmamdan kaynaklanıyor. Her yeni projede yeni bir şey koyuyorum müziğimin üzerine. Kendimi geliştirdiğim için de uzun yıllardır tanınıyorum. Özellikle Ortadoğu’da çok hayranım var. Mesela Tunus’a gittiğimde kendimi Michael Jackson gibi hissediyorum.
* Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov’un doğum günü kutlamasında sahneye çıktınız...
- Evet. O konserin benim için en güzel yanı, zamanım yok diye Berdimuhammedov’un özel uçağını göndermesiydi. Tabii bir de Jennifer Lopez’in de konserde olması...
* Tanıştınız mı?
- Tanışamadık ama aynı sahnede yan yana durduk. Konserlerin sonunda marş söylemeye çıktık. 10-12 sanatçı yan yana durduk, o da benim yanımın yanındaydı.
LONDRA KONSERİMLE YIKILIYOR BURADA HABERİM ÇIKMIYOR
Boston’da Berklee’de seminer veriyorum, dünyanın en önemli caz festivallerine gidip çalıyorum, burada haber olmuyor. Bu durumdan şikâyetçiyim. X bir şarkıcı arkadaşımız, altyapısını alıp Almanya’da 300 kişilik bir Türk kulübünde konser veriyor, ardından “Bilmem kim Almanya’yı yıktı” diye haberler yapılıyor. Ben gidiyorum, Londra Caz Festivali’nde 3 bin 500 kişiye çalıyorum, orası yıkılıyor, tek kelime haber olmuyor.
HAYAT NAZ DİYE BAŞLAR KLARNET DİYE DEVAM EDER
* 37 yaşında, iki çocuklu bir aile babası var karşımda. Kaç yaşında evlendiniz?
- 18’imde evlendim, üç ay sonra “Çocuğum olmuyor” diye ağlıyordum. Şimdi 18 yaşındakiler donlarını toplayamıyor, düşün yani. Ben o yaşta o sorumluluğu aldım. Şimdiki yaşıtlarım “Bu kız iyi mi, evlensem mi, ev alıp eşyaları düzsem mi” diye düşünürken, benim benden iki parmak uzun oğlum var.
* Hayatta önceliğiniz ne? Çocuklarınız mı, klarnet mi?
- Her şeyden kıymetli olan, düşündüğümde içimin titrediği bir kızım Naz var. Benim için hayat Naz diye başlar, klarnet diye devam eder.
* Peki Ergün?
- Ergün’ün yeri de ayrı tabii. Ama adam büyüdü, yarın öbür gün kendi hayatını kuracak. Koca adam oldu. Naz’a baksana! (Karşımızda oturuyor, aşk dolu bakışlarla babasına öpücük yolluyor.) Bundan sonra Ergün mü denir?