Güncelleme Tarihi:
Yıllarca sayısız gazete, dergi ve kitap için çizen Steadman, hiciv denince dünyada akla gelen sayılı insanlardan. Gazeteciyi haberin merkezine koyan ve nesnellik kaygısıyla ilgilenmeyen ‘Gonzo gazeteciliği’ tanımını Hunter Thompson ile birlikte geliştiren de o. Pek çok defa Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması Seçici Kurul üyeleri arasında yer alan Steadman, geçen hafta yine bu şapkasıyla İstanbul’daydı. Yarışmanın dünyanın son 30 yılda nereden nereye geldiğini ortaya koyan bir arşiv niteliği taşıdığını düşünüyor. Bütün bunları ve Türkiye’de gözlemlediği değişimleri konuşmak için oturduk, hiçbir yere varamadık!
2013 UĞURSUZ RAKAM VE HER ŞEY KÖTÜ GİDİYOR
Yolculuk nasıl geçti?
Türkiye’ye gelirken uçakta dikkatimi bir şey çekti. 13. sıra yoktu. 12’den sonra 14 geliyordu. Belli ki batıl inancı olan birileri yapıyor o uçakları. Bu arada biz de 2013 yılını yaşıyoruz ama korkunç şeylerin olmasını engelleyemiyoruz. Her şey son derece yanlış gidiyor.
13 rakamının uğursuzluğundan dolayı mı yanlış gidiyor yani?
Sanırım öyle.
Karikatür yarışması vesilesiyle 28 yıldır Türkiye’ye çok sık gelip gittiniz. Neler değişiyor?
Trafik bir yana, bir de kurallar, kurallar... Aslında sadece siz değil, bütün dünyada hepimiz kontrol edilen ve kontrol altında tutulan bir medeniyet haline getirildik. Elektronik olarak kontrol ediliyoruz hem de. Hayatımızdaki her şey ele geçirildi.
Anladığım kadarıyla dijital devrimin hayatımıza getirdiklerinden hoşnut değilsiniz.
Bill Gates’in, Steve Jobs’un yaptığı şeyleri enteresan buluyorum. Hayatlarımızı değiştiren etkileyici insanlar bunlar. Ama bugün herkesin birbirleriyle konuşmadan, ellerindeki ekranlara yapışık halde yaşamasının iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum maalesef.
E tabii sizin meslek de doğrudan etkilendi bu teknoloji meselesinden.
Evet, artık kimse kalem ve mürekkep kullanmaz oldu. Bu benim kabul edebileceğim bir şey değil. Bu işe gönül veren adam alacak kalemi eline, mürekkebe batıracak ve öyle çizecek. Ama nerede? Hepsi bilgisayarda yapıyor. Gençlerin hiçbirinde bu yönde bir eğilim yok, olacak gibi de durmuyor.
BİR TEK II. DÜNYA SAVAŞI MAZUR GÖRÜLEBİLİR ÇÜNKÜ FAŞİZME KARŞIYDI
Çizim yöntemlerini bir kenara koyarsanız yeni dönem karikatürlerdeki dili nasıl buluyorsunuz?
Bu yıl ödül alan karikatürlerden birinde yaşlı bir çift bir bankta oturuyor. Bacakları yok. Yani aslında dayanakları yok. Yaşadığımız çağa dair çok şey söyleyen bir karikatür. Geçen sene de bir kapıya ataçla iliştirilmiş bir yaşlı kadını yolu gözlerken resmeden bir karikatür vardı. Belli ki kocasının ya da oğlunun savaştan dönmesini bekleyen bir kadındı. Neden hâlâ savaşıyorsak? Sözde milyonlarca yıl evrim geçirdik. Dönüp dolaşıp geldiğimiz yer, savaşıp durduğumuz bu çıkmaz sokak. Birbirimize karşı çok sefil ve acımasız davranıyoruz. Bu zamanın öğrencileri bile korkunç olabiliyor. İntihar bombacıları mesela. Çok abes ve nafile bir şeyin peşinden gittiklerini fark edemiyorlar. Bana kalırsa geçirdiğimiz iki dünya savaşından bir tek sonuncusu belki mazur görülebilir, çünkü faşizme karşı bir savaştı. Bugün de bakıyorum. Hâlâ neden Afganistan’dayız bilmiyorum mesela.
