Güncelleme Tarihi:
Namık Bey, Pink Organizasyon’un sahibidir ve Pink, CHP’nin seçim çalışmalarında, bankaların açılışlarında, Botaş’ın dünyaya duyurulduğu ve yabancı ülkelerin devlet başkanlarının katıldığı organizasyonlarda görev almış güçlü bir kuruluştur…
Biçer, “Botaş’ta çalıştığım yıllarda aydan aya maaş almak hiç de hoşuma gitmemişti. Ben kendi işimi kurmalı ve çalışmalıydım… Doğruca babamın yanına gittim…” dedi.
“O yıllarda çiftçi perişandı, süne zararlısı arazileri mahvetmiş, ürünü delik deşik etmişti.
Babamın ve diğer çiftçilerin beş parası yoktu… ‘Baba…’ dedim. ‘Ben kendi işimi kuracağım…”
Mehmet Emin Bey oğlunu bir kenara çekti… “Dinle oğul…” dedi. “Para isteyeceksen bilesin ki çiftçinin hali perişan. Ama sana birkaç söz söylemek isterim… Dünyada her şeyin yenisi makbuldür. Araba, ev, elbise her şeyin yenisi güzeldir; ancaaak esnafın da eskisi makbüldür. Bu lafımı bir düşün, sonra işini yap…”
Namık Kemal Biçer, babasından bu öğüdü alınca epey düşünmüş… Esnafın neden eskisinin makbul olduğunu araştırmış önce ve tecrübe kelimesini keşfetmiş… Hata yaparsa tecrübesizlik yüzünden yapacağını bilerek işe koyulmuş…
Gece gündüz çalışmış… Ne zaman başı sıkışsa babasına koşmuş, onun fikrini alarak yeniden yoluna devam etmiş… İşler de iyi gidiyormuş. Namık Bey para kazanmaya başlayınca açıldıkça açılmış, borçlanmış ama işlerini de büyütmüş… Çok da mutluymuş… Derken o meşhur kriz gelmiş çatmış. Bir sabah uyanmış ki parası pul, borcu da dev olmuş… Batmış, bitmiş, yıkılmış…
Tabii yine babasının yanına koşmuş… “Baba…” diye ağlamış. “Ben iflas ettim… Perişan oldum…”
Mehmet Emin Bey oğlunu yine bir kenara çekmiş… “Dinle oğul…” demiş… “Beni can kulağı ile dinle… Farzet ki lüks bir lokantaya gittin. Yanında güzel bir bayan var. İçerisi tıklım tıklım dolu. Herkes yemek yiyor. Garsonlar çok şık… Sen de durmadan yanındaki bayana ne kadar önemli işler yaptığını anlatıyorsun. Kadın hayran hayran seni dinliyor. O sırada içeri iki tane adam giriyor ve yanına gelip, neden borçlarını ödemiyorsun diyerek seni bir güzel dövüyorlar… Ağzını burnunu kırıyorlar… Yerlerde sürünüyorsun… Yanındaki kadın sana bakıyor, lokantadakiler sana bakıyor, garsonlar vah vah diyerek söyleşiyor. O an aklından ne geçer? Dayak yediğine mi yanarsın, rezil olduğuna mı? Tabi ki rezil olduğuna yanarsın. Karizman sıfıra düşer… Bu biiir, şimdi gelelim ikinci örneğe… Yine lokantadasın. Yine yanında aynı kadın var ve yine sen yaptıklarını anlatıyorsun… İçeriye bu kez bir araba dolusu insan giriyor ve lokantadakilerin tamamını dövüyorlar. Herkes yerlerde… Dayak atanlar gidince ne olur… Hepiniz birbirinize bakıp gülersiniz… Hiç kimse rezil olmaz… Çünkü herkes dayak yedi… İşte senin durumun böyle… Bu kriz sadece seni vurmadı. Herkes dayak yedi, herkes perişan… Şimdi ayağa kalk ve işinin başına dön…”
Namık Kemal Biçer bu dersi de aldıktan sonra işinin başına döndü. Daha çok çalıştı, daha çok koşturdu. Hem borçlarını ödedi, hem de yeniden yükseldi… Üstelik eskisinden daha büyük oldu…
Namık Bey o gün babasının yanından ayrılırken son öğüdü alarak yola çıktı… Babası ona şöyle demişti:
“Bizim 40 dönüm tarlamız var, yanımızda Ali Ağa’nın 100 dönüm tarlası var, öbür yanımızda ise devlete ait 100 dönüm arazi var. Yağmur yağınca dönüme bakmaz. Her tarlaya yağar… Merak etme işler açılır, rahmet senin tarlana da düşer… Sakın ümidini kesme ve çalışmanı sürdür…”
İşte böyle değerli dostlar… Esnafın eskisi bundan makbuldür… Fabrikatör de olsak, sanayici de olsak, memur da olsak, amir de olsak tecrübeli bir esnafa hepimizin ihtiyacı var… Bazen ufak bir tavsiye, koca bir hayatı kurtarır… Bu nedenle tecrübeleri aktarmak, kaleme alıp yazmak gerekiyor…
Var mı böyle bir tecrübeniz, anlatsanız da dinlesek… Varsa anlatın lütfen… Ben bekliyorum… Aslında herkes bekliyor!..
Serdar'ın dipnotu: Sinan arkadaşımın sitesinin adresini not ettiniz değil mi, etmediyseniz edin: www.sinantanyildiz.com