Güncelleme Tarihi:
Sabit cümlelere, sabit fikirlere hiç gelemiyor. Bilindik oyuncu profilinin dışında; plansız, hesapsız kitapsız... Ezgi Mola, 1 Ocak’ta vizyona girecek ‘Patron Mutlu Son İstiyor’ öncesinde Tolga Çevik dedikodularını, ailesini ve yakın arkadaşı Saadet Aksoy ile evdeki arabesk seanslarını kendi dilinde anlattı
Henüz 30’larının başında, kendini kişisel gelişim kitaplarına kaptırmış, ‘akışına bırakmayı’ kendisine hayat mottosu edinmiş. ‘Su akar yolunu bulur’ ve benzeri laflar ışığında tür ayrımı yapmadan, durmadan filmlerde rol alıyor. Festival filminde de romantik komedide de işinin hakkını verme derdinde. En çok da yeni sinema filmi ‘Patron Mutlu Son İstiyor’da canlandırdığı Eylül karakterine benziyor:
Berrak, içi dışı bir ve plansız. Kendi hesaplaşmasını çoktan yapmış, hayatla dost olmayı becermiş: “Hayatla kavga etmeyi bırakıp arkadaş olduğun zaman her şey daha güzel olur. Biz de yolda hayatla birlikte yürüyoruz.” Çözmesi zor insanlardan. Komik olduğu kadar da ‘damarın dibi’. Röportaj esnasında telefonundan Tüdanya’yı açıyor. Basıyor düğmeye. Altta arabesk ezgiler, karşımda Ezgi Mola başlıyoruz sohbete…
Kendi hikâyeniz şimdi, burada sona erse mutlu sonla mı biterdi hüzünlü mü?
- Gözüm açık gitmezdim. Nankörlük etmeyeyim mutlu bir dönemimdeyim. İnsanların karın tokluğuna iş yapmaya çalıştığı bir ülkede istediği, hayal ettiği işi yapma lüksüne ve şansına sahip biriyim. Ne mutlu bana!
Mutlu son kimine göre yatlar katlar, kimine göre iyi bir aile ve çocuklar… Sizinkisi hangisi?
- Akışına bırakmayı tercih ediyorum. Önemli olan huzur. Bu da kişinin kendiyle ilişkisiyle alakalı. Ben, kendimle uzun zaman önce hesaplaşıp barıştım.
Nasıl oldu?
- Hayatı ve kendini kabul etmek kolay değil. Ortaokul, lise zamanları aynaya baktım. “Ezgicim sen busun işte. Nelerini seviyor, nelerini sevmiyorsun?” diye sordum. Sadece fizyolojik olarak değil içsel olarak da varolan şeylerimi sevip kabullendim. Kendimle mutluyum.
Anlatsanıza biraz filmi…
- Yapımcı İsfendiyar, senaristlik yapan Sinan’ı (Tolga Çevik) “Komik bir film yaz ama içinde de aşk olsun ve mutlu bir sonla bitsin’’ diye görevlendirerek Kapadokya’ya gönderiyor. Ne yazacağı konusunda hiçbir fikri olmayan Sinan, Eylül’le tanışıyor ve maceraları başlıyor.
Tolga Çevik’le nasıl bir araya geldiniz?
- Neredeyse 10 yıldır tanışıyoruz. BKM Mutfak Atölye zamanı sık görüşüyorduk. İyi bir arkadaşlığımız var. Ama yollarımız filmle yeniden kesişti. Hatta yılbaşı gecesinden itibaren Kanal D’de ‘Komedi Dükkânı’na da başlıyoruz.
İkili olarak projeler yolunda giderken bir sabah Tolga Çevik’le haberiniz çıktı...
- Bu tip haberler hayatımda biri olmadığı için çıkıyor. Daha önceki projemde de böyle haberler çıktı. Zaten basın açıklamasıyla da söylememiz gerekeni söyledik. Hiçbir zaman böyle bir şey olmadı.
Bu söylenti dostluğunuzu etkiledi mi?
- Hayır canım. Asla öyle bir şey olmaz. Biraz önce kendin gördün. Çok iyi arkadaşız.
Suzın Ablam demişti zaten!
İki yeni film (Soğuk ve Patron Mutlu Son İstiyor) ve bir televizyon programı (Komedi Dükkânı, yeni adıyla Arkadaşım Hoşgeldin)... “2014 onun yılı olacak” başlıkları yakındır.
- 2013 de benim yılımdı, 2014 de öyle olacak. Suzın Ablam (Astrolog Susan Miller’ı kastediyor) söylemişti zaten koçların yılı olacak diye!
‘Yönetmen’ Uğur Yücel ile ilgili bilmediğimiz bir şey söyleyin...
