Güncelleme Tarihi:
Haftanın üç günü yok ama yeri belli...
Fatih beni aldatır diye korkum yok
Fatih Terim hırslı bir adam. Aile yaşantısında bu hırsın yansıdığı başka alanlar var mı? Mesela çocuklarının eğitimi konusunda hırslı mı? Karısının en şık ve en güzel kadın olması konusunda hırslı mı?
- Hayır, onun hayatta en hırslı olduğu konu işi. Yani futbol.
Sizin peki isyan ettiğiniz olmuyor mu, ‘‘Bütün herşeye benim mi karar vermem gerekiyor? Tüm bunların nasıl altından kalakacağım?’’ diye...
- Kendimi güçlü bir kadın olarak gösterip, bütün herşeyin altından kalkabileceğimi ispatlarım. Kocama bile, ‘‘Sen bunu nasıl yapamadın?’’ dedirtmem. Ondan bir şey rica ettiğim zaman, hakikaten yapabileceği bir şeydir. Kendi alanımda, kendi gücümü, kendi imkanlarımla kullanarak herşeyin üstesinden gelmeye çalışırım. İş bölümü şöyle: O işiyle uğraşıyor, ben herşeyle! Ama diyorum ya, bana bir çicek göndermesi ya da bir öpücük, veya insanların içinde çok yüceltmesi, bana yetiyor, herşeye değiyor. Çünkü görüyorum ki, etrafımda karısına böyle davranmayan tonla erkek var. Oysa, yeter ki ağzımdan çıksın, Fatih herşeyi yapar benim için, ikiletmez. Bunlar da bana güç veriyor, kendimi o zaman kuvvetli hissediyorum, demek ki ben herşeyin üstesinden geliyorum ki, bu adamcağız da böyle davranıyor diyorum.
kAMPTA EMNİYETTE
Aile hayatınız iyi gidiyor yani...
- Elbette. Ama öyle bir meslek ki bu, adam haftanın üç günü mutlaka yok. Ama biliyorsunuz ki, İzmir'e bir toplantıya gitmedi, ardından arkadaşlarıyla birlikte yemek yemeyecek, oraya buraya gidemeyecek, kampta! Sonra, bir kadınla çıkacak diye bir düşünce yok, o işinin başında. Zaten futbolu severseniz, haftanın üç günü neden bu adam yok, bu size koymuyor. Bir de ne var? Fatih, tüm boş vakitlerini bizle geçirir. Pazartesi günü izinliyse, evden çıkmaz, arkadaşlarıyla birlikte barda içki içmez. Bu bana yetiyor.
Yani akşam yemeklerine eksik biriyle oturuluyor?
- Zamam zaman. Ama ben asla Fatih gelmeden yemek yemem. Saat on bile olsa. Bizim bir sofra terbiyemiz vardır, telefon açarım ‘‘Neredesin?’’ derim, eğer çocukların yatış saatine denk geliyorsa, mutlaka bekleriz birlikte yemek yeriz. Ben kendi ailemden, daha doğrusu babamdan gördüklerimi kendi ailemde yaşatmaya çalışıyorum. Ben babamı erken kaybettim...
Siz baba eksikliğini nasıl giderdiniz, insan kısmen beraber olduğu, aşık olduğu adamı babası yerine de koyar ya...
- Zaten 15 yaşında babam öldü, ben 16 yaşında Fatih'i buldum. O bana hem baba, hem koca, hem arkadaş oldu. Korudu beni. Çok küçüktüm. Kural bilmiyordum. Örf adet bilmiyordum. O beni eğitti.
YARATICI DEĞİLDİR
Ona doğum gününde illa futbolla ilgili bir şey mi almak lazım? Sarı laci bir kravat alınca sorun mu oluyor, hediyeler sürekli sarı kırmızı mı?
