OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 30, 2004 00:00
47 yıl sonra politikaya veda eden DSP Genel BaÅŸkanı Bülent Ecevit, Türkiye’nin kritik kararlarının alındığı önemli olayların perde arkasını anlattı.Sıcak ve nemli bir Ankara öğleden sonrasında Oran’daki evlerine girer girmez gördük ki, Bülent Ecevit’e emeklilik çok yaramış. Yüzünde açan güllerle bir evin içinde, bahçede bir oraya bir buraya koÅŸuÅŸturuyor.Kahkahalar atarken pastasından kestiÄŸi bir parçayı çayına katık ediyor. Ayrılmaz parçası, her ÅŸeyi sevgili RahÅŸan’ıyla göz göze geldiÄŸinde gözleri daha bir parlıyor KaraoÄŸlan’ın. RahÅŸan Hanım’la karşılıklı tavla oynarken bize hakemlik yaptı, eÅŸinin pulları parmakla sayarak oynamasına çok güldü. Bülent Ecevit, geçmiÅŸte yaÅŸadığı tarihe ışık tutacak gizli anılarını, gizli dünyasını ilk bizimle paylaÅŸtı. RahÅŸan Ecevit de ilk kez özel yaÅŸamının kapılarını açtı, hem de önlüğünü takıp pilav piÅŸirinceye kadar. Daha fazla söze ne gerek... Ä°ÅŸte yepyeni bay ve bayan Ecevit. Kuzey ülkeli olsaydım siyasetle ilgilenmezdimEfendim aktif siyasetten emekliye ayrılmış bulunuyorsunuz, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?- Tek kelimeyle özgür... Sayın Süsoy, 50 yıla yakın kendi yaÅŸamıma baÄŸlı olamadım. Görev duygusuyla severek, beÄŸenerek görevlerimi yapmaya gayret ettim. PiÅŸman deÄŸilim, memleketim için elimden geleni yaptım. Halk beni çok iyi anladı ama, bazı entelektüeller, bazı köşe yazarları anlamadı, bu da normaldir. Özellikle 12 Eylül dönemi sonunda aktif siyasete girerken çok haksız eleÅŸtirilerle karşılaÅŸtım. Bunların hiçbirinin üstünde durmadım, bana çok ağır yazı yazanların hemen hiçbirine yanıt da vermedim. Yer yer bazı vatandaÅŸlar bana hakaret, küfür etmiÅŸ diye savcılardan yazı gelirdi, istemiyorum diye iade ederdim. Ömrümün yarım yüzyılını siyasete vermiÅŸ olmamdan dolayı hiçbir piÅŸmanlığım yok. Bu kadar sorunlu ve sorunları biraz gayretle çözülebilecek bir ülkede öyle boÅŸ durup, baÅŸkaları kurtarsın memleketi, ben hiçbir ÅŸeyle uÄŸraÅŸmayayım demedik. EÄŸer Kuzey ülkelerinden birinin vatandaşı olsaydım kesinlikle siyasetle ilgilenmezdim, kendi zevkimce çalışırdım.Erbakan’ın inanılmaz bir hayal alemi var Çok ilginçtir, 12 Eylül öncesinde tek uzlaÅŸtığınız siyasi parti lideri Necmettin Erbakan olmuÅŸtur.- Siyasi liderlerle iliÅŸkilerimiz genellikle uygar bir düzeyde devam etti. Özellikle 12 Eylül’den sonraki yeni siyasal düzende benim baÅŸka partilerle siyasal iliÅŸkilerim daha da iyi oldu. Ben öteden beri siyasi partiler arasında, karşıtlar arasında uzlaÅŸma yolları olmalı diye düşünüyordum. Fakat 12 Eylül öncesi yıllarda bunu pek saÄŸlayamadım, çok çaba gösterdiÄŸim halde. Ä°lginçtir, sadece Necmettin Erbakan’la uzlaÅŸma olanağını buldum. Ä°kimiz de o ihtiyacı duyduk, ben kendi çevremde bu yüzden büyük