"Erkekler kadınların gücünden korkuyor"

Güncelleme Tarihi:

Erkekler kadınların gücünden korkuyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 24, 2010 00:00

‘Romantik Komedi’ filmindeki başarılı performansıyla dikkat çeken, insanları güldüren, güldürürken de düşündüren Gürgen Öz’le; oyunculuğu, filmde canlandırdığı rolden yola çıkarak kadın – erkek ilişkileri ve hayatı hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Konuşması bizden, okuması sizden…

Haberin Devamı

GÜRGEN ÖZ FOTOĞRAFLARI

‘Romantik Komedi’ filminde; kadınlara aşırı düşkün, eğlenmeyi seven ve ele avuca sığmayan bir moda fotoğrafçısını canlandırdınız. Erkeklerin şifresini ve bu konuda kadınlara açık verdiğiniz bu rolü kabul etmenizde etkili olan…
Bu rolün matematiği gayet keyifliydi. Ayrıca film bizde henüz yapılmamış bir türü çok da eğlenceli bir çalışmayla gerçekleştirmek… Projenin başından itibaren kaliteli ve estetik olmasına çok önem veriyorlardı. Bu benim için çok önemli bir prensip. Çünkü bir işe başlıyorsunuz ve yapım şirketi onu alıp en ucuzcu mantıkla mahvediyor. Bu çok üzücü oluyor sonrasında. Bu proje hem bir ilk oldu hem de görsel kalitesi ve estetiği Avrupa standartlarında. Bizim istediğimiz de bu kalitede işler yapabileceğimizin göstergesi.

Eğlenceli ve dinamik bir film olmuş.
Aynen… Eğlenceli, yeni, dinamik ve heyecan verici bir iş yapmakta hiç bir sorun yok, iş ki kaliteli olsun. Bu eğlence sektörü. Ülke olarak çok sıkıntılı bir dönemden geçerken, bu tarz işlere çok ihtiyacımız var. Ayrıca tür filmleri oluşmadıkça bütünde tamamlanmış bir Türk sinemasından bahsedemeyiz. Ne kadar çok tür filmimiz olursa o kadar ileri gider, sektör olarak gelişiriz. Korku, durum komedisi, aksiyon, psikolojik gerilimler, romantik komediler, tarihi filmler, sanatsal filmler ve bağımsızlar… Hepsi yapılmalı. Dünyada da efsaneleşmiş, matematiği doğru, çok iyi oyuncuların oynadığı, çok ünlü yönetmenlerin çektiği romantik komediler var. Bir tür filmini doğru matematikle yapabilmek çok önemli. Özellikle entertainment sinema adına...

Filmde canlandırdığınız karakterle erkekleri ele veriyorsunuz ve kadınlara da yol gösteriyorsunuz. Sizin bu film çekimleri sırasında kadınlar ve erkeklerle ilgili daha da iyi anladığınız neler oldu?
Farklılıklarımızın bizi birbirine ne kadar yaklaştırdığı ve yeri gelince de ne kadar uzaklaştırdığı...

KADINLAR ÇOK GÜZEL, RENKLİ, MERAK UYANDIRICI VE SEKSİ YARATIKLAR! NEDEN ONLARLA BERABER OLMAK İSTEMEYELİM Kİ!

Filmde; metropol hayatında Amerikanvari hayata özenip, cool takılan ve kız tavlamaya çalışan, kadınlara sadece seks gözüyle bakan karakterler de var. Bu sadece filmlerde değil günlük hayatta da… Kadınlara neden seks gözüyle bakıyor çoğu erkek?
Çünkü kadınlar seks olgusunu, bu gücü ellerinde bulunduruyorlar. Bunu yeterince yaşayamayan adam elbette daha sekse odaklı oluyor bir kadın karşısında. Ayrıca kadınlar çok güzel, renkli, merak uyandırıcı ve seksi yaratıklar. Neden onlarla beraber olmak istemeyelim ki! Önemli olan bunun yolunu kabalaşmadan, ilkelleşmeden bulmak. Sadece seks olarak yaklaşmamak. Tek gecelik bir ilişki bile olsa, ruhlarına hitap edebilmek ve onlardan bir şey öğrenebilmek. Kadının karşısında hoş, ruhlarına hitap eden bir adam, gerçek anlamıyla erkek olmak gerek yani.