- Bilhassa ben onun doğum günlerinde özel şeyler yapmaya çalışıyorum. Mesela, Avrupa kupasına giderken bir T. Shirt yaptırmıştım, iki kızımın resmini bastırtmıştım. O zaman İngiltere'ye gitmemiz kesinleşmemişti ama yine de bir uçak bileti almıştım: Gidiş, dönüş. Ona inandığımı, onun gideceğine güvendiğimi göstermek için! Başka bir zaman yine bir T.Shirt'tü, ‘‘Liderlik çok tehlikelidir, aman dikkat!’’ yazdırmıştım. Ben hep yaratmaya çalışırım...
Peki o da bu kadar yaratıcı mıdır?
- Hiç değildir! Çocuklarım da değildir. Ve bunun çok rahatsızlığını duyarım. Mesela nedir? Doğum günüm mü? ‘‘Karıcığım, al canım, doğum günün kutlu olsun!’’. İstemiyorum. Yaratsın, düşünsün, bulsun istiyorum. Onlarda böyle bir kavram yok. Geçen akşam enteresan bir şey oldu. Saat bir filandı Fatih geldi, Merve uyumamıştı, bir arada sohbet ediyorduk. Bir konu oldu, dedi ki, ‘‘Bu annenize ben artık daha hiçbir şey yapamam, ne istediyse yaptım’’ dedi. ‘‘Ay dedim, bir yüzük aldınız, bir küpe aldınız, açıp açıp çekmeceyi onu takıyorum, bu mu dedim çok özel, çok güzel. Düşüneceksiniz, kafa yoracaksınız!’’ Kızım da dedi ki, ‘‘Biz daha o olgunluğa erişmedik anne!’’. ‘‘Babanız var’’ dedim, ‘‘Babanıza başvurun. İlk defa geçen sefer doğum günümde cüzdan istediğimi biliyordu, gitti aldı. İyi. Ben sizin için nasıl uğraşıyorsam, siz de benim için uğraşın’’. Fatih şöyle bir doğruldu, kendini yerden aldığı terlikle dövmeye başladı, ‘‘Aaaahhh!’’ dedi, ‘‘Ben bu kadar yapıyorum, kadın hâlâ şikayet ediyor!’’.
SEN ÇÖZERSİN
Futbolcu hanımlarıyla iyi geçinme misyonunuz var mı?
- Hocanın karısından çok onlara hep bir arkadaş, abla gibi olmaya çalışırım. Ben onlara giderim, onlar bana gelir, seyahatlerimiz olur beraber. Son maçta hanımlar çok güzel bir şekilde bir aradaydıylar. O beni çok gururlandırdı. Bir Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta bu yok! Biz bütün kadınlar bir aradayız.
Bir futbolcunun eşine çok kızsanız bile Fatih Terim zor durumda kalmasın diye içinize attığınız olur mu?
- Hayır asla! Bir tonda gelir ona söylenirim, ‘‘Bana ne ya! Çekmek zorunda mıyım bunları? Ben bu kadını sevmiyorum’’ diye. O zaten bunlardan etkilenmez, işi gereği etkilenmemek zorunda, etkilenirse başarısız olur. Bir insana kızdım, küstüm diye oynatmama gibi bir lükse sahip değil.
Birlikte olduğunuzda ne tür dedikodular yaparsınız?
- Ben bir kadının, gündelik abuk sabuk sorunlarını kendi kocasıyla paylaşmasından yanayım: Kadınsız kaldım, yemek yok, çamaşır makinası bozuldu! Fatih'le bunları dertleşememenin sıkıntısını yaşıyorum. Çünkü adam bunlara kapalı bir adam. ‘‘Sen çözersin’’ diyor, dinlemiyor. Telefon, elektrik! Asla! Ne banka bilir, ne fatura... Onlar hep benim işim. Anlamaz, bilmez, istemez, uğraşamaz! Ama ne dedikodusu yapıyorsunuz derseniz, herşeyin! Çok özel şeyleri de konuşuruz...
Bir futbol topunun üzerinde kaç dilim vardır?
- Hiç bilmiyorum.
Peki ‘‘pasif ofsayt’’ nedir?
- O kadar anlatamam, ancak seyrettiğim zaman görürüm.
O zaman, iki kale direğinin arası kaç metredir?
- 7 metre. Evet, yedi, yedi...