- Birden gelir, kulağına bir şeyler fısıldar. Siz daha ne dediğini tam anlamadan, henüz yapamadım sanırken, o “Daha iyi oldu. Tam istediğim gibi” der, devam eder çekime. Hep söylerim: Uğur Yücel’le karşılıklı oynamaktan daha şahane olan Uğur Yücel’in sizi yönetmesi, oyununuza bakışı ve reji vermesidir.
Şişmanken de dişi hissederdim
Güldürme yeteneği aileden mi geliyor?
- Herhalde insanın kendi içinden gelen bir şey. Ailemin kökeni Malatya ama İstanbul’da doğdum. Babam esnaf, annem ev kadını. O zamanın orta sınıfından bir aileydik. Marka ayakkabı çoğu zaman alınamayabilirdi. Ama çok düzgün büyüdüğüme inanıyorum.
Küçükken eline tarak alıp prova yapan çocuklardan mıydınız?
- Okul zamanında şarkı söylemeyi, insanların beni izlemesini ve insanları güldürebilmeyi çok seviyordum. Ama bu bir misyon değildi. Kendim eğleniyorum karşımdaki de gülüp eğlenirse ne mutlu bana.
Bunları oyunculuğa nasıl döndürdünüz?
- Lisede Müjdat Gezen’in kurslarına yazıldım. Tiyatroda oynayıp para kazanmaya başladım. 1998’de ajansa kaydoldum. Kartal Tibet’in yönettiği bir diziye figüran olarak çağrıldım. Beni çok sevdi ve diyaloglu oynamaya başladım. Ardından Müjdat Gezen Sanat Merkezi sınavlarını kazandım ve devam ettim.
Peki o zaman kilolu muydunuz?
- Evet. Biz ailecek yemeyi severiz. Ama bir süre sonra yediklerimizin kilo olarak döndüğünü fark edince hareket berekettir kafasına geldik.
38 bedene düşme kararı fiziksel kaygıyla mı geldi?
- Bir dönem çok kilo almıştım estetik kaygılardan ziyade sağlığıma zarar verdiğimi farkettim. Bel ağrısı çekiyordum. Profesör “Bel fıtığı başlangıcı var. Dizlerin ve belin sana ileride çok dert çıkaracak” dedi. Bu yüzden kilo vermek sağlık açısından iyi geldi.
Çok dert ediyor muydunuz?
- Verdikten sonra “Oh be” dedim. Ama öncesinde bu benim hayata küsme sebebim değildi. Çünkü hep öyleydim ve ötekini bilmiyordum.
Kilo verdikten sonra kendinizi daha dişi hissetmeye başladınız mı?
- Şişmanken de aynı şekilde hissediyordum. Beden gelip geçiyor önemli olan ruh güzel olsun
Ben arabesk damarından girerim Saadet gerisini getirir
Şimdiye kadar yaptığınız projelerden kadın erkek ilişkileri adına nasıl bir ders çıkardınız?
- Anacım erkeklere güven olmaz! Şaka! Öyle bir öğretim yok. Her yeni insan bambaşka, birbirine benzemiyor. Her yeni insanda aynı Ezgi olmuyorum. Sabit cümleleri ve sabit fikirleri seven bir kadın değilim.
Komik ve romantik kadının arabesk bir tarafı da olduğu doğru mu?
- Hem de çok!
Kimleri dinlersiniz?
- Bergen, Müslüm Gürses, Haktan, Hakan Altun, Tüdanya, Esengül’ü çok severim. Kibariye’ye bayılırım.
Tüdanya kim?
- Aa o bir fenomendir. (Cep telefonunu açıyor ve Tüdanya’nın ‘Topraktan Bedene’ parçasını bulup çalmaya başlıyor)
Allah be! Nereden geliyor bu damar? Aileden mi?
- Hayır ailede öyle bir şey yok. Ama şarkı konusunda çok bunalımım. Çok severim. Melankolik şarkı hastasıyım.
Saadet Aksoy’a da arabeski sanırım siz aşılamışsınız...
- Evet. Saadet kardeşim gibidir. Evde otururken ben aniden başlarım “Damarımda kanımsın” diye. Saadet önce “Offf Ezgi yaa” diye güler ama sonra bir bakmışsın şarkının devamını o getirmiştir. Birlikte başlarız söylemeye. Eğleniriz o şarkılarla.
Sizi yeni tanıyıp bu arabesk taraflarınızı görenler ne yapıyor?
- Hayatına hiç yokmuşum gibi devam ediyor! Ne biliyim Hakancım sohbet nerede kaldıysa devam ediyor aynen. Ha o da çok seviyorsa bir süre paylaşımlar yapılıyor karşılıklı “Bir de bu şarkı vardı”, “Sen bunu bilir misin?”, “Neydi o beee!” tadında.