Oluşturulma Tarihi: Mart 12, 2004 00:00
Aşkta Her Şey Mümkün’de (Something’s Gotta Give) ‘Sadece Jack Nicholson ve Diane Keaton ikilisi var, onlar iyi oynuyor, kimyaları da acayip tutmuş’ diyenler yönetmen Nancy Meyers’in hakkını yemiş olurlar.Doğrudur, Nicholson-Keaton ikilisi bu filmde uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir ikili oyun sergiliyorlar. Ancak bireysel performans açısından bakıldığında Nicholson hálá ‘Schmidt’, Keaton ise hálá ‘Annie Hall’ karakterlerinin etkisinden kurtulamamış..Aşkta Her Şey Mümkün, ‘modern zamanların’ en popüler takıntılarından birine, yaşlı erkek-genç sevgili takıntısına parmak basıyor. Meyers filmde gizli bir feminist gündemle erkeklere öyle bir dersini veriyor ki, filme ‘alt tarafı romantik bir komedi’ önyargısıyla bakanlar bu dersin farkına varamıyorlar. Söz konusu önyargıda Meyers’in önceki filmi ‘Kadınlar Ne İster?’in (Mel Gibson-Helen Hunt) bıraktığı ‘sabun köpüğü’ tadının da büyük rolü var tabii ki.Aşkta Her Şey Mümkün’de Harry Sanborn (Nicholson) 63 yaşında, hiç evlenmemiş bir işadamı. Merakı 30 yaşın altındaki kızlarla gününü gün etmek. Yaş 30’un üstüne çıktı mı Harry amcamda ciddi bir tatminsizlik duygusu oluşuyor. Erica Barry (Keaton) ise 56 yaşında, kadın kimliğini unutmuş çok ünlü bir oyun yazarı. Bir kere evlenmiş ayrılmış, bu evlilikten de yetişkin bir kızı var (Marin, tabii ki 30’un altında).Harry’nin son avı Marin. Harry ve Marin seks yapmak üzere Erica’nın yazlık evinde buluşuyorlar. Erica da tesadüf oraya gelince ‘feminist fantezi’ komik komik ağlarını örüyor. Marin ve Harry daha girizgah aşamasındayken 63’lük delikanlının kalbi sıkışıyor, sonuç hastane. Daha sonra anlıyoruz ki, gerekli enerjiyi damarlarındaki asil kanda hissedemeyen 63’lük delikanlı Viagralıymış! Meyers daha filmin ilk sahnelerinde erkeklere öldürücü darbeyi vuruyor anlayacağınız: ‘40’ından sonra azmayın teneşir paklar!’. İlk sahnedeki kalp krizinden sonra da Harry bir daha kendine gelemiyor. Yönetmen Harry ile öyle bir dalgasını geçiyor ki, filmi izleyen erkeklerin de verilen mesajı anlasalar bir daha kendilerine gelmeleri mümkün değil!Öykümüzün diğer erkeği de Doktor Julian (Keanu Reeves). Erica’nın 36 yaşında bir hayranı. Julian, Erica’nın bütün oyunlarını yalamış yutmuş, hatta onunla platonik aşk yaşayan biri. Harry kalp krizinden hastaneye kaldırılınca yarasına Julian merhem oluyor ve yatak istirahati veriyor. New York’a uçamayan Harry zorunlu olarak Erica’ya misafir oluyor, yakınlaşma başlıyor. Erica Harry’nin sayesinde kadınlığını yeniden keşfediyor, umutlanıyor. Ancak Harry’nin yaşam biçiminden taviz verememesiyle hayal kırıklığına uğruyor ve teselliyi Julian’da aramaya koyuluyor.
