Simla YERLİKAYA
Oluşturulma Tarihi: Şubat 18, 2008 00:00
Dick Osseman (59), Hollandalı bir psikolog. Amsterdam’da yaşıyor, madde bağımlılığı tedavisi üzerine çalışıyor. Seyahati çok seviyor, en büyük tutkusu İtalya ve Türkiye. Her iki ülkeyi de yaklaşık 40 kez ziyaret etti. "Birçok kişinin aksine, benim için çok ülke görmek yerine bir ülkeyi derinlemesine tanımak önemli. Çünkü kendimi yabancı hissetmediğim yerlere gitmeyi seviyorum" diyor. Türkiye’ye ilk kez, 35 yıl önce geldi. Sonra senelerce İtalya’yı gezdi.
Venedik, Napoli, Palermo ve Roma’daki en küçük sokakları bile keşfedip, ardından rotasını Türkiye’ye çevirdi. Son 10 yılda Türkiye’nin neredeyse ayak basmadığı bölgesi kalmadı. İtalya’da çektiklerini bir kenara bırakıp, sadece Türkiye fotoğraflarından sanal arşiv oluşturdu. İnternetteki, Türkiye konulu en geniş fotoğraf arşivlerinden biri olan site, şu ana kadar 38 milyon kez tıklandı.
"Neden durup durup Türkiye’ye geliyorsunuz" diye sorduğunuzda Dick Osseman şu cevabı veriyor: "Çok fazla ülke gördüğümü söyleyemem. Ama misafirperverlik ve kibarlığın bir şekilde Türk insanının ruhuna işlediğini söyleyebilirim. Yabancılara çok özel bir ilgileri var. Ve bu gördüğüm dosluğun, Türkiye’ye her seferinde geri dönmemde büyük payı var." Türkiye’ye ilk kez 22 yaşında trenle gelmiş. İstanbul, Bursa ve İzmir’i gezdikten sonra beraberindeki arkadaşı çalışmak zorunda olduğu için Amsterdam’a geri dönmüş.
"Ama ben, özgür bir öğrenci olarak, bu hippi geziye devam edebildim. Hayatımda uçağa ilk kez İstanbul-Bursa arasında bindim. Fiyatlar otobüs biletinin en fazla iki katı kadardı. Bu yüzden daha çok hava yolculuğu yapmaya karar verdim ve Malatya’ya gittim. Sonra Erzincan ve Erzurum’a da gittim. Bundan sonra Türkiye’ye senelerce geri dönmedim. Defalarca İtalya’ya gittim. 13 yılın sonunda, İtalya’daki bir arkadaşım Türkiye’ye çok ucuz fiyatlara seyahat yapılabildiğinden ve güzelliğinden bahsetti. Bunun üstüne tekrar Türkiye’ye gelmeye başladım. Türkiye’ye yolculuk artık eve dönmek gibi. Ankara’ya gelip, HAVAŞ otobüsünde oturduğumda kendimi iyi hissediyorum. Her zaman gittiğim otelde, beni kucaklayarak karşılıyorlar. Evde ve işteki dertlerin hepsi geride kalıyor. Sadece mutluluk hissediyorum" diyor.
ULAŞIM SİSTEMİ RÜYA GİBİDört-beş ziyaretten sonra yavaş yavaş Türkçe’yi öğrenmeye başlıyor Osseman. "Kelime dağarcığım sınırlı ama gramerim fena sayılmaz" diyor. Biz Türkiye’deki ulaşım sistemini çoğu zaman "kabus" diye tanımlarız, ama Osseman buradaki ulaşımı "rüya" diye tanımlıyor, "Otogar’da bir şehirden diğerine geçmek için en fazla bir saat otobüs beklemişimdir. Yolda kahve, çay ve kek ikramı yapılır ve düzenli molalar verilir. Daha küçük şehirlerde dolmuş olur. Otomobil sahipleri araçlarına alır." Türkiye’de gezdiği yerler arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük
şehirlerin yanı sıra, Ahlat, Antakya, Amasra, Amasya, Afyon, Bergama, Bodrum, Kapadokya, Dalyan, Divriği, Doğubeyazıt, Harran, Ihlara Vadisi, İnebolu, Konya, Kütahya, Milas, Siirt, Urfa ve Van yer alıyor.
