Zeynep BİLGEHAN
Oluşturulma Tarihi: Ekim 02, 2010 00:00
Klasik erkek giyiminin ilk akla gelen markalarından Cacharel büyük bir değişim içinde. 1962’de kurulan Fransız markası, yeni tasarımcısı Alman Uwe Hessel’le zıtlıkların uyumunu keşfediyor; farklı tarzları birleştiriyor, yaz-kış renkleri karıştırıyor! Hessel bu değişimi ve sonbahar-kış sezonunun yeni trendleri anlattı
Önümüzdeki sonbahar-kış sezonunun trendleri neler? Sokaklarda neler göreceğiz?- İnsanlar artık eskitilmiş görünümlü kıyafetlere ilgi gösteriyor. Podyumlar da bu sezon sokaklardan ilham aldı. Dolayısıyla bu sezonun trendi de sokaktan gelmiş gibi görünen, eskitilmiş kıyafetler. İnce hatlı, zarif kesimli ama hafif kullanılmış, eskimiş görünümlü...
Hangi renkler öne çıkıyor?
- Yaz sezonu çok renkliydi. Bu sezon renkler sakinleşecek, daha koyu tonlar öne çıkacak ama sadece siyah ve kahverengi gibi sıkıcı da olmayacak. Koyu yeşiller ve kırmızılar göreceğiz. Çok ilginç bir kombinasyon olacak. Eskitilmiş kıyafetleri daha parlak, estetik çizgilerle kullanacağız. Kumaşlar tekdüze olmayacak; iki farklı rengin birleşimi olacak. Hareketli bir kahverengiyi, ona uymayacağını düşüneceğimiz bir renkle göreceğiz.
Sezonun olmazsa olmaz ürünü ne?
- Kesinlikle rahat, eskitilmiş görünümlü ceketler! Ancak bildiğimiz klasik görünümden farklı bir kesimi olacak. Daha ‘slim fit’, sanki geçen hafta her gün aynı ceketi giymişiz görüntüsü verecek. Slim fitler, bu sezon da çok moda. Ama markanın ve tasarımın kalıcı olması için sadece iki hafta moda olacak şeyler yapmaktan kaçınmak gerekiyor. Cacharel’de bunu yapmaya çalıştık. Sadece bir dönemlik değil, daha uzun süre kalacak yenilikler adapte ettik.
Klasik çizgisiyle tanınan bir marka Cacharel. Ne tür değişiklikler yaptınız?- Cacharel şimdi daha ‘üst sınıf rahat’ giyim haline geldi. Kaliteli kumaşlara daha değişik şekiller verdik. Ceketleri eskittik; yıkanmış ya da boyanmış görüntüsü kazandırdık. Detaylara önem veriyoruz. Örneğin düğmelerin renklerine büyük özen gösterdik; sadece güzel görünümlü olmasın istedik.
Eski demişken; vintage neden bu kadar önem kazandı? Son yıllarda neden her yerde görüyoruz?- Bunun nedeni insanın yapısı. Eski, hayatın bir parçası... Yaşanmışlık hissi olan şeyler ilgi görüyor. İnsanlar artık örtünmek için giyinmek istemiyor. Kullandıkları şeylerin bir hikayesi, önceden bir hayatı olsun istiyor. Aynı şey insanların yüzü için de geçerli. Eğer yıllarca yaşadığınız şeyleri biriktirirseniz yüz anlam kazanır. İfadesiz bir yüzün karakteri olmuyor. Kıyafetler için de aynı şey geçerli.
Yeni temanız ‘zıtlıkların uyumu’. Ne demek zıtlıkların uyumu?
- Zıtlıkların uyumu, başta alakasız görünen iki şeyin birleştirilmesi. Örneğin düz, ince kesim, daha geleneksel bir pantolonu, eskitilmiş, rahat bir ceketle giymek... Eğer bunu uydurmayı başarırsanız çok havalı bir tarz ortaya çıkıyor.
Ya müşteriler? Sadık müşteri kitlesi değişiklikten hoşlandı mı?
- İnsanlar da olumlu karşılayacak bence çünkü çok daha modern bir görünüm oldu. Duyduğum kadarıyla da herkes olumlu karşılamış. Takımlar sadece insanların üstünde durmuyor artık; onları sarıyor, vücuduna oturuyor, içindekini daha öne çıkarıyor.
Türkiye’ye Fashions Night Out için geldiniz. Nasıl buldunuz tarzları? - Buraya daha önce birkaç defa gelmiştim. Yıllar önce geldiğimle kıyaslayınca büyük bir değişim var. New York ya da Londra sokaklarında yürüyen insanlardan farkınız yok. Artık istediğiniz tüm markalara erişebiliyorsunuz. İnsanlar yeni fikirlere açık, hemen kabul ediyorlar.
ARMANİ’DEN ETKİLENDİM
Cacharel’den önce Joop, Windsor, Davidoff gibi markalarla çalıştınız. Nasıl başladınız tasarım işine?- 13-14 yaşında ilgi duymaya başladım. Önce haute couture çalışan bir terzinin yanında gece elbiseleri hazırladım. Daha sonra Münih’te özel bir moda okulunda eğitim aldım. Ardından büyük bir şirkette staj yaptım; seri üretimi ilk kez orada gördüm. Yanında çalıştığım tasarımcıyla erkek kreasyonları yaptık. Kısa süre sonra da kendim için çalışmaya başladım.
Neden sadece erkekler için tasarlıyorsunuz?
- Kariyerimin başında hem kadın hem erkek için tasarladığım bir dönem vardı. Ama sonra, çalıştığım şirketin sahibi çizgilerimin çok erkeksi olduğunu söyledi. Bu dönemde Giorgio Armani’nin bir tasarımından çok etkilenmiştim. Armani o zamanlar daha sert ve keskin hatlar yapıyordu; çok hoşuma gitmişti. Ben de o şekilde çizmeye başladım. Sonra kendimi tarzımı oluşturdum ve bir daha kadınlar için çalışmadım.