Güncelleme Tarihi:
Altı yıllık birliktelikten sonra evlendiği Tuncer Öztarhan’la boşanma davası halen devam eden Ece Erken, ekranlara “Mavi Şeker” programıyla dönüş yaptı. Aynı zamanda oyuncu arkadaşı Selin Demiratar’la bir yapım şirketi kurma hazırlığında olan Erken, “Bazıları doğuştan ev kadınıdır. Ama ben o gruba dahil değilim” diyor.
Ekranda olmayı çok özlemiş misiniz?
- Acayip özlemişim hem de... “Mavi Şeker” başlayalı yaklaşık 3-4 ay oldu. Çok mutluyum. Her gün işime güle oynaya gidiyorum.
Ne kadar uzak kalmıştınız televizyondan?
- En son kabus bir yemek programı yapmıştım. Aslında benim niyetim yemek yapmayı öğrenmekti! Önceleri eğlenceliydi de, ama kendimi yeterince gösteremedim.
Neden?
- Çünkü sadece yemek odaklı bir programdı. Çok kötüydü ve çok sıkıldım. O programı bıraktım. Ondan sonra hayatımda bir takım olaylar gelişti. Sonra tekrar ekranlara döndüm.
- Galiba yakaladığım bir nesil var. 10 yıl önce beni izleyenlerle birlikte büyüdüm. Şimdi hem onlar, hem de küçükler beni izliyor. Her seferinde küçükleri yakalayabiliyorum yani... Demek onlara iyi yatırım yapmışım! Geçenlerde “5 yaşındaydım, seni izliyordum. Şimdi 15 yaşındayım ve yine seni izliyorum” diye bir mail aldım. Bunlar çok güzel şeyler.
Mesleğe bu kadar erken başladığınız için hiç pişmanlık duydunuz mu? Genç kızlığınızı yaşayamadığınızı düşündünüz mü?
- Çok genç yaşta başladım, evet. Buna rağmen hiç pot kırmadan, hiçbir ciddi gaf yapmadan yayın hayatıma devam ettim. Bu çok önemli bir şey. Çünkü ne din, ne politika konusunda insanlara bir yanlışım oldu... Ekran başındakiler bir tek onu affetmiyorlar, onun dışında her şeyi unutuyorlar. Bu konularda pot kırmadığım için çok mutluyum.
Bu arada, yayındaki görüntüleriniz neredeyse her hafta Okan Bayülgen’in programında yer alıyor. Sinir oluyor musunuz?
- Sinir olmuyorum, ama yayınladığı şeyler hiç komik değil. En son seyirciye “Jingle Bells”i söyletmeye çalıştığım görüntüleri gösterdi. Ama bunu Yılmaz Erdoğan’ın oyuncuları da programlarında yaptı; benden görüp mü yaptılar bilmiyorum ama! “Jingle Bells”, bütün dünyanın artık sloganı haline gelmiş bir yeni yıl parçasıdır. Okan da christmas’la karıştırdı bunu. Biz christmas’ı kutlamıyoruz, yeni yılı kutluyoruz. Ayrıca seyircinin o parçayı bildiğini falan da varsaymadım. Bilmediklerini çok iyi biliyordum. 40 yaşındaki kadının oturup da “Jingle Bells’i ezberleyecek hali yok! Ama biz ertesi gün ellerine kağıtları verdik, ezberlettik. “Okuyun” dedim, hepsi tıkır tıkır okudu. Demek ki bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp. Öğrendiler, süper de başarılı oldular.
Kariyerinize hep sunuculukla mı devam etmeyi düşünüyorsunuz?
- Aslında yeni bir projemiz var. Bunu da ilk kez açıklıyorum. Şu sıralar “Adanalı” dizisinde rol alan arkadaşım Selin Demiratar’la birlikte bir yapım şirketi kuruyoruz. Elimizde çok güzel formatlar var. Bir ortağımız daha olacak ve kanallara proje satacağız. Artık kamera arkasında olmayı da çok istiyorum çünkü... Zaten sunucu olarak adlandırmıyorum kendimi, televizyoncuyum ben... Televizyonculuğu da çocukluğumdan beri yaptığım ve bu işi bildiğime inandığım için, kamera arkasında olup kamera önünü yönlendirmek istiyorum artık...
Bu konuda profesyonel adımlar tam olarak ne zaman atılacak?
- Bu hafta toplantılarımız var. Birçok kanalın müdüründen, genel müdür yardımcısından telefon ve mesaj aldık “Projenizi alın getirin. Yayına koyalım” diye. Şu anda maliyeti çok yüksek işler yapılamıyor. Biz maliyeti düşük ve kaliteli işler yapacağız. Selin de bu konuda çok istekli... İnşallah çok güzel olacak.
Seçimlerinizde dikkat edeceğiniz unsurlar olacak mı?
