ERGUVANİ İSTİMBOT ! İçinizde, 'sessiz
film' oynamamış biri var mı? Bir sessiz film klasiÄŸidir Erguvani Ä°stimbot. Anlatması zor kelimeler olmadan, isterseniz deneyin. EÄŸer telepatik bir gücünüz yoksa, feriÅŸtahı iseniz çaresizsiniz, Erguvani Ä°stimbot, anlatılamaz!Böyle bir film varmı gerçekten, bilmiyorum. Bunu hep merak ettim ama, bileniniz çıksa da söylemeyin, çünkü farketmez artık.Erguvani Ä°stimbot her sorulduÄŸunda, karşı takım oyunu kaybeder, kelimeler kazanır.Mademki artık 'söz' var, mademki "cebimizde kelimeler", niye sessiz film oynarızki, kaybedeceÄŸimizi bile bile?Hala boynumuz kıldan incedir, susar kalırız, sözsüz ve sessiz varoluÅŸların önünde.Bahar geldi, leylaklar açıyor hiç konuÅŸmadan. Düşünüyorum, rengin morsa ve kokuyorsan mis gibi, söze ne hacet.Ä°lkokulda, yolumun üstündeki aÄŸaçlardan leylak toplayıp öğretmenime götürürdüm, her bahar. Bu yüzden öğretmen olmak istedim uzun zaman, bana da leylak getirsinler diye, sırf leylaklar yüzünden…Hadi leylakları geçelim, onlar ne de olsa çiçektirler. Ya senin öylece duruÅŸun karşımda, saçının baÅŸka türlü kıvrılışı rüzgardan, bugün çok güzelsin, hiç olmadığın kadar güzel, hiç olmadığın kadar sessiz. Elbette anlıyorum gideceÄŸini… Yalvarıyorum gözlerimle, gözlerine; Sakın konuÅŸma! Gel, sessiz film oynayalım, ÅŸimdi tam zamanıdır! Erguvani bir istimbota binerek uzaklaÅŸ kıyıdan, benden…Sözsüz anlatımlar hanesine bir puan yazalım…Dünya mekanında sular sulara kavuÅŸuyor, kuÅŸlar kanat çırpmaya hevesli. Senden gayrı adamım, sanki senden gayrı içinde ateÅŸ olan yok. 'Ayrılığını bile kelimelerle deÅŸiyorsun. Neden teslim olmuyorsun suskunluÄŸa ara sıra…' diye azarladığım az mı kendimi?Çok konuÅŸuyoruz vallahi! KonuÅŸtukça araya laf kalabalığı giriyor, artalım derken eksiliyoruz sanki. Kelimeler, kelimeler… Bir türlü vedalar edilemiyor, gözyaÅŸları akamıyor kimseler görmeden, hatta bu konuÅŸmak yüzünden, yalnız kalınamıyor "dipsiz kuyularda", üstümüze dökülüyor kelimeler, kelimeler.Oysa ben, o uÄŸultulu kalabalık içinde, ilk sana yürümüştüm. Kelimeler sonradan girdiler aramıza. AÄŸzına laf yakışırdı, sen konuÅŸurdun, ben susardım. Nedense sarsılmaz bir inancım vardı, konuÅŸmasamda anladığına dair. Uzun uzun ve gayet emin susardım. Heyhat, yanılmışım!Olanı biteni anlatmaya, 'olmak' yetmiyormuÅŸ. Bir de anlatmak lazımmış. Söze dökülmeliymiÅŸ, kocaman kocaman altı çizilmeliymiÅŸ, ÅŸahitler tutulmalıymış. KonuÅŸma balonlarına kelimeler doldurup, bırakmalıymış havada…Düğümleri çözmek için anlatmak lazım ya, anlatmak için düğüm düğüm olunur nihayette. Anlatmak meselesi karışık…Önce bir dil olacak elinizde: müzik dili, resim dili, kelimelerin diliKelimelerin dili; kelimelerin konuÅŸtukları…Adı konulmuÅŸ mevcutlara kimsenin bir itirazı olmaz: at, eÅŸek, kedi, köpek… Haylaz insanoÄŸlu yerinde durmayınca, her gün, mevcutlara yenisi eklenir: araba, kayık, bot, istimbot…Soyut varlıklar da hak talep ederler: AÅŸk, sevda…Maksadı ve kiÅŸiyi aÅŸanlar olur: Binaenaleyh…İlla sözle anlatım mı? Cevabım hayır olsa, hakime resim çizerek anlatabilir miyim derdimi?Çaresi yok.Önce konuÅŸmayı öğreniriz bir heves.Sonra kopar sözsüz iletiÅŸimlerimiz, kediyle köpekle aÄŸaçla anlaÅŸamaz oluruz. Döner tekrar deneriz, sessiz film oynarız.