Yeni nesil ise kendisini 1999’da yayınladığı, içinden pek çok hit çıkaran albümü Supernatural ile sevdi. Wings sponsorluğundaki ikinci İstanbul konseri, 6 Temmuz Pazartesi akşamı Turkcell Kuruçeşme Arena’da gerçekleşecek. Biletleri Biletix’ten satın alınabilir. Santana ile, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (IKSV)’nin İstanbul Caz Festivali’nin Danışma Kurulu üyesi Faruk Eczacıbaşı konuştu. Onun, 40 yıllık kariyeri boyunca yenilikleri denemekten hiç vazgeçmediği için büyük bir müzisyen olduğunu düşünüyor. Santana da 1968 ruhundan hiçbir şey kaybetmediğini, hatta olgunlaşarak bir elmasa dönüştüğünü anlatıyor. İşte Faruk Eczacıbaşı-Santana röportajı...
Sıkı bir hayranınız olduğumu söylemeliyim. Bu sene ilk albümünüzün 40’ıncı yıldönümü. Sene 1969’du ve ben o zaman 15 yaşındaydım. O günden beri de sizi zevkle izliyorum. Geçen 40 yıl sizin için ne ifade ediyor? Müziğin ruhu bu süre içinde nasıl gelişti genel olarak?
- 1960’lardan, Marvin Gaye, Bob Marley ve John Lennon’dan öğrendiğim; müzik Ortadoğu’ya barış getirebilir. Müzik insanların zihinlerine, dolayısıyla tüm dünyaya barış getirebilir. Berlin Duvarı’nın yıkılmasını müzik sağladı. Daha pek çok duvar var. Allah, İsa, Buda veya Krişna arasında bir fark yok. Sadece sevgi ve korku var. Korku çok pahalı ve çok zalim. Ben insanların birbirlerine saygı göstererek bir arada yaşayabileceğine inanıyorum.
1968 ruhu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu fikre hâlâ yakınlık duyuyor musunuz, yoksa içinizdeki 68 ruhu zaman içinde değişti mi?
- Hayır, daha fazla hissediyorum. Eskiden kömürdüm, şimdi elmas oldum. Siyah, basit ve kirli kömür, basınç sayesinde elmasa dönüşür. Elmas güzeldir, çünkü ışığı ve içindeki tüm renkleri yansıtır. 40 yıl boyunca aynı şeye inandım. Bu gezegen üzerindeki herkesin önemli olduğunu, herkesin bir fark yaratabileceğini düşünüyorum. Bizim; Bob Marley, Marvin Gaye, Curtis Mayfield, Jimi Hendrix, Miles Davis, Coltrane ve benim, yaptığımız müzik, insanları yavaş ama emin adımlarla değiştirmek için tasarlanmıştı. Çünkü herkesin, mucize yaratma kapasitesine sahip olduğuna inanıyorduk.
Peki dünya politikalarının etkisini hissediyor musunuz?
- Hayır. Bana göre politika soğuk algınlığı gibi bir şey. İnsan gelişimine olumlu bir katkı sağlamamıştır hiç. Özünde çok yoz bir sistem çünkü. Elbette Mahatma Gandi veya Rahibe Teresa gibi biri söz konusu olduğunda durum farklı. İnsanlığın özü din ve politika olmamalı. Tek öz, sevgidir.
Az önce idealinizdeki fikir önderlerini sayarken iki isme; Desmond Tutu ve Nelson Mandela’ya değinmediniz. Oysa bu iki kişinin üzerinizde büyük etkisi olduğunu biliyorum.
- Evet, ikisi de arkadaşım. Ne zaman arasalar elimden bir şey geliyorsa, yaparım.
İşe başladığınızda vinyl plaklar vardı, şimdi birkaç saniyede bilgisayardan yüklüyoruz müziği. Bu durum müziğinizi, gelişiminizi veya gençlere ulaşma biçiminizi etkiledi mi?
- İşe sokaklarda, yere koyduğum bir şapkayla başladım. Bugün o şapka bayağı büyüdü. Fakat bir yandan da plak, CD veya internetten şarkı satmanın o şapkadan bir farkı yok. İnsanlar bana her zaman ihtiyaç duyacak. İnsanların düğünleri, doğumgünlerini, mezuniyetleri kutlamak için müziğe ihtiyacı var. Müzik, yiyecek veya seks kadar önemli. Ancak gerçek bir müzisyen ruhunuza dokunur, problemleri silkip atmanızı sağlar. Bir köpeğin üzerinden suyu atması gibi, siz de korku, suçluluk, yargılama, kınama gibi duyguları atarsınız üzerinizden. “Ben sadece basit bir insanım, ne yapabilirim ki” diye düşünmekten vazgeçersiniz. Tower Records, müzik indirmek, CD’ler, bunların hepsi yok olabilir ama müzik yok olmaz.