İLK KARİKATÜRÜM NASA VE SÜVEYŞ KANALI’YDI
Ama bu sefer bazı ülkeler de Batı neden Suriye’de elini taşın altına koymuyor diye sormaya başladı.
Çok ironik bir durum tabii bu. Eğer müdahil olsak bu sefer de birileri çıkıp ‘Hah işte sizi yakaladık’ diyecekler. Neredeyse bir tuzak bu. Bütün bu olanlar bende son derece hayal kırıklığı yaratıyor. Ben yola çıktığımda dünyayı değiştirmek istiyordum. Bugün evet dünya çok değişti ama kötüye doğru. Demek ki ben de onu kötüleştirenlerden biriyim. 1956’da ilk çizdiğim karikatür Manchester Evening Chronicle’da yayınlanmıştı, NASA ve Süveyş Kanalı konuluydu. Elinde sandviçiyle nöbet tutan bir kanal bekçisini resmetmiştim. Neredeyse 60 yıl bunlarla geçmiş gitmiş. Zaten son 20 yılım benden çalınmış gibi hissediyorum. Sanki hâlâ 90’lardayız, orada takılıp kaldık aslında.
Bayrak neden çıplak insan olmasın
En çok kafanıza takılan şeyler nedir?
Bayrak meselesi bana çok komik geliyor mesela.Neden bir ülkenin kimliğini bayrak temsil eder? Çoğu zaman da sadece geometrik şekillerden oluşur bir bayrak. Neden bir halkı, insanları temsil etmek için bu seçilmiştir? Neden çıplak bir kadın değil mesela? Ya da çıplak bir kadın ve erkek. Ya da bir dolu çıplak insan.
Gezi’de Başbakan yanlış yönlendirildi
Gezi protestoları patladığında Türkiye’deymişsiniz. Ne oldu sizce orada?
İnsanlar öfkeliydi ve bastırılmış hissediyorlardı. Bu öfkenin hedefinde de yanlış yönlendirildiğini düşündüğüm Başbakan Erdoğan vardı.
Kimin yanlış yönlendirdiğini düşünüyorsunuz?
Bürokrasinin kendisi yapıyor bunu. 10 yıl önce halkın büyük çoğunluğunun çok sevdiği ve güvendiği bir liderden bahsediyoruz. Ama bence geçen bu süre içinde kendi konumunu fazla ciddiye aldı ve bürokratikleşti. Bürokrasi böyledir; herkesi olabildiğince bürokratikleştirmeyi hedefler. O yüzden de bugün herkes robot gibi, herkes makineleşmiş gibi çalışıyor ve yaşıyor. Sonra da yaşadıkları bu hayatı çok ciddiye alıp ondan vazgeçmek istemiyorlar.
Türkiye’de sadece Başbakan Erdoğan değil siyasetçilerin pek çoğu mizaha karşı fazla toleranslı değil. Bizde siyaset asık suratlı bir mecra.
Evet öyle ve mizaha karşı tolerans giderek daha da azalacak göreceksiniz. Çünkü dediğim gibi herkes çok bürokratikleşmiş durumda ve işini aşırı ciddiye alıyor. Her adımları kurallarla belirlenmiş. E hal böyle olunca gülmek, düşünmek de koşula, kurala bağlanıyor tabii. İfade özgürlüğü kalmadı.
Asabiyet yapanın gocunacak yanı vardır
Siz de kendi adınıza ifade özgürlüğünüz kalmadığını mı düşünüyorsunuz?
Tony Blair alay konusu bir oğlan çocuğu gibiydi adeta. Ama o gidince İngiltere siyaseti de değişti. David Cameron’la birlikte hükümet bir şirket gibi, çok daha idari bir hal aldı. Hükümette adeta işadamları çalışıyor gibi hissediyorum bu dönemde. Birisi balon suratlı David Cameron’ı (İngiltere Başbakanı) eleştirdim diye arayacak olsa çok sinirlenirdim herhalde.
