ERKEK ADAM KAŞLARIYLA OYNATMAZ

Güncelleme Tarihi:

ERKEK ADAM KAŞLARIYLA OYNATMAZ
Oluşturulma Tarihi: Aralık 24, 2012 09:03

Asıl adı İbrahim ama biz onu İdo olarak tanıyoruz. İbrahim Tatlıses’in Derya Tuna’dan olan oğlu İdo, son dönemin en çok konuşulan isimlerinden. Okuduğu okuldan giydiği ayakkabıya kadar her şeyi haber oluyor. “Tatlıses soyadını sırtımda taşıyorum” diyen İdo’ya pek çok kişinin sormak istediklerini sorduk...

Haberin Devamı

* Çocukluğunuzdan başlayalım. Anne ve babanız, çok göz önünde olan insanlar. Bu durum çocukluğunuzu nasıl etkiledi?       

- Bir yandan iyi, bir yandan kötü... İyi tarafını zaten biliyoruz. Kötü tarafı da rahat hareket edememe olabilir. Bir soyadım var, onu sırtımda taşıyorum ve çok iyi taşımam lazım.

* Çocukken her istediğiniz yapılır mıydı, yoksa kuralları var mıydı anne babanızın? 

- Her istediğim yapılmadı valla, kurallar vardı. (Gülüyor) Her çocuk gibi ağlayınca yapılan bazı şeyler oldu tabii. Ama genelde babam bir dediğimi iki etmezdi. Annem de öyle tabii.

* “İyi tarafını zaten biliyoruz” dediniz, sizin açınızdan neydi iyi taraf?

- Verdiği imkanlar; eğitimim ve çevrem...

* Arkadaş çevrenizi seçerken ekstra bir dikkat mi söz konusuydu?

- Benim çok arkadaşım var ama “dostum” dediğim çok az kişi var. Üç tane falandır her dakika görüştüğüm dostlarım.

MÜZİKTE İYİ OLMAM LAZIM

* Peki, “İmparator” diye anılan bir babanın soyadını taşımanın bir ağırlığı oluyor mu?

- Zor, çok zor. Müzikte de öyle. Çalarken de sunarken de düşünmek lazım. Müzikte bu kadar iyi olan birinin oğlunun da iyi bir şey yapması lazım çünkü. İbrahim Tatlıses’in oğlu olmak o yönden çok zor.

* Müziğe ilginiz küçüklükten mi geliyor?

- Evet, küçükken de vardı ilgim. Uçakta bile babamla masalarda ritim tutardık. Önce babam çalardı, sonra ben yapmaya çalışırdım. Eskiden Uluslararası Ticaret okumayı istiyordum, bir şey beni müziğe itti.

* Sizin sesiniz de yanık mıdır?

- Öyle diyorlar da, bende güzel ses olsa bile babamdan sonra türkü söylemem.

* Neden?

- Onun üstüne yok çünkü. Bunları oğlu olduğum için söylemiyorum, ben de çok büyük hayranıyım. Gelmez bence üstüne.

* İbrahim Tatlıses’in en çok sevdiğiniz şarkısı hangisi?

- Hepsini seviyorum. CD çıkmadan bize vermezdi. (Gülüyor) Yok yok, iki hafta öncesinden dinlerdik albümünü.

ARTIK ‘DAMAR’ YAPMIYORUM

* Boston’a gitmeye nasıl karar verdiniz?

- Stüdyoya giriyorum, şarkı yapıyorum, sözler yazıyorum, bir şeyler çalmaya çalışıyorum. Nota bilgim yok ama kulağım sayesinde piyano çalıyorum. Durum böyle olunca “Müzik okumak istiyorum” dedim. En iyi eğitimin de Berklee’de olduğunu öğrendim. Basın “Berklee’ye girdi” yazmıştı ama o dönem daha girmemiştim, yaz okuluna gittim.

* “Stüdyoya giriyordum” dediniz, hızlı geçtiniz oraları. Ne tarz şeyler yapıyordunuz?

- Stüdyoya gitmeye bir sene önce başladım. O sırada hiçbir şey bilmiyordum tabii. O dönem yazdığım sözler de bana şu an çok garip geliyor. Şimdi yaptığım tarzla hiç ilgisi yok.

* Ne tarzdı onlar?

- Arabesk, fantezi. Daha damardı. Boston’a gidince ‘damar’ yapmamaya başladım.

* Okulun havasından mıdır acaba?

- Valla artık okuldan mı, memleketten mi bilmiyorum...

* Bir dönem babanızın şarkılarıyla albüm yapacağınız iddia edilmişti. Aslı var mıydı bunun?

