Güncelleme Tarihi:
Bazen nazar değecek diye ürküyorum.
Korkum Fatih’in benden önce ölmesi
Kurtan Fişek'in sınıflandırmasına göre, Beşiktaş proletaryanın, Fenerbahçe burjuvazinin, Galatasaray aristokrasının takımıdır. Kocanız size aristokrat bir takımın teknik patronu gibi geliyor mu?
- Dışarıdan anlaşılamıyor olabilir ama evet içine girince hakikaten Galatasaray aristokrat bir takım. Bir takım şeyleri aristokrasinin içine girdiği için söyleyemiyorsun, yapamıyorsun, farklı davranamıyorsun. Galatasaraylılar snop değildir, ama herşeyi kendi içlerinde hallederler, birtakım kaideleri vardır. Galatasaraylılık böyledir, Galataraylılar bunu yapamaz, Galatasaraylılara bu yakışmaz... Geçmişte onu kabul etmemelerinin bir nedeni de buydu, ‘‘yakışmayacağını’’ düşündüler. Ama Fatih başarılı olduğunu ispatlayarak bunun üstesinden geldi.
Ne münasebetle yakışmayacakmış...
- Öyle düşünülüyordu. Efendim ayakkabısının arkasına basıyormuş, delikanlı tavırları varmış... Nasıl olmuş sormak lazım? O mesleğinde o kadar başarılı oldu ki, demek ki bir aristokrasiye önem veren bir topluluk böyle bir adamla da çalışırmış.
Bu şampiyonlukta sizin payınıza ne kadar oran verebilirsiniz?
- Ben bilemem, onu takdir edemem...
Maçtan önce eşinizin yaptığı uğurlar, büyüler var mıdır?
- Onun yoktur benim vardır. Mesela bir kapıdan girmişse, sabah mutlaka onu aynı kapıdan yollarım. Bir nazar boncuğu vardır, giderken takarım. O inanmaz ama ben mutlaka yakasının içine iliştiririm. Sabahları mutlaka camdan onu yolcu ederim o kadar kalıplaştı ki, ben hiç ihmal etmem. Telefon çalmış, kapı çalmış umrumda değil cama koşarım, camda olduğumu o kadar iyi bilir ki, kafasını çevirmeden el sallar gider. Yemin ediyorum. Çocuklara derim, ‘‘Bak bakmayacak ama el sallayacak’’.
Onu başka nelere böyle alıştırdınız?
Her akşam kapı çalar, mutlaka yarış vardır, kim önce babayı öpecek diye. Eğer kapıda değilsem, ilk sorusu, ‘‘Anneniz nerede?’’ olur. Saat sekizde anne nerede olabilir ki? Tabii ki evde! Ama o hep sorar...
Kaybedilen maçtan sonra evde nasıl bir hava oluyor?
- Kendi kendime hep karar alıyorum: O zaten sıkıntılı, sinirli, bir de ona sinirimi aktaracağım. Olmaz! Çenemi tutmalıyım, yapmamalıyım! ‘‘Hoşgeldin kocacığım’’ derim, otururuz. Ve ben kendimi tutamam: ‘‘Bak ben sana söylemeyecektim ama, inan ki siz bunu hak etmemiştiniz ama (içimden halbuki, beter olacakdınız da olmadı diyorum), nasıl oldu, neden oldu kaybettiniz’’ derim. Evde ikimiz maçın kavgasını ederiz, sonunda da ikimiz sakinleşiriz.
Yasemin Ağar'ı tanıyor muydunuz?
- Elbette, onlar aile dostlarımız. Şampiyonluğun Yasemin'e hediye edilmesinin de bir hikayesi var...
Nedir o?
- En baştan anlatayım o zaman: Bence bir erkek akşam yemeğine gitmeli, akşam barda içki içmeli ama bütün bunlar bittikten sonra sabahın dört buçuğuna kadar gece kulübünde olmamalı. Sohbet etmişsin, yemişsin, içmişsin. Yetmez mi? Bir gece kulubüne niye gidilir? Bir kadınla şarkı söyleyip, eğlenmek, dans etmek için. Değil mi? Peki o zaman ben niye yokum? Erkek erkeğe bunun ne espirisi var? Böyle düşündüğümü de bilir Fatih. İşte bir gece, zor durumda kalmış, gitmiş. Sabaha karşı dörtbuçukta geldi. Kapıyı açtım gittim kızımın odasına yattım. Sabahleyin de; o bütün gece gezdi ya, ben sıkıldım ya telefon açtım, ‘‘Kız hasta!’’ diye. Kan alınacak, ‘‘Merve nazlanıyor kan alınırken, sen de gel hastaneye’’ dedim. Eziyet etmek için söyledim aslında. Bir baktık ki bizim apandisit ameliyatı işimiz çıktı. Mehmet Abi (Ağar) duymuş Merve'nin ameliyat olacağını. Eşi hastaneye geldi. Kızını kaybeden bir insanın karşısında olmak beni daha da üzdü, çünkü küçücük bir apandisit ameliyatı diyorsun ama yine de paniğe kapılıyorsun, karşındaki ise yavrusunu kaybetmiş. Bana destek olmaya gelmiş ama Emel abla yanımda diye kendimi bastırmak zorunda kaldım. O da dedi ki, ‘‘Bakın biz nelerden geçtik, benim kızım 14 saat ameliyat oldu, sizinki 45 dakikada çıkacak. Kendinizi yıpratmayın’’. Sonra Fatih'e döndü, ‘‘Bak Fatihciğim’’ dedi, ‘‘Bu sampiyonluğa da erişeceksin, bunu da Yasemin'e armağan edeceksin’’. O da tamam ablacağım söz dedi. Fatih söz verdi ona. Ve akabinde biz şampiyon olunca Fatih verdiği sözü yerine getirdi.
Sizi hayatta korkutan üç şey?
- Fatih'in benden önce ölmesi. Hakikatan o beni ve kızlarımızı çok koruyor. Bazen nazar değecek diye korkuyorum.
Ya size bir şey olursa ne yapacak?
- Bana ne, o kendisine bir kadın bulur, baktırır. Ama ben Fatih gibi beni koruyacak bir erkek bir daha bulamam! Hakikatan onu kaybetmekten çok ürküyorum. İkincisi yakın insanlardan kötü şeyler duymak. Kimsenin O Fulya'nın da Allah belasını versin demesini istemem. Üçüncüsü çocuklarımın mürüvvetini görememek!