Güncelleme Tarihi:
Ben olmasaydım, Türkiye’nin en çapkını olurdu
Fatih’in, kadınları cezbeden yanı var
Özellikle bu yıl zorlu bir yıl oldu, önce 9 puan geride kaldığınız dönemi anlatın, neler hissettiniz?
- Ben hemen havlu attım: ‘‘Bu artık kapanmaz! Yetişemeyiz. Bunlarla baş edemeyiz! Onlar aldı başını gidiyor, görüyor musun? Ay ay ay! Vah vah vah!’’. Fatih de sürekli: ‘‘Ne demek, daha çok uzun bir maraton, merak etme bunları aşacağız’’ diyordu. Ben onun hayal dünyasının ne kadar geniş olduğunu düşünürken, o gayet sakindi: ‘‘Yapacağız edeceğiz, göreceksin bak şu maçta puan kaybedecekler!’’. Ve adamın bütün dedikleri çıktı.
En dayanamadığınız eleştiri hangisiydi? Kocanıza ‘‘uğursuz’’ bile dediler?
- Tabii ki kimse, her zaman takdir edilmeyecek. Elbette ki olumsuz yazılar da çıkacak. Ama ahkam kesmeler beni kızdırıyor, işin içinde olur, takip eder, anlar o zaman amenna. Ben dilimi tutamam okuduğum herşeyi gulyabani gibi hemen yetiştiririm: ‘‘Okudun mu bilmem kimin yazısını?’’ diyerek. Dayanamadığım eleştiri, ‘‘şehir kırosu’’ydu. Çok kızdım, çok gücüme gitti. Çünkü insanları ‘‘kıro’’ olarak değerlendirmeye kimsenin hakkı yok. Hem şehir kırosu ne demek? Dağdan mı indi bu adam? Ben Fatih'e bunu söylediğim zaman, o benden farklı tepki gösterdi. Şehir ‘‘i’’si olmaktansa, ‘‘şehir kırosu’’ olmayı tercih ederim, kafanı takma!'' dedi. Bir de kendim için yazılan bir yazıya çok sinirlenmiştim: ‘‘Fulya Terim'in her işe karışmasına yöneticiler tekpi gösterdi’’. Asla ve asla karışmam, sadece kendi özel yaşantımızda herşeye karışırım. O da benim hakkım. İşiyle ilgili karışmam, karıştırmaz da kocam!
Yani eleştirenleri parçalamak istediğiniz zamanlar oldu!
- Evet!
HİSSETMEM LAZIM
Kötü alışkanlıkları nedir?
- Bazen der ki, ‘‘Fulya bütün gece seni konuştuk’’. İnanırım bütün gece konuşmuştur. Ama bana eğer bunu dile getirmiyorsa, bana ne, sabaha kadar konuşmuş, hiç önemi yok! Bana ne faydası var? Benim hissetmen lazım! Ben demiyorum ki, Romeo Juliet gibi bana aşk ilan etsin. Ama bazı zamanlar var ki insan duymak istiyor. Bunun rahatsızlığını dile de getiriyorum, ‘‘Bak beni çok ihmal ediyorsun’’ diyorum, ‘‘Ağzından bir güzel laf çıkmadı’’ diyorum. Bakıyorum, akşam bir çicek yollamış! ‘‘Dile getiremiyorum ancak böyle yapabiliyorum’’ diyor. Olsun, bunlar da beni mutlu ediyor.
Başka kötü alışkanlığı yok mu adamın?
- Sosyal hayatı benimle fazla pek yaşamaması. Hiç yalnız bir yerlere gidemiyoruz. Bir de çok sinirlidir. Müsamahası yoktur. Mesela bu evde kendi terledi mi, bütün camlar açılacak. ‘‘Hayır! Sen üzerindeki kazağı çıkar çıplak otur. Biz niye üşüyelim?’’. Olmaz, bütün camlar açılacak. Ya da kendisi balık mı yemek istiyor, sen ‘‘kebap’’ dedin. Bin dereden bin su getirir, sana bu ayrıcalığı tanımaz, onun dediği olur. Herşeyde ona riayet etmek zorundasın! Yol sorar, ‘‘Birinci köprüden mi, ikinciden mi?’’. Eskiden ben hep fikrimi söylerdim. Eğer diyelim ki söylediğiniz yol kapalı. Sizi yer! Yapmadığı sitem kalmaz. Şimdi, katiyen karışmıyorum, ‘‘Nereden istersen oradan git canım’’ diyorum. Böyle tuhaf takıntıları vardır...
Laf yetiştiriyor musunuz ona?
- Çoook. Mutlaka örnekler vererek ne söylüyorsa, onu çürütmeye çalışırım. O küslük bilmez, ama ben küserim, konuşmam. Ama asla çocuklarımın yanında yapmam. Çocuklar yattıktan sonra evde bir sessizlik olur. Ben sürdürüm, o sürdürmez.
