Güncelleme Tarihi:
SİNEM GÜVEN HELO! İÇİN POZ VERDİ (FOTO-GALERİ)
Defne’nin doğumuyla birlikte tasarıma ara verdin. Şimdi tekrar üretiyorsun. Aslında tasarım serüvenin çocukluk yıllarına kadar da gidiyor. Niye bu kadar erteledin?
Sinem Güven: Takı tasarımına 1990’lı yıllarda başladım. Hatta Beymen gibi büyük mağazalara koleksiyonlar üretiyordum. Ama bir parçadan 300 tane sipariş geliyordu. Bu durum keyfimi kaçırdı, sevmedim. Ben daha tek tasarımlar yapmak istediğimi fark ettim. Zaten o sırada 17 Ağustos depremini yaşadık. Çok korktum, çok üzüldüm. Artık canım atölyede oturup boncuk dizmek istemedi. Aradan yıllar geçti, “Pisi Pisi by Sinem Güven” markası oluştu. Cıvıl cıvıl bir koleksiyon hayata geçti. Tekstil gerçekten çok zormuş. Neyse ki ondan da yüzümün akıyla çıktım. Ürettiğimin tümünü tükettim ve sonrasında da hamile kaldım.
Hamile kalınca mı tasarımı bıraktın?
- Ben, bir şey yaptığı zaman en iyisini yapmak isteyen biriyim. Anneliğimi de o şekilde yapmak istedim. Dolayısıyla başka şeye odaklanmak istemedim. İnsan 33 yaşında anne olunca daha da kıymetli oluyor. Defne’nin hiçbir saniyesini kaçırmak istemedim. Tekstil de öyle bir yere geldi ki, artık mağaza açmak ve başında olmak gerekiyordu. Biz çok seyahat eden bir aileyiz. Yürütemeyeceğim bir şeyi ekstra masraflara girerek açıp kapamaktansa yapmamayı tercih ettim. Sonra Defnoş bayağı bir palazlandı. Ben de o sırada hayatta bir şeyler aranmaya başladım. Takı bildiğim bir şeydi. Bu sefer çapını büyüttüm, altınla çalışmaya başladım. Derken Punto ile bir araya geldik. Onlar için ‘Lucky Jewellery’ diye bir koleksiyon hazırladım.
DÜNYA GÜZELİ BİR ÇOCUK DEĞİL AMA...
Aslında duygusalsın, ama doğal bir kalkanın da var...
- Bu, 19 yaşında İzmirli gencecik bir kız olarak İstanbul gibi bir kurtlar sofrasına gelip ayakta sapasağlam durabilme savaşıdır. Bazı şeyler ister istemez sizi sertleştiriyor. Her şeyin bir bedeli var.
Defne sende neleri değiştirdi?
- Defne’den sonra daha çok çocuklara düşkün oldum. Ben hâlâ her çocuğu sevmiyorum. Bu bir elektrik meselesi. Benim çocuğum da öyle dünya güzeli bir çocuk değil, ama gözleri o kadar güzel bakan, sıcacık ve yumuşacık bir çocuk ki. Eskiden çok korkusuzdum ve ‘ne olursa olsun’ diyordum. Ona iyi bir gelecek sağlamak istiyorum. Her anında ve her eyleminde onu düşünüyorsun.
Defne, eşinle ilişkini nasıl değiştirdi?
- Daha güzelleştiriyor. İlk başlarda zor oluyor tabii ki. Erkeğin bir çocuğun varlığını kabullenmesi, paylaşması ya da annenin psikolojisini anlaması... Anne o kadar çok yollardan geçiyor ki, hormonal ve duygusal olarak... Bambaşka bir sistem gelişmeye başlıyor. Bir kere bunlara adaptasyon anne için de zor bir süreç. Ama sonrasında su yolunu buluyor ve her şey halloluyor. Ve anne-baba, o çocuğu isteyerek doğurduysa ve onu gerçekten seviyorsa, birbirine başka türlü bağlıyor. Evi Defne’siz düşünemiyorum.