sıkıntı çekmedim ama, Erbakan çok çekti. Erbakan, bir dostumuzun evinde gizlice toplanmayı teklif etti, kimse görmesin diye. Ben bir sanatçı arkadaşımızı önerdim, isimlerini lütfen sormayın, bir araya geldik ve anlaÅŸtık. Türkiye’de saÄŸ ve solun kavgalı olduÄŸu dönemde, ben Erbakan’la konuÅŸmayı içime sindiriyordum, o da sindiriyordu. Erbakan, ilginç bir insan, inanılmaz bir hayal álemi var. Bir ÅŸeyler hayal ediyor ve o hayalleri gerçek sayıyor. Bu da bir iyi niyet ifadesidir ama, siyasette bazen ters tepen sonuçlar veriyor.Adnan Menderes’le hiç tanışmadıkGünlerden bir gün BaÅŸbakan Adnan Menderes’in önüne, dönemin istihbarat teÅŸkilatı MEH’ten bir yazı gelir. Yazıda Bülent Ecevit’in Ulus’taki yazılarında TCK’nın 141 ve 142. maddelerine giren ‘komünistlik propagandası’ yaptığı ifade edilmektedir. Menderes ‘Babası Fahri Bey, hem Hukuk Fakültesi’nde hocamdı, hem de doktorumuzdu. Rahmetlinin çok yakınlığını gördüm, oÄŸlu hapse girerse vicdanım muazzep olur’ deyip dosyayı Ağır Ceza’ya göndermez. Adnan Menderes’le hiç görüşmeniz oldu mu efendim?- Celal Bayar’la birkaç defa görüştük ama, rahmetli Adnan Menderes’le hiç tanışıp görüşmedik. O zamanlar ben genç bir politikacıydım, parti üst yönetiminde bir görevim yoktu, neden benimle görüşsün ki? Celal Bey’le babamın tanışıklığı vardı, Keçiören’de otururken evimize ziyaretçi olarak geldi. Çok kibar, beyefendi bir insandı. Bana ne okumak istediÄŸimi sorunca, kendisine Yunan dili ve edebiyatına ilgi duyduÄŸumu söyledim. ‘Sizin deÄŸerli kızınız Nilüfer Hanım, Dil ve Tarih-CoÄŸrafya Fakültesi’nin bu bölümünde, acaba kendisiyle görüşüp bilgi alabilir miyim?’ dedim. Dönünce söylemiÅŸ, Nilüfer Hanım beni kabul etti, ondan gerekli bütün bilgileri aldım.Demirel ancak savaÅŸta elini tutarım dediBülent Ecevit’le Süleyman Demirel kol kola girmiÅŸ olsaydı, 12 Eylül darbesi olmazdı diye düşünenler hayli çoÄŸunluktadır.- Defalarca ısrar ettim Sayın Demirel’e, fakat bir türlü kabul ettiremedim. 12 Eylül’den önceki yılbaşında zamanın CumhurbaÅŸkanı Korutürk bizlere birer mektup göndermiÅŸti. Ben gereÄŸi için hazır olduÄŸumu bildirdim ama, Sayın Demirel’e kabul ettiremedim. CumhurbaÅŸkanlığına vekalet eden rahmetli ÇaÄŸlayangil bizi buluÅŸturdu, orada yine söyledim. ‘Türkiye’de çok tehlikeli ÅŸeyler oluyor, terör aldı başını gitti. Bu sorunları birlikte çözmek için ele ele verelim’ dedim, yine kabul ettiremedim. Bana ‘Biz ancak bir savaÅŸ durumunda el ele verebiliriz’ dedi. Ben de kendisine ‘İçinde bulduÄŸumuz durum siyahtan daha siyahtır’ dedim ama, olamadı maalesef. Bunu bir eleÅŸtiri olarak söylemiyorum, sorduÄŸunuz için açıklıyorum.Babam mektubumdaki Türkçe yanlışlarına dikkat ederdiSiyasi yaÅŸamınızın her milimetresi bilinir ama, çocukluk döneminizle ilgili bildiklerimiz sınırlıdır.