Film boyunca Julian’ın ne kimliği, ne kişiliği, ne aşkı, ne mesleki bilgisi ortaya çıkarılamıyor. Meyers bu filmi üç gün daha uzatsa, Julian’ın adam yerine konması mümkün değil. O bir erkek ve Meyers için sadece konu mankeni! Nancy Meyers’in ‘Aşkta Her Şey Mümkün’de kadın ve erkek arasındaki hayatı algılama farklarını çok iyi vurguladığını düşünüyorum. Harry ve Erica arasındaki bir ‘yatak paylaşma’ sahnesi var ki, bu sahne bir kadının erkeğe olan gereksinimi ile bir erkeğin kadına olan gereksinimi arasındaki farkı olağanüstü özetliyor. Ayrıca yaşlanmanın getirdiği geri dönülmez davranış kalıplarını da tabii ki. Meyers’in film boyunca oya gibi işlediği bir de simge var: Gözlük. Gözlükle Meyers neyi anlatmak istemiş olabilir acaba? Onu da filme gidip siz bulun. Mutlaka gidin ama... ’Aşkta Her Şey Mümkün’, yönetmenin gizli bir gündemi olsa da, bir romantik komedi başarısı ve değeri bir gün mutlaka anlaşılacak. Siz önce anlayanlardan olun. Taraftarın değeriBir marka düşünün ki, rakipleri karşısında tutunamasın, performansı ile kullananlara saçlarını başlarını yoldurtsun, kullanıcılarını zerre kadar tatmin etmesin. Böyle bir markanın sadık tüketicilerini koruması, borçlarına rağmen hálá bankalardan kredi alabilmesi, marka değerini yitirmemesi mümkün mü? Kısa ve orta dönemde değil.
Galatasaray’ı ele alalım. İki yıl önce dünyadaki tek Türk markası diye övünüyorduk, bugün düştüğü durum malum. Takım perişan, taraftar takımdan da perişan! Peki bu tabloya rağmen Galatasaray değerinden bir şey kaybedecek mi? Hayır. Yönetim değişsin, teknik direktör değişsin Galatasaray yine değerli görülecek, yine banka kapılarına dayanıp kredilerini erteletecek, yine yeni krediler bulacak. Neden? Galatasaray normal bir marka değil mi? Değil. O bir spor kulübü markası. Her türlü tatminsizliğe rağmen gerçek bir Galatasaraylının (övünmek gibi olmasın benim gibi!) Galatasaray’dan vazgeçmesi mümkün değil. ‘Hadi şunun bir marka değerini hesaplayayım’ diye masaya oturulduğunda da ‘değeri’ belirleyen en önemli unsur Galatasaray taraftarının sayısı. Durum böyleyse biz Galatasaray’a niye marka muamelesi yapıyoruz ki? Yoksa spor kulübü markaları gerçek markalar da, diğer markalar onları mı taklit ediyor! 36 hafta beyazlatmayan bir deterjan markasına hangi taraftar dayanabilir? 72 haftadır maç kazanamayan bir Galatasaray’a ise ister inanın ister inanmayın bütün gerçek taraftarları dayanıyor! Cuma LakırdısıLimanlardaki gemiler güven içindedir, fakat gemiler limanlar için yapılmamıştır (J.A SHEDD)Pop-trinam: Kescem kesecem mi?Yanlış okumadınız, hop trinam değil, pop trinam. Pop’u bizim Türkçe pop’tan, trinam’ı da bu tür şarkıları dinlerken içinizden geçen ‘trinam trinam’ etkisinden geliyor. Arasıra bu başlık altında size çeşitli Türkçe pop albümlerle ilgili kulak deneyimlerimi aktaracağım. Başlıyorum. İlk kurban Gülben Ergen!