DEFNE 1,5 YAŞINDA ANAOKULUNA BAŞLADI
Defne için bir rol modelsin...
- Ne kadar çocuğuma düşkün bir anne olsam da, “aman düştü, aman eli kirlendi, aman şunu bunu yedi” diyen titiz ve pimpirikli bir anne olmak istemiyorum. Bilsin ki, hayatta ne olursa olsun arkasında annesi ve babası var. Dünyanın en kötü şeyini de yapmış olsa da... Çünkü her şey insanlar için. Ama kendi ayakları üzerinde dursun. Çocuğun kendi başına da bir şeyleri becermesine izin ve fırsat vermek, yönlendirmek lazım. Çocuğun önüne yelpazeler koyabilmek istiyorum.
Defne 1,5 yaşında anaokuluna başladı.
- Artık paylaşmak ve sosyal olmak istiyor. Konuşmayı, kendi başına yemeyi öğrendi. Biz okulun çok faydasını gördük. Ben pedagogdan da yardım alıyorum. Bana “Freud’a Ne Yaptık da Çocuklarımız Böyle Oldu” kitabını tavsiye etti. Şahane bir kitap! Çocuğunla paylaş ama çocuğun arkadaşa değil, anneye-babaya ihtiyacı var. Önünde bir rol model, biraz çekineceği, sözüne güveneceği, ona inanacağı biri olmalı. Babayla aynı frekansta olabilmek de çok önemli. Her zaman doğruyu yapamayız. Hepimiz insanız. Çocuk büyütmek dünyanın en zor mesleği.
İLK DEFA BİRİ BENİ KENDİSİNE AŞIK ETTİ
Kişisel gelişim kitapları da okuyorsun...
- 10 yıl önce “Yüzde Yüz Düşünce Gücü” diye bir kitabı okudum. O kitap hayatım için milattır. O kitabı okuduktan sonra bazı şeyleri bilmeden bilinçaltımla yaptığımı gördüm. Yıllar sonra Secret’lar çıktı. O mesajı algılayabilecek zamandaysan zaten o sana bir şekilde geliyor. Ben evrenin gücüne inanıyorum. Hayatta her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyorum.
Seni tamamlayan ruhu buldun mu?
- Biz Murat ile bazı şeylerde çok zıtız. Ben Yay burcuyum, o Yengeç burcu. Her burç kitabı der ki, “Aman Allah’ım mümkün değil”. Biz de çok çatışıyoruz, ayrı fikirlerimiz oluyor ama ortak noktada buluşabiliyoruz. Hayatı birlikte götürebiliyoruz.
Neden Murat?
- 1997’de Solgar’ın basın tanıtımını yapmıştım. Yıllar sonra tekrar bir araya geldik. İlk defa birisi beni kendisine aşık etti. Murat bunun için gerçekten çabaladı ve ondan etkilendim.
HAYATTAN MADDİ BEKLENTİM YOK
Hayattan ne bekliyorsun?
- Aile birliğimiz, huzurumuz, keyfimiz ve sevgimiz eksilmesin. Birbirimize hep destek olalım. Varlığımız birbirimize iyi gelsin. Yoksa maddi olarak bir beklentim yok. En büyük zenginliğim, her koşulun insanı olmam. Çok daha imkansızlıklar içerisinde de hayattan zevk aldım. Müthiş ihtişamlara da tanık oldum ve beni etkilemedi.
MURAT DA BENDEN ŞİKAYET EDİYORDUR
Eşinle ilişkini nasıl dinamik tutuyorsun?
- Saygıyı kaybetmemeye çalışıyorum. Murat’ın varlığını ve onun da bir birey olduğu farkındalığını kaybetmiyorum. Tabii ki eminim zaman zaman Murat’ın da benden çok şikayetçi olduğu, bana kızdığı zamanlar oluyordur. Dedim ya farkındalığımı uyanık tutmaya çalışıyorum.