Erkeklerden değil kadınlardan zarar gördüm

Güncelleme Tarihi:

Erkeklerden değil kadınlardan zarar gördüm
Oluşturulma Tarihi: Haziran 07, 2012 03:00

Elele dergisi için Ebru Güzel’e röportaj veren Asena, dikkat çekici açıklamalar yaptı: “Ben yaşamımda erkeklerden değil, kadınlardan zarar gördüm. Bir erkek size kolay kolay zarar vermez.”

Haberin Devamı

Ustura Nuriye’nin torunu o. Kolay değil; dayak da yese, vurulsa da ağa kadının yanında büyümüş bir kere. Ayakları yerle öpüşecek! Mahallede ona laf atanların kafasına atmak için biriktirdiği taşları cebinden hiç eksik etmemiş. O taşlarla kendine duvarlar ören, derken dansıyla duvarları paramparça eden bir kadın. O kadar güçlü ki, yaşadıkları yüzünden ruhunun örselendiğini durup düşünmemiş bile! Özgürlüğü uğruna çektiği sıkıntıları, varlık mücadelesini doğalı yapmış. Asena, yıllardır içinde biriktirdiklerini Elele dergisi için Ebru Güzel’e anlattı. 

Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın “Kadın hakları mücadelesi dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir zaman olmuş bitmiş bir şey değildir. Sürekli ve yeniden mücadele edip kazanmak zorundayız” sözü kulağıma küpedir. Sen savaşı kazandım diyebiliyor musun?
- Benim mücadeleci bir ruhum var. Kendimi çok iyi tanıyorum, dolayısıyla nerede duracağımı, neye kızabileceğimi, nelere evet ya da hayır diyebileceğimi biliyorum. Yaşadıklarım olmasaydı belki bunların farkına varamayacaktım.

Erkeklerin dünyasında var olabilmek zordur, sen bu anlamda bir savaş vermedin mi?

Erkeklerden değil kadınlardan zarar gördüm

- Doğruysan ve işini iyi yapıyorsan her zaman varsın. Ama değilsen, o sana bir şekilde kötü dönebiliyor. Ben yaşamımda erkeklerden değil, kadınlardan zarar gördüm. Bir erkek size kolay kolay zarar vermez. Evlendiğin, ilişkide olduğun kişilerle ya da patronunla kötü şeyler yaşarsın, o başka. Onların da arka planında bir kadın olabiliyor. Genel olarak yaşamımda belki bir kere bir erkekten zarar gördüm ama onun dışında her zaman yanımda oldular.

Bu rekabet duygusunu yaratan da ataerkil sistem, yani o baskıcı, erkek egemenliği değil midir? Örneğin iş yaşamında erkek yöneticiler çoğunlukta, eşit ücret politikası yok. Kadınlar ne yazık ki öne çıkmak için hemcinsini harcıyor, dayanışma kurulamıyor.
- Eskiden böyle şeyler yokmuş. Kadın-erkek eşit, birbirine saygılı davranırmış. Ne olduysa sonradan oldu. Babaannem anlatırdı, dedemle kavga da etseler konuşarak barışırlarmış. Bir gün elini kaldırmamış dedem. Ki köylü kadındır benim babaannem. Birbirlerine bey, hanım diye hitap ederlermiş. Bugün değişen ne, bence bunu araştırmak lazım! Şimdi bir kadın giyinirken bile hep hemcinsiyle rekabet içinde. Hep bir çekememezlik söz konusu.