Olmuyor mu bu tür şeyler sizin ülkenizde?
Sanıyorum biz her şeye rağmen İngiltere’de paçayı kurtarıyoruz. Ama eleştirilmek liderleri asabi yapıyor, bu gerçek. Bırakın liderleri sokaktaki insanı bile asabi yapıyor. Bence asabiyet yapan insanın gocunacak bir tarafı vardır, kapı arkasında bir şeyler çeviriyordur. Bankacılar mesela. Ne yaptıkları belli değil. Hep kaygan zemin.
Sansüre uğradım
Hiç sansüre uğramadınız mı?
Bizdeki aşırı sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin başında Nigel Farage denen bir adam var biliyorsunuz. Popülist söylemlerle, bir elinde sosisle gezip insanlara onlardan biri olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Onunla ilgili çizdiğim son karikatürü kimse yayınlamadı. New Statesman gibi 100 yıllık sağlam sol geleneği olan bir dergi bile yayınlamadı.
ABD hükümetinin günlerce kepenk indirmesi hakkında ne düşündünüz?
Bence aslında bu o kadar da absürd değil. Tam tersine zemin yoklamak için iyi bir yöntem bana kalırsa. Kapatalım, soğutalım, bir düşünelim. Ben Obama’nın son dönemlerde gelmiş biraz zekâ pırıltısı gösteren tek başkan olduğunu düşünüyorum.
Kendi ülkesinde ise çok eleştiriliyor. Komünist yakıştırmasıyla saldırıyorlar mesela.
Bu da işte Amerika’nın sersem tarafı. Bilinçaltlarında yatan bir psikoz. Biraz sola meyilliysen hemen ‘komünist piç kurusu’ damgasını yersin, ki Amerika’nın en solu bile aslında sağdır. Ama her şeyi bir yana bırakın o ülkenin anayasa yapım hikâyesi yine de çok etkileyicidir. Bir de fazla dindar bir toplum orası. Müslümanları eleştirirler, kendilerine baksınlar.
Siz solcu musunuz?
Tam olarak değil. Sağcı da değilim elbette. Ama kendimi daha ziyade bağımsız olarak tanımlamayı tercih ederim. Çok siyasi bir mizahçı olarak tanındım belki, ama hiç siyasi olmayan bir kitap yazdım sonunda. Nesli tükenen kuşlarla ilgili. Son 100 senede 125 canlı türünü kaybetmiş olmamız beni artık pek çok şeyden daha çok ilgilendiriyor.
Şimdiki gençlerin teknoloji bağımlılığına ve ekranlardan kafalarını kaldırmamasına kızıyorsunuz, ama bugün dünyanın pek çok yerindeki protestoların lokomotifi yine de onlar.
Bu çocuklar şu anda bakma evresinde. Hep o ekranlara bakıyorlar. Görüyorlar, düşünüyorlar da ama ‘Bir şey söylesem muhtemelen beni kimse dinlemez’ duygusu da var. Gençlere tavsiyem öncelikle davranışlarını bütün yalan dolandan arındırmaları. Nasıl hissettikleri konusunda sonuna kadar dürüst olsunlar. ‘Bu arada saç modelini beğenmedim’ diyebilsinler mesela. İnsanoğlu artık daha açık ve net yaşamaya başlamalı. Zaten ellerindeki cihazlarla bütün dünyayla iletişim kuruyorlar. Ama bu iletişimi kurarken daha açık ve dürüst olmayı da becermeleri gerek.
Tekerlekli sandalyede su satan adam
Son zamanlarda karşılaştığım en inanılmaz şey İstanbul’da gördüğüm tekerlekli sandalyesinde su satan adamdı. Yürüyemiyor ama hayatını kazanmak için muazzam bir çaba ortaya koyuyor. Genç de değildi, orta yaşlı bir adam. Muazzam bir görüntü olarak uzun süre hafızamda kalacak biliyorum.