Röportaj: Mevlüt TEZEL
Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2005 00:26
Yeni yayın döneminde Arena’da izleyicileri neler bekliyor? Murat Demirel’in gizli banka hesaplarını ortaya çıkarttığımız çalışmada olduğu gibi o eski Arena’yı tekrar yaşatmak istiyoruz. Bu haberden sonra arkadaşlarım koridorlarda ‘Efsane geri döndü’ diye konuşuyorlardı. (Gülüyor) Projelerim sadece televizyonla sınırlı değil. Zaman zaman televizyonda müthiş reytingler getirecek haberleri Hürriyet’e özel yapmıştım. Gazetemde de yine bu tür ses getirecek haberleri yapmayı hedefliyorum.
- Serdar Turgut’un yıllar önce Zonguldak’ta maden işçilerinin sizi ve Emin Çölaşan’ı nasıl omuzlarda taşıdıklarını anlattığı köşe yazısı, medyada güven denince akla ilk gelen isimlerden biri olduğunuzu tekrar gözler önüne serdi. Bu güven duygusunun sırrı nedir?Gerçek hayatta neysem ekranda da oyum. Halkın bana duyduğu güvenin sırrı bu olsa gerek. Zaten izleyici, ekranda kimin rol yaptığını çok iyi görüyor. Hayatım boyunca hep dürüst insan olmaya çalıştım.
- Bu güven duygusunun bir yanlış anlaşılmaya kurban gitmemesi için özel hayatınıza da çok dikkat etmeniz gerekiyor değil mi? Bu konuyla ilgili size şu örnekleri vereyim. Es kaza kredi kartının ödemesini unuturum daha sonra da protesto yerim diye yıllarca kredi kartı kullanmadım. Vergi beyannamelerinin süresinde bir hata olmaması için örneğin Ocak ayından itibaren başlayan bir vergiyi, Kasım ayından başlıyormuş gibi ödeme yaparım. TRT yıllarında yurtdışında yaptığım otel ödemelerimin makbuzlarını hálá saklarım. Bir keresinde Almanya’da bir belgesel çekiyorduk. Bize verilen harcırahtan 2500 mark artmıştı. Bu parayı iade etmek isteyince TRT’ciler şaşırdılar. Çünkü daha önce TRT’nin veznesinde para iade edilmesi olayı yaşanmamış.
HABERİNİ YAPTIĞI MAFYAYLA TATİLİNİ GEÇİRDİ- Bir restorana ya da işyerine girdiğinizde oradaki insanlar ‘Aman Uğur Dündar geldi. Ben nerede yanlış yaptım’ gibi düşüncelere dalıyor olmalılar.Evet, normal bir insan gibi bir restoranda ya da bir iş yerine girdiğimde, ilk göz göze gelme anında böyle bir refleks ne yazık ki, oluşuyor. Ama daha sonra benim oraya normal bir insan gibi geldiğim anlaşılınca her şey değişiyor. Özellikle gıda haberleri yaparken nereye gitsem müthiş bir toparlanma ve büyük bir koşuşturma yaşanıyordu. Tuvaletler temizleniyor, ‘Aman Uğur Dündar geldi’ sesleri yankılanıyordu.
- Şaka bir yana halkımız sizi gerçekten seviyor. Mutlaka bu sevgiye dair ilginç anılarınız olmuştur. Evet, sağolsunlar seviyorlar. Ailemle bir tatil köyüne gitmiştik. İnsanları rahatsız etmemek için yanımda koruma götürmemiştim. Bir de baktık ki, haberini yaptığımız mafya grubundan bazı kişiler de o tatil köyünde kalıyor. Almanya’dan gelmiş bir gurbetçi kalktı yanıma geldi; ‘Uğur Bey sizin
haber yaptığınız mafyanın elemanları burada. Sizin için endişeleniyorum. İzin verin sizin korumalığınızı yapayım’ dedi. Böyle olaylarla karşılaşınca insan mesleği adına onur duyuyor.
- Eskiden bir yolsuzluluğu ortaya çıkardığınızda yer yerinden oynardı. Sanki halkımızda artık yolsuzluklara karşı bir doymuşluk duygusu var.Biliyorsunuz Türkiye büyük bir soygun dönemi geçirdi. Öylesine büyük yolsuzluklar yaşandı ki, insanlar artık sıradan yolsuzlukları dikkate almamaya başladı. Ancak Türkiye’nin, özel televizyonların devreye girmesiyle büyük bir şeffaflaşma ortamına girdiği de bir gerçek. Artık Türkiye’de eskisi kadar ‘Vay canına’ dedirten yolsuzluklar yaşanmıyor. Ya da en azından yolsuzluk olunca olay hemen yargıya intikal ediyor. Bence Türkiye yolsuzlukla mücadelede çok büyük yol aldı.
- Yanlış duymadım değil mi? Uğur Dündar, ‘Eskisi kadar yolsuzluk haberi çıkartamıyorum’ mu diyor?Evet, artık eskisi kadar çok yolsuzluk olayı Arena’ya bildirilmiyor. Çünkü bizim haber kaynağımız halk. Ancak şu da olabilir. Bizim yargıya intikal ettirdiğimiz; yolsuzluklar, mahkemelerde toplum vicdanını beklediği cezalara çarptırılmayınca, halk da ‘Nasıl olsa cezalandırılmıyor’ deyip yolsuzlukları sineye çeker hale gelmiş de olabilir. Eğer halk yolsuzlukları kanıksamaya başladıysa bu çok daha tehlikeli bir durum.