BEN HAYATIMDA HİÇ ALDATILMADIM

Peki, dünyada her altı dakikada bir kadın tecavüze, Türkiye’deyse her üç kadından biri şiddete uğrarken bu sorunlardan bihaber ya da duyarsız yaşayan hemcinslerimiz hakkında ne düşünüyorsun?
- Kırsal kesimde çocuk yaşta kızları evlendiriyorlar, ayrılma şansları yok. Bu kadınlara inanılmaz saygı duyuyorum. Öte yanda işi, tahsili olan ve ayakları yere basan kadınlar var. Bunlar şiddete uğruyor ama duruyor. Kıskançlığından ve kaybetme korkusundan dolayı duruyor. Benim kadın arkadaşlarım “Sen nasıl böyle dik durabiliyorsun?” diyor. Ne istediğimi ve kişilik olarak neyi kaldırabileceğimi bildiğimi, beni rahatsız eden bir şey olduğunda çekip gidebildiğimi söylüyorum. Önce dinliyor ve “Ya evet öyle olmak lazım!” diyorlar. Sonra bir bakıyorum ki şikayet ettiği adamdan hamile kalmış. Ben artık öğüt verme işini bıraktım.

Maddi özgürlüğü olan, üniversite okumuş ve güçlü kadınlar aldatılınca diğerlerinden daha çok sarsılıyor. Çünkü kendine yediremiyor ve kendini suçluyor. Sen de böyle bir dönemden geçtin, bu durum paranoya yarattı mı?
- Ben hiç aldatılmadım, bu soruya nereden geldik bilmiyorum.

Geçmişte yaşadığın malum ilişki sonrasında verdiğin bir röportajda, beyefendinin harem kurduğundan bahsetmişsin.
- Bazı şeyler vardır, herkes bilir ama sen bilmezsin. Ya gözün açık değildir ya da görmek istemezsin. Yani o kadar güvenirsin ki her şeye kulak tıkarsın. Ama sonra kendiliğinden öğrenirsin ve gitmek istersin. Benim durumum buydu.

ERKEKSİ İMAJIMDAN HİÇ HOŞLANMIYORUM

Dayak yedin, hırpalandın, ruhun örselendi... Akıl ve ruh sağlığını yitirmiş olmadığından emin misin?
- Yok, öyle bir şey olmadı. Benim çok sağlam bir duruşum var. Bu biraz babaannemden kaynaklanıyor. O beni duvar gibi yetiştirdi. Her gelen taşı çarpıp, geri göndermeyi öğretti bana. Hiçbir zaman o taş benim duvarımı delmedi.

Seksi ve erkeksi; iki uçta yaşıyor gibisin. Dengeyi bulamadığın için mi, yoksa bilinçli olarak mı böyle bir imajın var?
- Bu erkeksi imajdan hiç hoşlanmıyorum. Ben aslında aynaya bakan, güzel, seksi, alımlı bir kız olarak büyüdüm. Evin içinde böyleydim, ama babaannemle birlikte yalnız yaşadığımız için dışarıda serttik.

Babaannen sağ mı?
- Sağ tabii. Üç aylıktan itibaren yanında büyüdüm. O kadar değişik bir kadındır ki; dul olmasına ve oralarda dul kadına farklı bakılmasına rağmen herkes ona saygı duyardı. Korkudan evinin önünden geçemezlerdi. Herkes ona danışırdı; ağa gibi! Bıçkın, delikanlı biri gibi. Ustura Kemal var ya, benim babaannem öyleydi. Ustura Nuriye! Doğal olarak ben de öyle yetiştim. ineklerimiz vardı, süt sağar, odun kırar, bahçe beller, kuyudan su çekerdim. Beni Heidi gibi yetiştirdi. Bir de sporla uğraşıyordum. Ortaya erkeksi bir imaj çıktı. Ama ruh bambaşka! Ben de yerine göre seksi, zarif, kibar, şık bir kadın olabilirim.

HER ERKEK ARKADAŞIM BENİMLE EVLENMEK İSTEDİ

Peki, “Böyle bir imajım olduğu için erkekler benden korktu, evlenemedim” diyor musun?
- Tam tersine böyle olduğum için çok evlenme teklifi aldım. Arkadaşlarım, evlenseydin şimdiye kadar 15 çocuğun olurdu diye dalga geçiyorlar benle. Her erkek arkadaşım benimle evlenmek istedi. Neden? Çünkü o sert imaj dışarıda, evde öyle değil. Erkeğine düşkün, onun yemeği, içmesi, giyinmesiyle ilgilenen bir kadınım. Ama benim erkeğim de bana özenli, saygılı davranmıştır. İlişkimde ben haksızsam susarım, ondan da aynısını beklerim.