- Öyle bir şey yok ama bir-iki şarkına bir şeyler yaptım.

BERKLEE SINAVINDA “MUTLU OL YETER”İ OKUDUM

* Berklee’de yaz okuluna gittiniz ve bitti. Peki, okula ne zaman başlıyorsunuz?

- 5 Ocak’ta.

* Hangi bölümde okuyacağınız da hep muammaydı...

- Bölümü belirleyeceğim. Contemporary Writing, Production istiyorum. “Nota yazma ve prodüksiyon” gibi çevrilebilir sanırım.

* Sınava girdiniz mi?

- Evet, sınavla girdim okula. İlk olarak ritim sınavına girmek istedim, küçüklükten alışkın olduğum için. Ne çalacağımı bilmiyordum, oradan bir tane perküsyon aldım, iki gün sonra sınava girdim. Burada hep Türk ritimleri biliyoruz ama orada caz çalmaya çalışıyorum. Sınavda da adam caz ritmi attı, ben de ona ritim uydurmaya çalıştım. Sonra “Başka bir şey var mı?” diye sordu hoca? Ben de “Şarkı söyleyebilirim” dedim.

* Hangi şarkıyı söylediniz?

- “Mutlu Ol Yeter”i söyledim.

* Yaz okulunuz nasıl geçti? İngilizceniz nasıldır, uyum sağladınız mı okula?

- Lise 1’e kadar ENKA’da okuduğum için İngilizcem iyi. Her yaz da Amerika’ya giderdik, o yüzden zorlanmadım ama ilk defa bu kadar uzun kaldım Amerika’da.

BABAM DA 15 YIL ÖNCE ZEBRA YELEK GİYİYORDU

* Yaz okulu giyim tarzınızı etkiledi mi? R&B tarzı kolyeleriniz dikkat çekti burada...

- Hiç alakası yok. Ben hep böyle giyiniyordum, demek ki göze batmamış. Şu kolye de 1,5 senedir var.

* Geçtiğimiz akşam Masquerade’de DJ’lik yaptınız, orada giydiğiniz kıyafeti Derya Hanım seçmiş. Alışverişe annenizle mi çıkarsınız?

- Evet, annemle çıkarım. O seçiyor kıyafetlerimi. Annem babamı giydirirken de millet babamın yeleğini, ceketini isterdi, çünkü çok güzel giydirirdi.

* En son giydiğiniz leopar desenli ayakkabıyı da Derya Hanım mı seçti?

- Yok, onu ben beğendim. “Erkek leopar giymez” diyorlar ama erkek ayakkabısı o. Bir de babam 10-15 sene önce zebra yelek giyiyordu, o ne olacak?

* Giydiğiniz ayakkabıdan taktığınız kolyeye kadar her şeyinizle konuşuluyor olmak sıkıcı mı?

- Hiç sıkıcı değil. Onlar da kendi kendine yazıyor. Yazsınlar.

* Bu arada dövme merakınız ne zaman başladı?

- 18 yaşında... ‘Derya’ ve ‘İbrahim’den başka dövmem yok. Bir de sırtımda mikrofon dövmesi var.

* İbrahim Bey, dövmeye kızarmış gibi geliyor bana. Size ne dedi?

- Yok, kızmadı. İlk ‘Derya’ yazdırmıştım koluma, babam gördüğünde “Vay, biz yokuz ha!” dedi. Ertesi gün hemen gittim İbrahim yazdırdım yanına.

“SEN NE ANLARSIN DJ’LİKTEN!” DİYENLER “BİR DAHAKİ PERFORMANSIN NEREDE?” DİYE SORDU

* Müziğe dönelim. Amerika’da yaptığınız müziğin tarzı nedir?

- Dutch house yapıyorum. Daha çok kulüp müziği diyeyim.

* Masquerade’deki performansınız sırasında heyecanlandınız mı?

- Heyecanlandım. Amerika’daki müzikler biraz sert, bizimkilerin “apaçi” dediği müziğe orada tapıyorlar. Şimdi biz de orada onu çalıyoruz, “Burada millet acaba ne der, piyasa müziği mi çalmak lazım?” dedim. Sonra vazgeçtim, ben bildiğim müziği çaldım.

* İstanbul’dan önce Amerika’da da DJ’lik yaptınız, değil mi?

- Amerika’da şu ana kadar sekiz kez çıkmışımdır. Türk bir abim var, bir gün “Sen DJ’likten anlar mısın?” diye sordu. “Yok” dedim, “Ben ne anlarım?” Bu arada o müziği yapıyordum ama o müziği yapmakla DJ’lik çok farklı. “DJ’likten anlamam ama müziğini yapıyorum” dedim.