- Ben ağlak programlardan hoşlanmıyorum. Mesela geçen gün bir programda birine tokat attılar. Yayına girerken bile irkildim. Ne gereği var! Zaten çok gergin bir hayat yaşıyoruz, bari televizyon programlarında rahatlayalım. “Eğitici programlar yaparım” diye bir iddiam da yok. Program sırasında insanların kafasının dağıldığına çok inanıyorum. Aslında öncelikle kendim eğleniyorum işimi yaparken. Kafamı dağıtıyorum. Çünkü benim programımın formatı yok. Ekiple çok iyi anlaşıyoruz, uyumluyuz. O yüzden de iyi gidiyor.
İşe ara verdiğiniz zamanlarda “Ev kadını olmak bana göre değil, ekranda olmalıyım” diye düşünüyor muydunuz?
- Ekran şart değil, herkes çalışmalı bence... Ev kadınlığı çok daha zor bir şey tabii ki, ama bazı insanlar ev kadınlığı için doğar. Ben buna çok inanıyorum. Bazıları da hayatın başka türlü temposuna uyum sağlamak zorunda. Bu da iş hayatı, kariyer, bir şeyler başarıp üretebilmek... Bunlar beni daha çok cezbediyor. Ben onlardanım. İşin ev kadınlığı kısmında çok yokum herhalde. Aslında yetiştiriliş tarzı da önemli. Benim annem, babam benden bugüne dek bir bardak su bile istemediler. Keşke tam tersi yaşansaydı da elim ev kadınlığına biraz yatkın olsaydı.
Geçtiğimiz günlerde boşanmak üzere olduğunuz eşinizin mağazalarından birinde alışveriş yaparken görüntülenmişsiniz. Eşinizin mağazalarından alışveriş yaparken para ödüyor musun?
- Ödüyorum. Ama indirimim var tabii!
Şu günlerde içinde bulunduğunuz ruh halinin adı özgürlük mü?
- Değil. Şimdiki hayat felsefem şu: Her şey insanlar için... İnsanın başına her şey gelebilir. Önemli olan dimdik ayakta durmak! Yarın benim ölüp ölmeyeceğim belli değil. O yüzden elimden geldiğince her şeye pozitif bakmaya çalışıyorum. Kanser bile günümüzde grip gibi bir hastalık oldu. O yüzden her türlü hastalık her an başıma gelebilirmiş diye düşünüp “Ölümlü dünya” diyorum. Yarınımı düşünerek, ama yarın yokmuş gibi yaşıyorum.
Evlilik meraklısı değilim
Bekarlığı da, evliliği de tecrübe ettiniz. Evlendiğiniz için pişman mısınız yoksa “Evlilik güzel bir şey” mi diyorsunuz?
- Evlilik zor bir şey. Çok fazla fedakarlık gerekiyor. Çok sevseniz de bazen çok fazla fedakarlık yapamayabiliyorsunuz. Bence evlilik sadece çocuk için gerekli... Çocuğun bir kimliğinin olması çok önemli çünkü... Ben evlilik meraklısı değilim. Tabii ki yıllarca emek verdiğim bir ilişkinin sonu evlilik olsun isterim, ama birazcık da aile ve çevre baskısı etken oluyor.
Uzun yıllar süren bir beraberlik, evlendikten 5 ay sonra bitebiliyor. Gerçekten evlilik aşkı öldürüyor mu?
Evlilik aşkı öldürmüyor. Aksine ilişkiyi daha da güçlendiriyor. Ama dediğim gibi, fedakarlık yapmak zor. Çok fazla fedakarlık yapmanız gerekebiliyor. Tabii ki bu fedakarlığın da karşılıklı olması gerekiyor.
Tuncer Öztarhan’la yeniden bir araya gelme imkanınız var mı? Bir türlü boşanamıyorsunuz çünkü!
- Boşanmamamız bizim suçumuz değil. Avukatlardan dolayı boşanamadık. İnan ki gönlümden tek geçen her şeyin bir düzene oturması ve herkes için hayırlı olan neyse onun bir an önce gerçekleşmesi...
Tuncer Bey gittikten sonra hayatınızda neler eksildi?
- Beni en çok üzen, magazin basınının üzerime gelmesiydi. Tuncer şu an tam olarak hayatımdan gitmediği için herhangi bir özlem yok. Daha hiçbir şey sonuçlanmadı.
Biraz önceki sorumun cevabını alamadım. Tekrar bir araya gelme ihtimaliniz var mı?
- Ben de bilmiyorum. “Hem aşık, hem de evliliğini bitiriyor” diyorlar. İyi de her şey anlaşmakla alakalı. İnşallah her şey hayırlı olacak. Ayrılmaksa hayırlısı, ayrılalım. Dostluksa, dost olalım.