Çoğu erkek böyle yaklaşmıyor ama. Yani kadınların ruhlarına hitap etme konusunda.
Evet… Çoğu erkek böyle yaklaşmıyor. Sorunlar ve kırıcılık… Rahatsızlık buradan çıkıyor.

ERKEKLER, KADINLARIN GÜCÜNDEN KORKUYOR! KADINLARDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENEBİLECEĞİ GERÇEĞİNİ YADSIYOR!

Kadınların en az bir kere rastlayıp illallah diyerek kaçtığı, mutlaka karşılaştıkları ve kaçacak yer aradıkları bir adamı canlandırıyorsunuz. Bu tür erkeklerin özünde aslında ne var?
Açlık... Kadınlardan korkmak… Onların gücü karşısında ezilmek… Onlardan çok şey öğrenebileceğimiz gerçeğini yadsımak. Yetersizliklerden kaynaklı maço davranışlar... Kadını hor gören bir mantık... Yanlış öğrenilmiş erkeklik imajı. Yeterince yaşanamamış, tabu haline gelmiş, bastırılmış cinsellik...

Filmde kullandığınız replikler gençler arasında konuşulmaya başlanmış. Bunu düşünecek olursak başarının tanımı nedir sizin için?
Bu soruya bu film üzerinden cevap vermem gerekirse şöyle açıklayabilirim. Bu bir tür filmi ve amacı seyirciyi eğlendirmek ve elbette ticari anlamda da başarıya ulaşmak ve sektörü tür filmlerinin başarılı olabileceğine dair hareketlendirmek. Bu film hem bir tür filmi oldu, bir ilke imza attık. Hem kendi klasmanında çok iyi bir gişe başarısına ulaştı. Kaliteli bir işin de ucuzculuğa kaçmadan ticari başarıya ulaşabileceğini gösterdi.

Sizin rolünüz komedi kısmıyla ön plana çıkıyor.
Evet, seyirci bu rolü anladı. Ona çok güldü ve çıkarttığım karakterin anlattığı, erkeklerin cinselliğe yaklaşım biçimiyle yüzleşip üstüne düşündü. Tüm bunlardan hareketle, amaçlanan her şey amacına ulaştıysa biz kendi içindeki prensipler düzeyinde başarılı bir iş yaptık. Seyirciyi hayal kırıklığına uğratmadık. Karaktere hem çok güldüler hem de psikolojik, sosyolojik bir noktaya bu karakter üzerinden oyuncu olarak vurgu yapabildim. Karakteri, durumunu, hayattaki gerçekliğini, karşılığını anlatabildim yani. Çok keyifli bir şey bu.

KENDİMİZE GÜLEBİLMEKTEN DAHA KEYİFLİ BİR ŞEY YOK!

Karakterinizi insanlara anlatabildiniz filmde. Bir de komedi size yakışıyor.
Komedi yapmayı ve bazı durumları ortaya çıkartıp dalga geçmeyi, eleştirmeyi çok seviyorum. Kendimize gülebilmekten daha keyifli birsey yoktur bence hayatta.

‘Hem romantiğim hem değilim’ diyorsunuz. Bunu ‘Romantik Komedi’ filmine bağlayacak olursak…
Ben insanım. Zıt yönlerim, çelişkilerim var. Bunu unutmamak gerek. Romantik anlarım olduğu kadar olmadığım anlarım da var. Bunu kastediyorum. Zaten bir karakter çalışırken önce çelişkisini bulmalısınız. Oynadığınız karakteri insan yapan, gerçek ve boyutlu yapan budur. Ayrıca filmde benim oynadığım karakter durum ve kişilik olarak ne kadar sert ve sivri olursa diğerlerinden o kadar ayrışır ve filmin önerdiği romantizmi, ideal olan erkek karakterleri o kadar anlamlı kılar. Oynadığım karakterin film içindeki dinamiği, görevi budur. Bunu doğru anlamak ve karakterin senaryo içindeki amacına hizmet etmek gerekir. Oyuncu olarak görevlerinizden biri de budur. Bu anlamda ben karakteri daha da net ve sivri oynadım.