Ä°ÅŸ iÅŸten geçmiÅŸtir, kelimeler bizi aÅŸmıştır artık.Bana kalırsa bindiÄŸimiz alamet de, ta kendisidir kelimelerin. Psikologların söylediÄŸine göre; konuÅŸurken kullandığımız kelimeler, duygu ve düşüncelerimizi etkiliyor, duygu ve düşüncelerimiz ise davranışlarımıza uzanıyor. Bu döngüye müdahele ederek, örneÄŸin keskin ve sert kelimeler yerine daha yumuÅŸak kelimeler kullanarak, saldırgan tavırlardan uyumlu tavırlara geçiÅŸ yapmak mümkün. MÜŞ.BaÅŸka ÅŸeyler de mümkün o halde…Mesela…Her mesleÄŸin ayrı dili vardır ya, kullana kullana ne hale getirir insancıkları. MesleÄŸi insanı etkilermiÅŸ derler, hadi canım, insanı etkileyen kullandığı dildir asıl, bu durumda.Olan biten karşısında tavır alamamak, insanoÄŸlu için gayet patolojik bir manzaradır. Niye mesleÄŸi politika olanlar arasında çok yaygındır, acaba? Çünkü, politikacı için tavır alamamak, bir meslek hastalığıdır. Fonksiyon dışı kelimeler, boÅŸ laflar, esnetilmiÅŸ-muÄŸlak ifadelerle önce zihinler uyuÅŸur, sonra sürekli uyuÅŸukluk halindeki organ, sertleÅŸir ve kullanılamaz hale gelir. (Bahsedilen organın beyin olduÄŸunu hatırlatırım.)Kelimelerin ateÅŸlediÄŸi zihinler ne yaparlar, onlar kurtulurlar mı ezadan,cefadan?Ne gezer!Önünde engel bırakmayan zihinsel aktivite, kendini bileyen insan zekası, nesilden nesile ekilen deha tohumları, en sonunda birkaç gönül sıyrığına teslim olur! Ademin yalnızlığı, ademin bileÄŸini büker! Anlaşılır ki hiç de mutlu bir eylem deÄŸildir varoluş… Mutluluk bir hayaldir, insanın kelimelerle yazdığı…Kelimeler, kelimeler… Aşırı dozdan kendimizden geçtikten sonra, nerede ayılırız?BURASI KELÄ°MELERÄ°N DIÅžARDA KALDIÄžI YERDÄ°R, ARTIK!..Benim yazmaktan sıkıldığım, konuÅŸmaktan usandığım hatta iletiÅŸimden vazgeçtiÄŸim yer. Acının tadından dolayı mıdır bilmem, sadece varolmayı, güneÅŸin altında, dalında bir elma gibi mesela… Sadece olmayı seçtiÄŸim yer… Hani Nazım'ın; " …bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneÅŸ ve ben bahtiyarım" dediÄŸidir tam olarak.Ne zaman sığınsam kelimelere, kendimi aynı sahilde karaya vurmuÅŸ buldum. Kelimeler dehÅŸetli ve yüceydiler… Ama onların sen olma ihtimali yoktu, ben yazsam da, ben bile olamadılar.Olmak (varoluÅŸ) ile anlatmak farklı ÅŸeylerdir. Bu tesbit ilk bakışta çok rahatlatıcı görünürse de, gizli bir tehlike içerir, büyük bir tehlike. 'Olmak' durumu ile 'anlatmak'durumu arasındaki gidiÅŸ geliÅŸler, çoÄŸu zaman halüsinasyonlara dönüşür. Gece gündüz karışır, düşler basar ortalığı. Varlık giderek hayale, kelimeler gerçeÄŸe dönüşür, gerçek kelimelere.Hep dalgalarını geçtiler benimle, iki satır karalamaya çalışıp sabahı ettiÄŸim gecelerde. Sivri dilimden de onlar sorumluydular. TutulduÄŸum, kalakaldığım yerlerde, ben kaybettim, söyleyemediklerim kazandılar. Kendimi patron zannederken, boynuma ipi takıverdiler. DeÄŸilmi ki, anlatmaya ihtiyacı olan bendim. Bir 'söz' uÄŸruna kendimi yokedebilirdim.Kelimeler, kelimeler...Neden sanıyorsunuz?Kelimelerin dışarda kaldığı yerlerde dolaşır oldum. YaÅŸamın içinde gizlenen, minik minik sessiz film karelerinde hapsoldum. Hani kısacık bir an içinde direnmeyi bırakıp, teslim olmuÅŸuzdur. Mesela dolmuÅŸta, otobüste, vapurda, başını cama dayamış olan kadın -ya da adam- gözleri uzaklara dalmış, yüzündeki çizgiler kasılmaktan kurtulup gevÅŸemiÅŸ, onu gözetlediÄŸimin farkında bile deÄŸil. Tekrar karşılaÅŸÅŸak gün içinde, bu kez adlarımızı çağıran iki tanıdık olsak, ve ona; -Bu sabah vapurdaydın, beni görmedin, desem. Bana; -Sabahları bir türlü uyanamıyorum, bambaÅŸka biri oluyorum, üstüne alınma…derdi, biliyorum. Ama ben seni gördüm, sobe!…Bunun gibi…Uykusunda seyrettiÄŸim sevgili,Çok sevdiÄŸim bütün deniz kenarları,KuÄŸulupark'ta sonbahar,Erken gidilen randevularda bekleyenler,Tatlı babaannemin, ölüm döşeÄŸindeki bakışları,Sessiz film kareleri. Sazsız, sözsüz anlatımlar…Kelimelerin çığlıkları diner mi?'Tabağında yemeÄŸini bırakırsan, arkandan aÄŸlar' derdi annem!Söylediklerimden daha çok, söyleyemeyip bıraktıklarım, ne olur arkamdan aÄŸlamasınlar!Sen kazandın Erguvani Ä°stimbot!..Hoşçakal.Mine Ä°zgi KARADOÄžAN - 11 Haziran 2001, Pazartesi Â
button