* Burada DJ’lik yapacağınızda babanızın önerileri oldu mu?

- Yanına gittim, “Heyecanlı mısın?” diye sordu. O benden daha heyecanlıydı. Onu öyle görünce elim ayağım titremeye başladı. “Güveniyorsan yap” dedi, bir tek o tavsiyesi oldu.

* Sizin yaptığınız müziği dinledi mi İbrahim Bey?

- Dinledi. Tabii onun tarzı değil.

* Sizi eleştirenler oldu mu DJ’lik yaptığınız için?

- “Sen ne anlarsın DJ’likten!” diyenler oldu. Aynı kişiler daha sonra “Bir dahaki performansın nerede? Biz de gelip dinlemek istiyoruz” dedi. Komik geldi bu bana. Çok önyargılıyız.

* “Babasına güveniyor” gibi ithamlarda bulunanlar oldu mu?

- Şimdi ben ne yaparsam yapayım, illa ki önüme babam çıkacak. Çıksın da...

* Babanız “Benim albümümde bir şeyler yap” demedi mi size?

- Hiç öyle bir teklifte bulunmadı. Ben dedim ona, o da “tamam” dedi. (Gülüyor)

KARNIYARIK, YAPRAK SARMA BİLE YAPIYORUM

* Müzik sektörüne girerken sizi korkutan şeyler oldu mu?

- Hiçbir şey olmadı. Çünkü müzik piyasasını biliyorum ama bundan sonra korkanlar olabilir.

* Boston’a gideceğinizi ve müzik sektörüne gireceğinizi ilk söylediğinizde babanızın tepkisi ne oldu?

- Karşı çıkmadı ama nasihatler verdi. “Orada tek yaşayacaksın, kendi kendinin doktoru olacaksın. Gece dışarı çıkma, arkadaşlarını dikkatli seç” dedi. Babam sert biri değil yahu, öyle dışarıdan gözüktüğü gibi değil hakikaten...

* Müzik açısından ne gibi tavsiyeleri oldu?

- Her zaman dediği bir şey var, onu söyledi; “Notayı tersten oku gel” dedi. Notayı tersten okumam lazım, bu saatten sonra.

* Yalnız yaşamanın üstesinden gelebiliyor musunuz?

- Önceleri annem vardı, artık yok. İlk başta yalnız yaşamın üstesinden gelemiyordum. Alışmışım bir şeyi ararken anneme sormaya. Bazen boş bulunup “Anne” diyorum, bakıyorum kimse yok!

* Yemek konusunu nasıl hallediyorsunuz?

- Yemeği kendim yapıyorum; nohut, kurufasulye, pilav, karnıyarık, yaprak sarma...

* Babanız otel odasında mangal yapmıştı. Siz de arkadaşlarınıza yaptınız mı Amerika’da?

- Bahçe yok orada, Boston’ın tam göbeği. Bir de biz İbrahim Tatlıses değiliz ki yapınca millet bir şey demesin. O yapınca tamam da biz yapınca “Gidin buradan” diyebilirler.

* Kebap sever misiniz siz de?

- Kebap sevilmez mi! Acı biberi de severim. Yanımdaki arkadaşlara da alışsınlar diye biber yediririm. Çok faydalı biber. Ama orada Jameika biberi yedim, dilimi şişirdi, onu ben de yemem.

ANNEMDEN AYRI TIRSARIM BABAMDAN AYRI

* Merak ediyorum, sizde kuralları kim koyar? Anne mi, baba mı?

- Kuralları genelde annem koyuyor. Babam da koyar tabii ama babamın tamam diyebileceği şeye bazen annem hayır diyebiliyor. İnsanlar benim için “Bu ailesini dinlemez ki” diye düşünebilir ama ben annemden ayrı tırsarım, babamdan ayrı.

* Annenizin en sıkı kuralı nedir?

- Haber vermeden bir yere gitmem onu çıldırtır.

* Huylarınız anneye mi, babaya mı benzer?

- Valla babama çekmişim.

* Hangi huylarınız benziyor?

- Mesela sinirlendiğimde “Git gide babana benziyorsun” diyor arkadaşlarım. Yemek yiyişim, yürüyüşüm, konuşmam benziyormuş bazen.

* Nüfus cüzdanınızda İdo mu yazıyor isminiz?

- Yok, İbrahim yazıyor. Sağ olsun basın “İbrahim’in, Derya’nın oğlu” diye İdo yazdı, öyle kaldı.

* Okulda ne diyorlardı?

- İbrahim diyorlardı. Lisede İdo demeye başladılar. Amerika’da da İbrahim zor geliyor, ben de kağıtlara “Edo” yazıyorum, onlar İdo diye okuyor.