‘Uçacaksın’ albümü bundan önceki albüm gibi ‘tekrar tekrar dinlenebilir’ şarkılar içeriyor. Beyaz Güvercin (Metin Özülkü) ve Git (Şehrazat) isimli şarkılar albümün en sıradan, Yasa ve Küt (Sezen Aksu) ise albümün en iyi şarkıları. Uçacaksın (Şehrazat) ve Kandıramazsın Beni (Yıldız Tilbe) ise hemen ağza pelesenk olanları.Ergen Küt’te kendi ses rengine uygun şarkıyı bulmuş. Yasa’da ise Gülben Ergen’in gırtlağı biraz zorlanıyor. Hatta ilginçtir Gülben Ergen burada ciddi ciddi Sezen Aksu’yu taklit ediyor. Aynı taklit Gencecik (Nazan Öncel) isimli şarkıda da var. Ergen Gencecik Delikanlı’yı da Nazan Öncel gibi okuyor. Kandıramazsın Beni keyifle dinleniyor ama bu şarkıyı da söyleyen Gülben Ergen mi değil mi anlamak pek mümkün olmuyor. Gülben Ergen’in tarz zorladığı iki şarkı ise Ayrılmam (Şehrazat) ve İnsanlık Hali (Sezen Aksu). Bu iki şarkıyı dinleyince ‘Uçacaksın’da daha fazla Gülben Ergen yorumuna gereksinim duyulduğu çok açık ortaya çıkıyor. Bir de albümde kulak tırmalayan bir ‘kescem, kesecem’ meselesi var, ben kesecemden yanayım ona göre. Kescem pek avam olmuş, üstelik kulağı tırmalıyor. Özetlersek Gülben Ergen bu albümde de şarkı seçimine özen göstermiş. Bu özeniyle de, birincil rakibi Hülya Avşar’ı bu kategoride sollamış. Üstelik Hülya Avşar gibi ‘ses engeli’ olmasına rağmen, takdire değer, Türkçe pop seviyorsanız alıp dinlemeye de... Cuma TakıntısıBu hafta size otantik Meksika yemekleri yapan bir ‘gurme evi’ öneriyorum. Biyolog Serdar Saygın uzun süre Güney Amerika’da yaşamış ve şimdi bizleri otantik Meksika yemekleri ile buluşturuyor. Hafta sonu için ilginç bir alternatif olabilir. Yeşilköy’de. (0-212-573 85 81).Tayyip Erdoğan ne yapmalı?Biz Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ticari faaliyetlerini tartışmaya açtığımızda millet uyuyordu. Bu konuda daha önce görüşümü belirtmiştim, tekrar edeyim. Bir kişinin hem Başbakan olmasına, hem ticari bağlantılarının olmasına artık Türkiye alışmalı. Eğer Tayyip Erdoğan elindeki yetkileri bayisi ya da dağıtıcısı olduğu firmalar lehine kullanmıyorsa bu bağlantıların kime ne zararı var? Eğer ‘Evet kullanıyor’ diyen varsa, kanıtlarıyla yazsın, herkes de öğrensin, bundan en büyük zararı Erdoğan’ın kendisi görecektir. ‘Kullanabilir, mutlaka kullanıyordur da bizim haberimiz yoktur’ diye komplo teorisi yaratmanın alemi yok!. Herkesin gözü üzerindeyken bir başbakanın bir firma lehine uygulamalar yapması zor, hatta imkansız. Şu ana kadar Tayyip Erdoğan ticari ilişkiler konusunda sınıfta kaldığı nokta Cola Turka’nın açık açık destekçiliğini yapması, devlet kurumlarına ve belediyelere Cola Turka’nın girişini kolaylaştırması. Tayyip Erdoğan haksız rekabet yaratacak davranışlardan kaçınmalı. Ülker’le uzun yıllara dayanan gönül bağı olabilir ama o artık bütün firmaların başbakanı olduğunu içine sindirmeli. Tayyip Erdoğan’ın ticaretin içinden gelen bir insan olarak, ticaret adına iyi bir şeyler yapmak istiyorsa, her sektördeki merdiven altı piyasalara savaş açsın yeter!. Ancak Tayyip Erdoğan’ın bu cesareti göstermesi pek mümkün görünmüyor. Merdivenaltı piyasaları oluşturanların sosyolojik tabanı ile AKP’nin sosyolojik tabanı ile örtüşüyor. Bu tabanın kapladığı alan da karşı durulacak gibi değil.
button