SEYİRCİ BU FİLMDEKİ ROLÜMLE, ERKEK MANTIĞIYLA YÜZLEŞTİ!

Bu sivrilik bazı sahnelerde çok bariz sanki.
Aynen… Yer yer bilerek dozunu arttırdım ki seyirci yabancılaşsın, yadırgasın hatta şoke olsun ve böylece erkek mantığını sorgulasın istedim. Epik bir kuruluma gittim. Karakter söylemi itibariyle çok sert ama ben onu çok sempatik bir formda ele aldım. Böylece çelişkili, tezat ve trajikomik bir karakter çıktı ortaya. Seyirci hem rahatsız olmadı hem de çok sert bir karaktere rahatça gülebildi ve bir erkek mantığıyla yüzleşti.

AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİREBİLECEĞİMİZE İNANMIYORUM. ŞART DA DEĞİL!

Bizler izlerken kahkahalarla güldük birçok sahnede. Sizler çekerken neler yaşamışsınızdır kimbilir? İlk aklınıza gelen ve gülmekten katıldığınız bir sahneyi ya da bir anınızı anlatmanızı rica etsem…
Avrupa Birliği’yle dalga geçtiğim sahne… O birliğe girebileceğimize inanmıyorum ve şart da değil. Öyle büyük zenginliklerimiz ve kaynaklarımız var ki, kendi başımıza doğru bir çalışmayla gayet güçlü ve rahat var olabiliriz. Ama biz tam tersini yapıyoruz ve sürekli millet olarak rencide oluyoruz. Biz güçlü olursak Avrupalı öyle de bir ister ki bizi. Mantıkları bunun üzerine zaten. Potansiyelimizin farkında olmalıyız.

Filmde, dikkatimi çeken cümlelerden biri de “Hiç kimse kolay elde edilmeyen şeylerin değerini bilmez. Özellikle de erkekler!” Ne diyeceksiniz bu konuda?
Doğru... Ama sonrası da önemli... Büyüyü ya da büyülü bir şeyleri devam ettirdiğiniz sürece bir sorun olmaz. Kolay ya da zor... Önemli olan ilişkiyi nasıl kurduğunuz, ilişki içinde kişilikli durmanız ve büyüyü devam ettirmeniz...

Haberin Devamı

ZEKİ KADIN TEHLİKELİDİR AMA ERKEĞİ ÇOK GELİŞTİRİR!

Peki bir kadında hangi özellikler sizi cezbeder?
Tarzı olmalı. Doğal mı, sade mi? Ona bakarım. Doğallık beni cezp eder. Bir jean, beyaz t - shirt, saçları atkuyruklu ama detay olarak bir fular ya da toka takmış kadınları şık bulurum. Zeki ve güldüren kadını severim. Zeki kadın çok tehlikelidir ama erkeği çok geliştirir.

O zaman verdiğiniz cevaptan yola çıkarak soracak olursam, tehlikeli kadınlar mı daha cazip gelir size?
Eskiden gelirdi. Şimdi itici ve güvenilmez buluyorum bu durumu.

‘Beni uğraştıran, güç kadınları severim. Kadın dediğiniz her anlamda tehlikelidir’ diyorsunuz. Ne gibi tehlikeleri var?
Sizi parmağında oynatabilir. Zayıf noktanızı bilir ve kötüye kullanmak isterse, size her şeyi yaptırabilir kadınlık gücüyle. Ama bu tarz kadınları önermiyoruz elbette! (Gülüyor)

‘Zeki ve güldüren kadını severim’ diyorsunuz. Peki başka hangi özellikler sizi etkiler bir kadında?
Sadelik, iyi niyetlilik, samimiyet, zeka… Tarzının ve amacının olması, güvenilir olması… Aynı şeylerden konuşabiliyor olmak… İşimden ve sanattan anlaması, okuyor olması, bilgi sahibi olması... Şefkati... Hayata ve birçok şeye tutku duyması...