İstanbul’un özellikle kış aylarındaki güzelliğini seviyor. Yazın kalabalığından hoşlanmıyor. Turistler yazın güney sahillerine akın ettiğinde, Karadeniz veya Doğu Anadolu’ya gitmeyi tercih ediyor. Selçuk mimarisini çok beğeniyor. Divriği Camii, Diyarbakır Ulu Cami ve Ani Harabeleri beğendiği yerler arasında. Alışveriş merkezlerinden nefret ediyor, yayalaştırılmış alanlarda yürümeyi seviyor. Karadeniz ve Doğu Anadolu’yu hem bu yüzden, hem de nüfus yoğunluğunun azlığı dolayısıyla tercih ediyor. "Hollanda’da her metrekarenin bir sahibi vardır ve üstünde defalarca inşaat yapılmıştır. Türkiye’de ise daha ferah alanlar var ve kimseye rastlamadan kilometrelerce yürüyebilirsiniz. Ayrıca Hollanda’nın aksine, Türkiye çok engebeli. Alışmak biraz zaman alıyor, ama kendine has bir güzelliği var."
BAŞIM HİÇ DERDE GİRMEDİ SOYULMADIM, DÖVÜLMEDİM
Türkiye’nin en uzaktaki köşelerine kadar giden Osseman’a güvenlik konusunda endişesi olup olmadığı sorulduğunda, "Neden endişe duymam gerekiyor ki? Gittiğim her yerde tamamen rahattım. Meslek hayatım devamlı madde bağımlılarıyla geçtiği için, tehlikeyi sezme yeteneğim kuvvetlidir. Ama Türkiye’de, Amsterdam’da olduğundan daha az tehlike hissettim. Her zaman tek gezmeme ve en fakir bölgelere gitmeme rağmen, başım hiç derde girmedi, soyulmadım ve dövülmedim. Evet, 1.90 boyundayım ve güçlü görünüyorum. Ama bence esas neden bu değil.
Türkiye’de endişelenmiyorum, çünkü güvenli. Ama tabii ki bu, aptallık yapmayı gerektirmiyor. Dünyanın herhangi bir ülkesinde olduğu kadar dikkatli olmak yeterli. Türkiye’de sadece bir kere, İstanbul Aksaray’da soyuldum. Yanıma üç adam yaklaştı, birlikte sinemaya gitmeyi teklif ettiler. Reddedince, sandviç yemeğe çağırdılar. Bir terslik olduğunu hemen anladım, imdat diye bağırdım. Adamlar hemen kaçtı. Sadece cebimdeki bedava dağıtılan şehir haritasını çalabildiler."
TERCİHİM ESKİ EVLER FAKİR MAHALLELER
Osseman, her gittiği geziden, bine yakın fotoğrafla döndüğünü söylüyor. "Önce bu fotoğraflar, öylesine evde duruyordu. Arkadaşlarım, annem ve babam bakıyordu sadece. Fotoğraflar senelerce dayanmayacağı için, dijital çalışmaya başladım. Onları internete koyduğumda, ilgi çektiğini gördüm. Ve gitgide daha çok fotoğraf koymaya başladım internete. Şu an profesyonel Nikon kamerayla çalışıyorum ve biraz da photoshop biliyorum."
Http://members.chello.nl/dosseman/ adresindeki sitenin mesaj bölümüne bakılırsa Osseman’ın başı aşırı hassas, şüpheci Türklerle dertte. Bir Hollandalı’nın, herhangi bir çıkarı ya da gizli niyeti olmadan, Türkiye’nin tanıtımına bu kadar katkıda bulunacak bir çabaya girişmesine anlam veremiyorlar. Eski binaların, yoksul bölgelerin fotoğraflarını yayımladığında Türkiye’yi yanlış tanıtmakla eleştiriliyor. Yerleşim yerlerinin eski adlarını kullandığında Kürt, Ermeni propagandası yapmakla suçlanıyor. Hatta hakarete uğruyor. Osseman tüm bu eleştirileri, sitesinde tek tek, sabırla cevaplıyor.
"Sadece eski bina fotoğrafı çekmemden şikayet ediliyor, git gide modern binalara yer vermeye başladım. Muş’taki ana caddenin fotoğraflarını çekmek, bir fotoğrafçının düşü değil tabii. Ama bu Muşluları mutlu ediyor. Fotoğrafları yayınlamaktaki amacım, Türkiye’nin her yönünü anlatmak değil. Yıllar içinde biriktirdiğim birçok fotoğrafı göstermek istedim. Ama bu Türkiye’nin gerçek yüzünü göstermeye çalıştığım bir proje gibi algılanmamalı. Benim tercihim eski evler ve fakir mahallelerden yana oluyor. Ama sonra, şehrimizi düzgün yansıtmamışınız, şeklinde eleştiri alıyorum. Halbuki bana kalırsa, Türkiye’de yaşayanlar böyle evleri ve bir tarihleri olduğu için gurur duymalı."