- Belki de bu süreci duyarsızlık olarak özetlememek lazım. Politikadan uzaklaşma konusunda haklılar. Çünkü Türk insanı, üç,dört yıl önce Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük ekonomik krizini yaşadı. Milyonlarca insan açlık sınırında yaşadı. Böylesine ağır bir buhrandan çıkan bir toplumun, kendisini üzen gerçeklerden uzak durma eğilimine girmesini de çok doğal karşılamak lazım. İnsanlar artık televizyonu eğlenmek için açıyor. Çünkü geride bıraktıkları yaşam büyük acılarla dolu.
MİT’e girmek aklımın ucundan geçmedi- Sizinle ilgili birçok şehir efsanesi var. Örneğin bir efsaneye göre gençliğinizde MİT’e giremediğiniz için hırs yapıp gazeteci olmuşsunuz. Doğru mu?Abdi İpekçi, üniversitede hocamızdı ve beni kendi sınıfından çıkacak üç gazeteciden biri olarak görüyordu. Ama mezun olduğum dönemde beni Milliyet’e alamadı. O sırada Interpol’ün üniversite mezunu genç elemanlar aradığını öğrendim. Babam emniyetçiydi ve Scotland Yard’dan sertifikası olan başarılı bir dedektifti. Ancak babam emniyete girmemi istemedi. Çünkü bu meslekte yaşadığı siyasi baskılar nedeniyle üç kez kalp ameliyatı geçirmişti. Ben de babam istemediği için emniyete girmedim. Yoksa MİT’e girmek aklımın ucundan geçmedi. Bazen insanları şaşkınlığa uğratan belgeleri bulmamız, ‘Bu adamın arkasında kesin MİT var’ sözlerine neden oluyor. MİT efsanesinin çıkış noktası da bu düşünce olsa gerek.
- Haber kaynaklarınız çok geniş. Daha doğrusu haber gideceği yeri biliyor...En son Murat Demirel’in banka hesabını gösteren zarfı sıradan bir vatandaşın bize açtığı telefonla öğrendik. Bu haber kaynakları, 36 yıllık dürüst çalışmanın bir getirisi. Sokakta yürüyen herkes bizim fahri muhabirimizdir. Bütün belgeler bize böyle gelmiştir.
Tetikçilik yapmamak için 2.5 milyon dolarlık tazminatı almadım- 100 tane Arena programıyla da ‘Gıda Terörü’ çözülmez değil mi?Çözülmez. ‘Gıda Terörü’nün kültürel bir sorun olduğuna inanıyorum.
- Dışarıda yemek yiyor musunuz? Ya da gittiğiniz restoranlarda ‘Uğur Dündar burada yemek yedi’ yazıyorlar mı?Son zamanlarda çok sık gitmiyoruz.
Aslında çok iyi restoranlarımız var. Benim en çok üzüldüğüm nokta da gerçekten temiz üretim yapan restoranların bu sağlık düşmanları yüzünden kendilerini haksız rekabetin içinde bulmaları.
- Siyasete girmeniz için teklif aldınız değil mi?Çok teklif aldım. En çok da İstanbul Belediye Başkanlığı için teklif geldi.
- Elinizde politik bir güç olsaydı ne değişirdi?Türkiye’de çok radikal değişimler yaşanırdı. Ama o teklifi yapan politikacının da temiz olması lazım.
- Hiç pişman olduğunuz bir haber yaptığınız mı? Hayır olmadı. Hiç kimse ‘Sen şu haberinde tetikçilik yaptın’ demedi ve diyemez. Örneğin Star televizyonunda çalıştım. Bu grubun bırakın tetikçiliğini yapmayı, grup çıkarlarını koruyan haber bile yapmadım. Editöryel bağımsızlığımızı sonuna kadar sürdürdük. Durum böyle olunca da Star’da sadece sekiz ay çalışabildik. 2.5 milyon dolar tazminat alma hakkına sahipken, oradan ayrılmayı tercih ettim. Cebimde kalan son paraları da o büyük kriz sırasında işsiz kalacak ekip arkadaşlarıma dağıttım. Hayatım boyunca hiç tetikçilik yapmadım. Siyasi ya da çıkar amaçlı hiçbir habere imza atmadım.
Silahında kaç mermi var denmesinden utanıyorum- Diğer meslektaşlarınıza göre çok kapalı özel hayatınız var. Neden?Bizim çok mütevazı bir hayatımız var. Gittiğimiz yerler sınırlıdır. Pazar günleri bütün aile bireyleri toplanır uzun bir brunch yaparız. Bir de hafta arasında bir akşam ailece balık yemeye gideriz.
Magazin malzemesi olabilecek bir çizginin içinde asla olmadım. Aile hayatının kutsal olduğuna inanıyorum.
- Sürekli bir emniyet çemberi altında yaşamak ve bu durumdan ailenizin etkilenmesi nasıl bir duygu?Çok üzücü bir durum. Örneğin silah taşımayı hayatımda yapabileceğim en son davranış olarak görüyorum. Ben fotoğraf makinemi