‘Kadın demek ayrıntı demek, süreç demek’ diyorsunuz. Bu süreci ve ilişkiyi neler besliyor?
Bu süreci belirleyen ve besleyen ilişkideki kişiler ve onların potansiyelleri, olayları, ilişkiyi ve kendilerini algılama şekilleri, düzeyleridir.

Kadının detaylarını yakalamak için nelere dikkat etmek gerekiyor peki?
Karşınızdaki kadına... O, her kimse kalıplarınızı bir kenara bırakarak, gerçekten onun kim olduğuna...

‘Kadının giyimi önemli ipuçları verir’ diyorsunuz. Nasıl ipuçları…
Kişiliğine dair birçok ipucu… Ama bunlar her zaman kesinlik içermez elbette. Çok şık giyinmiş bir kadının, ufacık bir ayrıntısında basitlik görebileceğiniz gibi, çok pespaye giyinmiş bir kadının ufacık bir ayrıntısında da ona dair müthiş bir kaliteyi algılayabilirsiniz. İyi bakmak gerek yani.

AŞK, İÇİNDE BİRÇOK BİLEŞEN BARINDIRIYOR!

Oyunculuk sizin için büyük aşk. Peki geçek hayattaki aşka gelecek olursak… Neler hissettirir aşk size? Nedir bu duygu yoğunluğunun sizde bıraktıkları?
Bunun cevabı çok zor ve her yaş periyodunda, kendinizi ve yasamı algılamalarınız değişip geliştikçe farklılaşıyor. Ama aşk, içinde birçok bileşen barındırıyor. Tutku, heyecan, enerji, arzu, şefkat, bağlılık, kendini iyi hissetme, ilişkide kendini gerçek ve kendi gibi hissetmek... Hayranlık, eğlenmek... Tartışma, uzlaşma, kutuplaşma, denge... Bitmez yani.

Aşk, didişmek ve şefkat… Zıtlık ve tezatın bir arada olduğu ilişkiler daha canlı olurken bu iki kavram hayatı da çarpıcı hale getiriyor diye düşünüyorum. Ne dersiniz bu konuda?
Hayatta her şey kendi içinde zıddını da barındırır. Çelişkiler, zıtlıklar... Hayatı heyecan verici ve dinamik yapan şey de bu bence. Bu aşkta da böyledir elbette. Komedi de de en çok güldüren şey birbirine tezat durumlar ve kişiliklerdir. Zıtlıkları ve bunları yakalamayı, yaşamayı seviyorum. Hem kendimde hem de hayatta... Bu, bütünleşmek demek çünkü.

ZITLIKLARIMI VE ÇELİŞKİLERİMİ KABUL EDEREK DENGEYİ KURARIM!

‘Çok dengesiz bir adamım’ diyorsunuz. Hayatta dengeyi nasıl kurarsınız peki?
Zıtlıklarımı ve çelişkilerimi kabul ederek... Onları fark edip, onlarla barışarak...

Cool görünen ama birçok erkek, içlerinde sakladıkları maço ve kıskanç Türk erkeğine dönüşebiliyorlar bazı durumlarda. Bunu ortaya çıkaran sebepler neler?
Çok derin sosyolojik nedenleri var bence. Ama en basiti şu olabilir; fazla Amerikan olmaya çalışmak. Bize hep bu öneriliyor ve çok özeniyoruz. Gereğinden fazla... Modern bir Türk hem batılı gibi cool hem de özündeki gibi sempatik, kıskanç bir erkek yapısında olabilir. Bu güzel bir şey ama önemli olan dozunu iyi ayarlayabilmek. Dengeyi bulmak...

AŞKTA BAZEN TAKTİK İŞE YARAR!