ARTIK KORUMAYA GEREK DUYMUYORUM

* Babanızın silahlı saldırıya uğradığı dönem, sizin için de çok zor geçmiş olmalı...

- Kötü bir dönemdi ama Allah’a şükür atlattık. Daha iyiye gidiyor her geçen gün. Atlattık, geçti, bitti.

* Babanızın portresini o dönem mi dövme yaptırdınız?

- Evet. 18 Mart’tı herhalde. (Saldırının) Beş-altı gün sonrasıydı.

* Sizin korumalarınız var mı?

- Vardı ama ben gerek duymuyorum artık. Anaokulundan lise son sınıfa kadar şoförüm de korumam da hep yanımdaydı. Liseden sonra istemedim, çünkü rahat olamıyordum.

* “Derya Tuna’nın şehzadesi” diyenler var sizin için...

- Vallahi öyle bir sarayımız yok. Ama tabii annemin güvendiği tek varlığı benimdir. Benim için de öyle. Tek varlığım annem ve babamdır. İkisinden başka kimsem yok.

* Kardeşlerinizle görüşür müsünüz?

- Evet, abimle, ablalarımla görüşüyorum.

REKLAM TEKLİFİ VAR DEĞERLENDİREBİLİRİM

* Yaptığınız müziği sordum, peki siz neler dinlersiniz?

- Yerine göre değişiyor. Konu ağırsa fantezi gider ama hareketliyse o kulüp müziğini de dinlerim. Kafam bozuk olduğunda Afrojack de dinlerim, İbrahim Tatlıses de.

* Babanızın şarkıları dışında arabesk müzik dinlemez misiniz?

- Ben sadece oğlu olarak düşünmüyorum, aynı zamanda büyük hayranıyım. Bir daha öyle bir sesin gelmeyeceğini bildiğimden kendimi başka bir sesle avutmam.

* Babanız yönetmenlik ve oyunculuk da yaptı, sizin var mı sinemaya ilginiz?

- Belli olmaz, şimdi büyük konuşmayayım da. Babadan mı geliyor bilmiyorum da hiç izlemediğim bir filmde “Şimdi kapıyı kapat çık” diyorum mesela, benim dediklerim oluyor. Bir de Mitanox’un reklam filmi teklifi var, onu değerlendirebilirim.

* Kamera karşısında nasıl hissediyorsunuz?

- Kasılmaya gerek yok ki. Ha bir insan bakıyor, ha bir mercek. “İki İki Dört Eder”in klibinde oynamıştım. Orada babam kameranın başındaydı, rahat olamamıştım. Çok küçüktüm. Normalde bir günde bitecek klip, dört günde bitmişti.

* Okul sonrası için nasıl planlar yapıyorsunuz?

- Türkiye’nin en büyük ve kapsamlı stüdyosunu açacağım. Şimdiden başladık çalışmalara. İçinde yatak odasından mutfağına kadar her şey olacak. Burada stüdyoya gidiyorsun, tıkış tıkış. Sanatçı yoruluyor koltuklarda, beli bükülüyor.

* Sizin enstrümanınız var mı?

- Evde piyano var. Biliyormuş gibi çalıyorum.

Haberin Devamı

OĞLUM OLURSA ADI İBRAHİM OLUR

* Evlenip yuva kurmaya, çoluk çocuğa karışmaya nasıl bakıyorsunuz?

- Bir oğlum olursa, onun adı da İbrahim Tatlıses olur.

* Ya kızınız olursa?

- Derya, kesinlikle.

Haberin Devamı

TIMBALAND’I ZİYARET EDECEĞİM

* Berklee’nin Los Angeles’taki kampüsüne gideceğiniz ama Derya Hanım’ın sizi oradaki gece hayatından uzak tutmak için kaydınızı Boston’a aldırdığı yazıldı. Doğru mu bu?

- Yok, öyle bir şey de yok. Boston’a gidiyorum. Hatta 14 Şubat’ta Los Angeles’a gidip Timbaland’ı ziyaret edeceğim.

ERKEK ADAM KAŞLARIYLA OYNATMAZ

* Sosyal medyadan da bahsedelim biraz. Orada paylaştığınız bir fotoğraf yüzünüzden kaşlarınız ve bıyıklarınızı dile doladılar...

- Evet, okurken çok güldüm, “Otoban gibi kaşları var” yazmışlar. Ama bir kendini bilmez fotoğrafımı simsiyah yapmış, benim koyduğum fotoğraf o değil.

* Kaşlarınızı inceltir misiniz?

- Yok, erkek adam kaşlarıyla oynatır mı? Nasılsa öyledir, bitti. Ben de oynatmam.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!