Peki arada sırada ‘‘domuzluk’’ yapıp yatak odalarını ayırır mısınız?
- Hayır. Zaten hiç bir gece o yatmadan yatmam. Zaten yatırmaz beni! Sıkılıyor. Burada koltukta yatıyorum mesela üzerimde örtü, odaya gittim mi kızıyor, ‘‘Uyuyorum zaten Fatih, yatağa gidip yatayım’’ bari derim. ‘‘Hayır burada yat’’ der. Ama küs olduğumuz zamanlar erkenden yatıyorum. Yatak ayırmam, önce yatarım!
TİYATROCU OLMALIYDIN
Siz en çok hangi kadınlık faaliyetlerini seversiniz, futbol dışında!
- Suyla yapılan işler! Kuru işleri sevmem. Hayatımda ütü yapmadım, toz almayı sevmem. Sulu olacak, yer sileyim, bulaşık yıkayayım.
O sizin en çok neyinizi sever?
- Komik bir kadın olduğumu söyler. Tiyatrocu olmam gerektiğini söyler, çok güzel taklit yaparım, onu güldürürüm. Ve zannediyorum ki, anaç tarafımı sever. Ama bana der: ‘‘Sen hakikaten harcanmışsın, tiyatrocu olmalıydın!’’. Erkekli kadınlı toplandığımız zaman ben çıkar birilerinin taklidini yaparım. Neyse o, ne içimden geliyorsa...
Sizin onun en çok sevdiğiniz özelliği...
- Ona çok güvenerim. Benim bir kavramım var: Evli bir erkek için karısı kutsal olmalı, yüce olmalı, başka kadınlar ona erişememeli. Çapkınlık mı? Derim ki, ‘‘Olabilir, denk geldi yaptın ama ben yüksekte olmalıyım o kadından’’.
Bu sizin kocanızın hem niyeti yok gibi görünüyor, varsa da vakti yok!
- Yine de erkeklere o konuda güvenmeyeceksin! Vakti yaratırlar, herşeyi yaratırlar. Bu şartlar altında affetmem. Hatayı önce kendimde ararım.
Ama bir de şöyle düşünsek, kiviyi seviyorsun ama arada bir de ananas yemek istiyorsun...
- Ben size söylüyorum, erkeklere güvenmemek lazım ama ben kocama çok güveniyorum. Ama... Ben olmasaydım, Fatih Türkiye'nin en çapkın erkeği olurdu! Kesinlikle eminim. Onda kadınları cezbeden bir taraf var. Geçenlerde bir yere gittik, anlatamam size, bir dolu kadın, öpüyorlar adamı, okşuyorlar. Ben o kalabalıkta kalakaldım arkalarda. Dedim ki, ‘‘Lanet olsun, elimi tut’’. Kalabalığın içinde, kayboldu adam! Kadınlar da bir tuhaf! Saygı olarak insan der ki, ‘‘Hanımefendi eşinizi bir öpebilir miyim?’’. Ben kimsenin umrunda değilim, Fatih'in insanlar elini tutuyorlar, öpüyorlar, kocasını bırakıp geliyorlar!
BİR TEKLİFİ YETERDİ
Henüz 44 yaşında, ama ellilerden sonra adamlarda güzel genç kızlara karşı bir ilgi başlıyor ya, bir de o kızların dünya umurlarında değil! Adamların bir kısmı da andropozda bir tuhaf oluyor. Bu durum eşiniz açısından sizi endişelendiriyor mu?
Valla ben gördüm o gece, Fatih'in bir teklifiyle onunla beraber olabilecek kadınlar vardı...
Günün birinde ya biri kafayı takarsa sizin kocaya, ne olur...
Valla öncelikle benimkinin fikrini öğrenirim. Mücadele etmem, edemem zaten! Yaş olarak da edemem, bir de gurur yaparım. Bir yere kadar mücadele ederim. Sonra etmem. Beni istemiyorsa, başka bir şey keşfetmiş ve mutluysa mutluluklar dilerim! Onu kazanmak, geri döndürmek gibi çabalar göstermem...
Size yansıtmadan yaşıyorsa...
Yaşasın!
Yani kanıt bırakmadan...
Becebilecekse, buyursun yaşasın! Ağzına yüzüne bulaştırmasın. Biz zaten karı koca beraber beğeniriz kadınları. Ben söylerim ona, ‘‘Bak ne kadar güzel şu kadın, göğüs dekoltesi ne güzel! Bakar mısın ne güzel dans ediyor’’. Ben kadın olarak bakıyorum. O erkek olarak nasıl bakmasın? Kıskanmıyor muyum? Kıskanırım. Fatih de bana hoş bir kadın gösterdiğinde incelerim, ne tür özelliklerini beğenmiş olabilir diye.