Haberin Devamı

Aşkta taktik işe yarar mı peki?
Bazen... Ama bunun bile samimisi, iyi niyetlisi olmalı.

İnsanlar sizin sahnelerinizde kahkahaya boğuluyor. Peki sizi neler güldürür?
Hayatın içinde ve kendimde karşılaştığım tüm absürd durumlar...

‘Kendimi komik buluyorum. Sakarlıklarıma, saçma hatalarıma gülebiliyorsam bitmiş bir iştir o’ diyorsunuz. İnsan kendine gülebildiği oranda hayat daha kolay ve daha mı anlaşılır sizce?
Kesinlikle… Gerçek anlamda cool olmak budur zaten. Rahat olmak, kasmamak… Kendiyle barışık olup dalga geçebilmek... İnsan olduğunu kabul edebilmek, eğlenmek...

Beni ‘Kendini çok ciddiye alan adamlar çok güldürür’ diyorsunuz. Bu durum trajik bir durum değil mi sizce? Birçok insan kendini neden çok ciddiye alıyor?
Önemli hissetmek için… Önemsiz hisseden kişi kendini çok kasar, önemli gözükmeye çalışır ve bu da komik durumlara yol açar. Elbette önemli durumlar ve kişiler vardır hayatta ama bu önemi ortaya çıkarmak için kendinizle barışık olmalı ve kendinizle dalga geçebilmeyi de bilmelisiniz aynı zamanda.

SAMİMİYET, OYUNCULUKTA ÇOK ÖNEMLİ!

Canlandırdığınız birkaç rol nedeniyle sizi gerçekte de kadınlara düşkün biri olarak görenler oluyordur sanırım. Sokaktaki insanların tepkileri nasıl?
Gayet samimi... Ne yaptığımı çok iyi anlıyorlar. Beni görünce hemen gülümsüyorlar. Aramızda çok güzel bir sevgi, saygı ilişkisi var. Samimiyet her işte ama en çok oyunculukta çok önemlidir. Türk halkı samimiyeti çok iyi anlar, emin olun.

‘Bizim meslekteki insanların hastalıklı olduğuna inanıyorum’ diyorsunuz. Nasıl yani?
Bunu pozitif anlamda söylüyorum. İlgi çekme, beğenilme isteği bir çeşit nevrotik davranış kalıbıdır. Ama bunlar bizim motivasyonlarımız, dinamiklerimizdir aynı zamanda. Bize bu işi yapma arzusu, tutkusu veren pozitif rahatsızlıklardır. Onların farkında olup olumluya, yaratıcılığa çevirmek gerekir. Onlar olmazsa bu işi yapma isteğimiz, bizi harekete geçiren bir duygumuz kalmaz.

Normal insanlar bu mesleği yapamaz mı? (Kahkahalar)
Normal nedir önce onu tanımlamak lazım. Jung’un dediği gibi; “Bana normal olduğunu söyleyen birini getirin sizin için onu tedavi edeyim” demiş. (Gülüyor) Sadece bu mesleği yapan insanların yapıları biraz daha farklı, sıradışıdır ve böyle olması da gayet doğal. Her işin bir ruh hali vardır. Başka türlü olmaz. Modlar vardır hayatta.

Bu hastalığın çaresi nedir peki doktor bey, pardon Gürgen Bey? (Kahkahalar…)
Doktor değil ama bir oyuncu olarak cevabım; bunun çaresinin herkeste kendine göre farklı olduğudur. Herkes bu cevabı kendinde araştırır ve kendini samimiyetle zorlarsa sorunun cözümünü yine kendi içinde bulabilir ve bunun yolu ve biçimi de herkese göre değişir.

OKAN BAYÜLGEN, MİHENK TAŞI!

Okan Bayülgen’le ‘Makine’ programında bir araya gelmeniz nasıl gerçekleşti?
Beni bir oyunda izlemişti. Sonrasında da konservatuar arkadaşım Doğa Rutkay, yeni program başlarken aracı oldu. Okan, oyuncu arıyordu ve Doğa sağolsun beni önerdi.