- Onlar çok iyi ana babaydı, birbirine çok yakındılar, ben de onların tek evladıydım. Annem de, babam da benimle öğretmen gibi ilgilenirdi. Daha okuma yazma bilmediÄŸim zamanlarda anneme ezbere ÅŸiir okurdum, annem de not ederdi. Annem ressam, sanatla ilgiliydi, babam ise çok iyi bir doktor ve hukukçu nitelikleri olan bir adli tıp profesörüydü. Babam aynı zamanda psikoloji, felsefe alanında kendini çok iyi yetiÅŸtirmiÅŸti. Çok iyi ve güzel Türkçe bilirdi, bütün bu konularda beni özenle eÄŸitti. Londra’dayken ona sık sık mektup yazardım, mektuplarımı inceler, eÄŸer bir sözcükte ufak bir yanlışlık yapmışsam beni hemen uyarırdı. Babam adli tıp hocası olarak köylerde bir olay olduÄŸu vakit savcıyla beraber giderdi. Yaz tatili sırasına denk gelirse beni de götürür, yanında oturtur, köylüleri dinlememi isterdi. 27 Mayıs’ın tehlikesini bir kaç haftada anladım28 Mayıs 1960 tarihli Ulus Gazetesi’nde şöyle diyordunuz: ‘Türkiye halkı dün sabah uyandığında, güneÅŸin ışığı ile beraber hürriyet aydınlığına da kavuÅŸtu. Bu aydınlığı ona Türk Ordusu bir büyük müjde olarak gecenin karanlığında sessiz sedasız hazırlayıp hak ettiÄŸi bir armaÄŸan olarak gün ışığı ile birlikte sundu. SaÄŸ olasın Türk ordusu! Günaydın Türk milleti!.’ - Haklısınız, 27 Mayıs’ı ilk günlerinde genç bir gazeteci olarak destekledim, o yazıyı yazdım. Türkiye’de her ÅŸey bitti, bitiyor diyorduk, askerler ancak bu iÅŸin üstesinden gelebilir diye düşünüyordum. Fakat birkaç haftaya kalmadan askeri müdahalenin çok tehlikeli olduÄŸuna inandım ve 27 Mayısçılara karşı Ulus Gazetesi’nde ağır bir mücadele açtım. Bu arada bir gazeteci arkadaşım bana bir grubun ‘Ülkü BirliÄŸi’ adlı bir proje hazırladığını, amaçlarının Nazi Almanyası’nda bile görülmemiÅŸ bir totaliter rejim kurmak olduÄŸunu duyurdu. Bu projenin içinde olanlardan birinin de rahmetli Alparslan TürkeÅŸ olduÄŸu açıkça söyleniyordu. Bunu duyar duymaz konuyu hemen Sayın Ä°smet Ä°nönü ve parti meclisimize götürdüm. Bu konuda gereken mücadeleye katkıda bulunayım diye bana yetki verdiler. Bir gün adını vermeyeceÄŸim, aile dostu bir 27 Mayısçı, beni eski TBMM binasına çağırdı. GittiÄŸimde yanında tanımadığım biri vardı, galiba emekli bir askerdi, dik baÅŸlı, sert biriydi. 27 Mayısçı, ona durmadan ‘hocam hocam’ diyordu. Ä°kisi de hem 27 Mayıs’a karşı neden savaÅŸ açtığımı öğrenmek istiyor, hem de aba altından sopa gösteriyorlardı. Kendilerine askeri darbeye derhal son verilmesi gerektiÄŸini söyleyip, karşı tavrımı sürdüreceÄŸimi söyledim. Bunu duyunca çok kızdılar, büyük bir hiddetle beni tehdit ettiler, yanlarından ayrıldım. Ulus’taki gazeteci arkadaÅŸlarım tehdit edildiler, ama yine de yılmadan sürdürdüler kampanyayı. En ağır yazımın çıktığı sabah 14’ler sürüldü gitti, eÄŸer bir gün daha kalsalardı benim başıma mutlaka bir ÅŸey gelecekti. YARIN: Barış harekatı sırasında en korktuÄŸum ÅŸey Â
button