MELODİ DİŞİDİR RİTİM ERKEK MUTLAKA SEVİŞECEKLER
Latin müziği sayenizde rock’a nüfuz etti. Bence siz, Latin vurmalı enstrümanlarını rock müziğe kazandıran öncü bir isimsiniz. Sonra 1970’lerde ortaya çıkan bir tür olan caz-füzyon’la ilgilenmeye başladınız. Sizi beşinci kez dinleme zevkine 2002’de Oslo’da, Jimmy Carter’ın ödül aldığı Nobel töreni sırasında ermiştim. O dinleti de dünya müziğinin küçük bir senteziydi. Dünyanın bu tarafıyla ilişkiniz nasıl? Yani farklı bir tada sahip güneydoğu Avrupa ve Ortadoğu müziği ile...
- Müziğin nereden olduğu çok önemli değil. Bence sadece melodi ve ritim var. Melodi dişidir, ritim ise erkek. Önünde sonunda sevişecekler. Ben sadece bunu bilirim. O nedenle de Avrupa, İran ya da Japonya benim için fark etmiyor.
Biraz da sosyal sorumluluk projeniz Milagro’dan bahsedelim. Nasıl gidiyor?
- 1967’den beri bu projeyi sürdürüyorum. Kendimi de çok iyi hissediyorum. Amerika’ya geldiğimde, B.B. King ve Tito Puente kadar Martin Luther King ve Rahibe Teresa’dan da bir şeyler öğrendim. Milagro Vakfı da onlardan öğrendiklerimin devamıdır. Müzik aracılığıyla Vietnam’a, Latinler’in eğitimine, fakir beyazlara ve siyahlara yardımda bulunduk. İyi durumdayız, çünkü Santana ismi sayesinde özel bazı projelerden kazandığım paranın tamamını vakfa aktarıyorum. Dört yıl evvel Nobel Barış Ödülü sahibi, Güney Afrikalı başpiskopos Desmond Tutu’ya 2.5 milyon dolar sağladık. Ben Bill Gates değilim ve bu da epey büyük bir para! Bu parayı kazanmak için gerçekten sıkı çalıştım. Ama Güney Afrika’ya gittim ve o paranın çocuklar yararına kullanıldığını gözlerimle gördüm. Grammy, Oscar ya da Platin Plak kazanmaktan daha önemliydi.
FARUK ECZACIBAŞI CARLOS SANTANA HAYRANLIĞINI ANLATIYOR:
O, adını rock tarihine yazdırdı1969 benim için öncelikle rock müziği açısından önemli bir sene... O dönemi yaşadığım için açıkçası kendimi çok da şanslı hissediyorum. Woodstock Festivali ile birlikte ortaya çıkan birçok sanatçı, rock tarihine adını yazdırdı. O dönem arka arkaya hepimizi etkileyen progresif müzisyenlerin neredeyse hepsi bir yenilik getirebiliyordu.
Carlos Santana da kesinlikle onlardan biriydi... Daha ilk plağında, ateşli ve hızlı Latin ritimlerini o dönemin progresif müziği ile bir araya getirmiş ve ortalığı birbirine katmıştı. (İlgilenenlere ilk albümü “Santana”da yer alan “Soul Sacrifice” parçasının Woodstock Festivali versiyonunu izlemelerini öneririm. Benim için hâlâ eskimemiş bir parçadır... http://www.youtube.com/watch?v=XnamP4-M9ko) Daha sonraki yıllarda kendisini devamlı yenilemeyi başardı. Latin, caz, dünya müziği... Çeşitli türleri denemekten hiç kaçınmadı ve sürekli yeniliği aradı. 40 yıl süreyle bunu başarabilmek bence kolay yakalanamayacak bir şey.
Çeşitli defalar Carlos Santana’yı farklı yerlerde izleme fırsatı bulabilmiştim. Tesadüf bu ya, tam müzik hayatının ilk yarısının sonunda, bundan 20 yıl önce, İstanbul Festivali’nde arka arkaya iki konser vermişti. Toplumsal mesajlarını hiçbir zaman esirgemeyen Santana, turnesini o dönem Güney Afrika lideri Nelson Mandela’nın serbest bırakılması teması üstüne kurmuştu.