‘Makine’ programında, Okan’la çalışmak size neler kazandırdı?
Oyuncu olarak her hafta canlı yayında en zor olanı başarma duygusunu kazandırdı. Sahne performansı, yaratıcılık, oyunculuk adına çok büyük bir deneyimdi. Müthiş bir direnç kazandım. Neler yapabileceğimi gördüm. Türkiye’de, televizyonda bir ilki gerçekleştirmenin keyfini yaşattı. Doğaçlama komediyi canlı yapan ilk ekip olduk ve çok büyük ses getirdi. O mihenk taşı, hep de var olacak sektörde. Bu çok güzel. Oyun alanı olarak da çok ama çok keyifli, eğlenceli bir dönemdi.

‘AVRUPA YAKASI’NDAKİ ROLÜM BENİ HEYECANLANDIRMADI!

Evet, Avrupa Yakası’ dizisinin ve ‘Makine’ programının öncesinde Aşka Sürgün, Melek, Aşkım Aşkım, Aşk Oyunu’ dizilerinde rol aldınız. Ama yıldızınızın parlaması ‘Makine’ programıyla oldu değil mi?
Yıldızımın parladığı iş, evet ‘Makine’ dönemindeki doğaçlama performanslardır. Daha önce böyle bir şey yapılmamıştı çünkü. ‘Avrupa Yakası’ndaki rolün işleyiş ve devam şekli ise beni çok cezbedip heyecanlandırmamıştır.

Gelelim Gürgen’e… İstanbul Üniversitesi'nde Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümü’nde okumuşsunuz bir yıl. Oyunculuk ne zaman ve nasıl hayatınıza girdi peki?
Sadece bir yıl okudum o bölümde evet. Oyunculuk ise çocukken oyun oynayarak başladı. Hayaller dünyasında istediğim yerde ve istedigim karakter olabiliyordum ve bu çok eğlenceli, özgür bir duyguydu. Bir olayı ve bir insanı ya da kendi hikayenizi size ait olmayan bir hayat ve kişilik üzerinden anlatmak… Çok zor, çok garip, çok büyülü, tezat ve heyecan verici bir his ve çok ince bir çizgi. Hâlâ da o amatör duygumu, oyun oynama aşkımı yaşatmaya çalışırım. Oyun oynamak kadar eğlenceli ve güzel bir şey yok hayatta. Çocuksu ruhunuzu kaybettiğiniz anda ruh ve enerji olarak yaşlanıp yok olursunuz.

Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümü’nde bir yıl okuduktan sonra anne ve babanızdan gizli "Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü Oyunculuk Bölümü sınavlarına girip kazanmış, okumuşsunuz. Bu anlamda insan yapmak istediği, tutku duyduğu mesleğe karar vermişse hiçbir engel onu durduramaz ve eninde sonunda ulaşıyor. Ne güzel ki bunun kanıtlayan insanlardan birisiniz.
Bir şeyi gerçekten isterseniz, inanırsanız ve onun için samimiyetle ve doğru şekilde, gerekleri neyse o şekilde çalışırsanız o eninde sonunda gerçekleşir. Tabii sizin için hayırlısıysa demek lazım. Bazen çok da zorlamamak gerek ama her şey inandığınız ölçüde... Hayat sizi hep sınar ve zorlar ama sizin vazgeçmediğinizi görür ve ikna olursa da saygıyla önünüzde eğilir ve size tum kapıları açar. Ben buna inanıyorum, bunu yaşıyorum hayatımda.

Konservatuardayken yazdığınız "Alman Satrancı" adlı oyununuz, kısa film olarak çekildi. Yurtiçi ve yurt dışında çeşitli ödüller aldınız. Mezun olduktan sonra Zeliha Berksoy'la beraber, Bertolt Brecht'in "Üç Kuruşluk Opera" adlı eserinde ilk yönetmenlik deneyiminizi de yaşadınız. Zeliha Berksoy’la bu deneyimi yaşamanın yanı sıra o yönetmenlikten size kalanlar?
Zeliha Berksoy’la, hocamla çalışma keyfi dışında, insanlarla, oyuncularla çalışmayı öğrendim. Ama en çok epik oyunculuğu... Epik oyunculuk; anladığım, benimsediğim ve de çok sevip benim oyun tarzımın bu tarza ne kadar yatkın oldugunu anladığım dönemdir o.