ŞU ARALAR AŞIK OLDUĞUMU HİSSEDİYORUM

2004 yılında “aşka inanmam” diye bir açıklama yapmışsın…
- Benim aşk anlayışım farklı olduğu için aşka inanmam demiştim. Ben sevgiye inanırım. İlk karşılaştığında kalbinde bir şey hissedersin. O hissettiğin şey “işte bu benim adamım” gibi güçlü bir duyguysa, o evleneceğin erkektir. Ben şimdiye kadar böyle bir şey yaşamadım. Aşka inanmam derken bunu anlatmaya çalışmıştım. Her ilişkim üç-dört yıl sürdü ve sevgiye dayalıydı. Ama bu anlamda bir aşk yoktu. Öyle olsa evlenirdim. Şu aralar böyle bir hissim var ama korkuyorum.
Bazen sahnede çok cüretkar elbiseler giyiyorsun. Hiç sevgilim rahatsız olur diye bir düşünceye kapılmıyor musun?
- Bundan rahatsızlık duyacak adam benimle birlikte olmasın.

İNGİLTERE KRALİÇESİ BENİ YEĞENİNİN DÜĞÜNÜNE ÇAĞIRDI

Albümünü dinleyen bir Ekşi Sözlük yazarı senin için, “...oryantalliğe falan devam etsin lütfen. Bize Hande Yener’ler, Demet Akalın’lar yetiyor” diye yazmış. Sence şarkıcılık talihsiz bir deneyim miydi, yoksa acımasızca eleştirildiğini mi düşünüyorsun?
- Yanlış zaman, yanlış dönem, yanlış şarkı, yanlış seçim. Dansa küstüğüm, çalışamadığım, nereye gidersem bir engelle karşılaştığım bir dönemdi. Yapacak bir şey aradım ve şarkıcılığı denedim. Şarkıcı olmak gibi bir hayalim yoktu.
Şarkıcılık, televizyon hostesliği, buzda dans, modellik, Survivor ünlüsü olmak gibi pek çok şey denedin, asıl hayalin ne?
- Hayalim dünya çapında bir dansçı olmak. Grammy ödüllerinde sahneye çıkıp, dans etmek isterdim. Yurt dışına açılmak için çok iyi bir teklif gelmişti zamanında, ama kullanamadım. İngiltere Kraliçesi beni yeğeninin düğününe çağırmıştı, engellendiğim için gidemedim. Davetiyem bile gelmişti.
Baskı yüzünden seni sen yapan şeyden uzak kalmışsın...
- Aynen öyle.
Peki, maddi olarak zorlanmadın mı?
- Güzel giden şeyler, kötü gitmeye başladı, ama çabuk önlem aldım. Tabii ki, birkaç emeğim gitti. Ama çok şükür şimdi o yaraları tedavi etmeye, delikleri kapatmaya çalışıyorum. Kimseye muhtaç değilim.

Haberin Devamı

BİZDE BEYEFENDİNİN TANIMI MAÇODUR!

Maço olmayan, sana saygı duyan ve seni seven bir eş bulma umudun yüzde kaç?
- Çok. Ben istesem var. Şunu özellikle not düşmek istiyorum. Başkalarına göre ‘maço’; döven, vuran, kıran, kıro, kaba erkek! Ama gelgelelim bana babaannem şöyle anlattı; oturmasını bilen, kadına saygı duyan, bir bakışı ile onu harekete geçiren, ağır adamın kendisine maço derdi. Bizde beyefendinin tanımı maçodur. Mesela babam benim için maço bir erkektir. Dünyanın en kibar insanıdır. Kendisi askerdir, hayatında eşek kelimesi dahi kullanmamıştır. Ama maçodur, bir mekana girdiğini hemen hissettirir.
Yuva kurmak, çocuk sahibi olmak gibi bir hayalin var mı?
- Var, ama 1-2 sene sonra.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!