Güncelleme Tarihi:
Nahid Sırrı Örik’in aynı adlı romanından uyarlanan “Eve Düşen Yıldırım”ın ekibine katılan oyuncu ile sette buluştuk; hem yeni projesini hem de Ertan Saban’la ilili aşk söylentilerini sorduk.
Bu kez daha sakin bir rolde izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyorsunuz sanırım...
- Bilemem, bakacağız artık... Duruma göre değişebilir.
O halde “Eve Düşen Yıldırım”daki rolünüz hakkında biraz daha detaylı bilgi alalım...
- Ben, Şayeste’yi oynuyorum. Şayeste, eşi, eşinin erkek kardeşi ve kayınpederiyle birlikte yaşayan bir ev kadını... En önemli işi ev kadınlığı; bunu da zevkle, severek yapıyor. Hep meşgul. Evin içinde her zaman bir işi var. Kayınpederinin ilaçlarından da, mutfaktaki çalışan kadının işlerinden de sorumlu hissediyor kendini. Biraz da otoriter bir kadın.
Hiç sorunu yok mu kadının?
- Hem de çok büyük bir sorunu var, çocuk sahibi olamıyor. Ama evinde ana kraliçe gibi, bu durumdan da memnun. Kocasının kardeşine kendi çocuğu gibi bakıp büyütmüş.
Sizi hep şehirli, çalışan kadın rollerinde gördük. Bu kez izleyiciyi şaşırtacaksınız yani...
- Bana da çok farklı geliyor bu... Dediğiniz gibi bugüne kadar canlandırdığım karakterler hep şehirli, güçlü, çalışan kadınlardı. Bu da güçlü bir karakter belki ama birçok farklı özelliği var. Çok köşeli ve renkli bir karakter. O yüzden çok ilgi çekici geldi bana zaten.
SEYİRCİ HEP
ENTRİKA İSTİYOR
Konusu ana hatlarıyla nedir dizinin?
- Babasının ölümü üzerine hiç tanımadığı amcasının evine sığınan bir kız... Ve iki kardeşin o kıza olan ilgisi... Kız eve yıldırım gibi düşüyor diyebiliriz.
Bu dizi için teklif almadan önce romanı okumuş muydunuz?
- Aslında bundan 1,5 sene önce MED Yapım bu işi yapacaktı, fakat ertelediler. Kitabı da o zaman okumuş, çok beğenmiştim. Bu süreçte “Karakol” dizisi bitti, bu proje yeniden gündeme geldi. Diğer dizi devam etse ben bu projede olamayacaktım mesela... Kısmet...
Romandan uyarlanan dizilerde, genelde ana konu fazla uzatılıyor, bir süre sonra akmıyor, sıkıyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Türk dizilerinde uyarlama olsa da olmasa da aynı şey oluyor zaten! Hep bir entrika olması lazım, çünkü seyirci bunu seviyor. Bu bir televizyon taktiği, yapacak bir şey yok.
Başrolde Miss Turkey 2011 ikinci güzeli Gizem Karaca var. Onunla iletişiminiz nasıl?
- Çok tatlı bir kız. Tam yaşının kızı... Cıvıl cıvıl. Biz de abla kardeş gibi olduk. Her anlamda ona desteğiz. Egosuz, komplekssiz.
“TİYATROCU OLDU”
DEMİŞLER, HAŞA!
Bu arada “Münasebetsiz” oyunuyla tiyatro sahnesine de adım attınız. O nasıl bir heyecan verdi size?
- Zor. İlk gün sahneye çıkacakken dönüp arkadaşıma “Siz ne yapıyorsunuz? Bu nasıl bir adrenalin” dedim. Dışarıdan bu işler basitmiş gibi geliyor ama hiç öyle değil. Bazı insanların ellerini öpmek, ayakta alkışlamak lazım. Dizi çekerken “kestik” diye bir şey var. Olmadı, montajda kurtarılabiliyor. Ama tiyatroda böyle bir şans yok. Aksaklıklar olabilir, küçük kazalar yaşanabilir, yine de devam etmek zorundasın. Bir de anında tepkiyi alıyorsun. Dizide karşılığını almak zaman gerektiriyor, burada her şey birebir. İyi ki buna cesaret etmişim, çok şey öğreniyorum. Bu arada, bir yerde benim hakkımda “tiyatrocu oldu” diye yazmışlar, haşa! Öyle değil. Hem oyunculuk mesleğime katkısı olsun hem yeni şeyler öğreneyim, kendimi geliştireyim istedim. Bir kere o büyük korkuyu attım. İyi ki yapmışım.
Siz mi istediniz tiyatro yapmayı, yoksa gelen teklifi mi değerlendirdiniz?
- Daha önce de teklif gelmişti, istememiştim. Yavaş yavaş kafamda bu iş şekillenmeye başlamıştı. Zafer (Algöz), bu oyun için “Seda yapar” demiş. Önce çekindim. Sonra onların beni desteklediklerini görünce kabul ettim.
ERTAN KONUSUNDA
HİÇBİR ŞEY
BİLMİYORUM
En son “Karakol” dizisinde birlikte rol aldığınız Ertan Saban’la sevgili olduğunuz yazıldı. Doğruluk payı var mı?
- Siz ne biliyorsanız ben de onu biliyorum. Devam eden bir şey hakkında konuşmak daha güzel.
İş dışında neler yaparsınız?
- Kendime zaman ayırıyorum. Konserlere, sergilere gidiyor, arkadaşlarımla geziyorum. Anneme gidip anne yemekleri yiyorum, fotoğraf çekiyorum.
GÖRÜNTÜLERİM HABER
DEĞERİ TAŞIMIYOR
Sizi gazetelerde pek göremiyoruz, bunun için özel bir çaba gösteriyor musunuz?
- Aslında hiç çaba harcamıyorum. Genelde basının olduğu yerlerde pek bulunmam zaten. Fotoğrafımı çektikleri zaman da mesafemi korurum. Belki o yüzden görüntülerim haber değeri taşımıyor ve yayınlanmıyordur. Mesela dün Cihangir’de arkadaşımla yürüyordum, bir dünya kamera vardı, kimse bizi çekmedi.
Peki bu durum rahatsız edici değil mi? Hiç ilgi gösterilmemesi yani...
- Yok, hayır. Böylesi daha iyi hatta.