Haberin Devamı

SEYİRCİYİ KENDİNİZE BAKTIRAMAZSANIZ, SEYRETTİREMEZSENİZ VAR OLAMAZSINIZ!

‘Oyunculuk ilgi çekmek işidir’ diyorsunuz. Şöyle bağlayacak olursam, nelerle ilgilenmek sizi mutlu eder?
Bir anlamda ilgi çekmek işidir evet. Enerjiniz ve anlatmak istediğiniz oyununuzun kuvvetiyle o seyirciyi kendinize baktırtmalı, seyrettirmelisiniz. Onu ikna edemez, sizinle, oyununuzla ilgilenmesini sağlayamazsanız o senaryo ya da durum içinde var olamazsınız. O zaman da oyunculuğun işlevi kayboluyor elbette. Bu ilgi çekme meselesi hem çok çocukça, tutkulu, samimi hem de çok profesyonel bir duygudur. Ama saçma bir ilgi çekme isteğinden bahsetmiyorum burada. İşiniz izlenmek ve bunun için gerekli istek, ruh, samimiyet, aşk, doğru çalışma ve metodik uygulama biçimlerini bilmekten bahsediyorum. Bana gelince, ilgilenmekten hoşlandığım şeyler... İşimle, filmlerle, kitaplarla... Kedimle, ailemle, doğayla, yürüyüşle, yemekle, evimle, arkadaşlarımla, bol bol gezmekle, insanlarla, olay ve durumlarla, kendimle, hayallerimle...

İlgi çekmeyi seviyorsunuz. Peki hangi durumlarda ilginin dezavantajları oluyor?
Rahat bir yemek yemeye ya da diş macunu almaya çalıştığınız bir anda çok güzel bir kız yanınıza yaklaşıp fotoğraf çektirmek isterse... Küçük insani durumlarınızı yaşamanıza bazen fırsat kalmıyor. Her an tetikte hissediyorsunuz. Onlar sizi hep bildikleri gibi gormek istiyorlar. Normal bir an yaşamak istediğinizde çok utangaçlaşabiliyorsunuz, size olan bakışlar ya da ilgiden dolayı… Yine de bu ilgi çok güzel elbette... Oyuncular, sanatçılar bu ilgiyle yaşarlar ve bu bizler için aslında en büyük motivasyon.

TİYATRO, BENİ DİRİ VE HAYATTA TUTUYOR!

Tiyatro – televizyon – sinema… Bu üçlüden hangisinde kendinizi daha iyi ve daha üretken hissediyorsunuz? Bir de sıralamanız gerekirse…
Hepsi cok farklı… Tiyatro; yaşayan ve heyecan verici, çok özgür bir alan. Seyircinin tepkisini, nefesini bile hissedebiliyorsunuz ve her şey tam o an, orda gerçekleşiyor. Müthiş bir adrenalin… Sizi diri ve hayatta tutuyor. Diziler, televizyon, reklam... Eğer doğru ve kaliteli bir iş yapıyorsanız insanlara çok çabuk ulaşmanızı, tanınmanızı sağlıyor ve elbette maddi güç veriyor size. Sinema ise müthiş bir oyun alanı, büyülü bir sanat… Beyaz perdeye aşığım. İstediğiniz düşü sanattaki birçok disiplinden yararlanarak gerçeğe çevirebiliyorsunuz. Bu harika bir şey! Hele ki oyuncu için... Tek kötü yani montajda atılan ve müdahale edemediğiniz, iyi oyunlarınız ve sahneleriniz… Bu, tutkulu bir oyuncuyu her zaman üzer ama işin gereği de bu bir yerde. Yine de sinema büyük aşk. Kameranın çalışma sesine ve tam o anda oynamaya, kendimi o ana bırakmaya bayılıyorum.

ÇOK PSİKOPAT BİR KARAKTERİ OYNAMAK İSTERİM!

Sinemada, ‘Şu rolü oynamalıyım ya da şöyle bir karakteri canlandırmalıyım’ dediğiniz…
Mesela bir gün çok sıkı ve iyi bir aksiyon filminde, çok ters, çok psikopat bir karakteri canlandırmak isterim.

Tiyatroda canlandırmayı istediğiniz karakterler hangisi?
Tiyatro konusunda kesin bir şey söyleyemem, söyleyemiyorum. Bunun nedeni de bir rol gelir, ‘Evet bu’ dersiniz. Hissedersiniz onu.

OSCAR GİBİ BİR HAYALİM YOK!

Oyuncukla ilgili en büyük hedefiniz nedir? Örneğin bir tiyatro kurmak mı yoksa sinemada Oscar almak mı? Sizin için hangi yol daha iyi görünüyor?
Oscar gibi bir hayalim yok ama içinde bulunduğum bir filmle bizim gelişmekte olan sinemamızın daha yakın durduğu Cannes Film Festivali’ne gitmek isterdim. Bunun artık o kadar zor olmadığını gördük. Bu çok gurur verici.

Oyunculuk sizin için büyük aşk. Peki geçek hayattaki aşka gelecek olursak… Neler hissettirir aşk size? Nedir bu duygu yoğunluğunun sizde bıraktıkları?
Bunun cevabı cok zor ve her yaş periyodunda, kendinizi ve yasamı algılamalarınız değişip geliştikçe farklılaşıyor. Ama aşk içinde birçok bileşen barındırıyor. Tutku, heyecan, enerji, arzu, şefkat, bağlılık, kendini iyi hissetme, ilişkide kendini gerçek ve kendi gibi hissetmek... Hayranlık, eğlenmek.... Tartışma, uzlaşma, kutuplaşma, denge... Bitmez yani.

Bana savaş açıldığını hissettiğim anda savaşırım diyorsunuz. Peki hayatta sizin savaştığınız konular neler?
İşime dair doğru olduğunu düşündüğüm her şey... Kendi inandıklarım...

HER AN HER ŞEYİ BIRAKIP GİDEBİLMEK BENİ ÖZGÜR KILIYOR!

Arabalara özellikle de Amerikan arabalarına hastaymışsınız. Çılgınlıklarınız ya da uçuk hayalleriniz arasında neler var?
Çılgınlık mıdır bilmem ama inanmadığım an, her şeyi her an bırakıp gidebilen bir yapım var. Bu duyguyu kaybetmek istemem. O beni özgür kılıyor. Hayallerim o kadar çok ki...

AVRUPA SİNEMASI’NDA YER ALMAK İSTİYORUM!

Bundan sonrası için yapmak istedikleriniz arasında neler var peki?

Bol bol sinema… Yeni, kaliteli, vizyonel, heyecan verici, yenilikçi, dinamik işler... Farklı farklı roller... Aksiyon, drama, korku, komedi... Oyunculuğa dair her şey... İlerde hayalimdeki filmi çekmek belki. Tiyatroya tekrar dönmek... Bol bol yurt dışına gitmek… Yeni workshoplara katılmak, sürekli kendimi geliştirmeye çalışmak... Hatta Avrupa sinemasında yer almak… Hayaller ve projeler hiç bitmez.

Masterinizi bitirip hocalık yapmak istiyormuşsunuz. Tezinizi tamamlamak üzere yüksek lisans yapmaya dönmüşsünüz. Hangi konu üzerine…
Farkındalık ve oyuncu psikolojisi üstüne…

Son olarak eklemek istedikleriniz?
Çok gergin bir millet olduk. Gülmekten hatta kendimize gülmekten çekinmeyelim. Çok yaratıcı, müthiş potansiyele sahip bir toplumuz. Buna sahip çıkalım. Amerikalı olmaya özenmeyelim. Kasmayalım, kasılmayalım. (Gülüyor)

Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!