Güncelleme Tarihi:
* “Hanedan” dizisini aratmayacak aile ağacından başlayalım...
- (Gülüyor) Bu durum okul yıllarında da arkadaşlarım arasında hep dalga konusuydu. “Sen paşa torunu musun?” diye sorduklarında “evet” derdim haliyle... Babam Hasan İzzet Arolat, onun dedesi de Enver Paşa’nın Harp Okulu’ndan hocası olan Hasan İzzet Paşa.
* 1. Dünya Savaşı gazisi yani...
- Aslında savaş sırasında ordudan ihraç edilmiş babamın dedesi.
* Neden?
- Sarıkamış Harekatı sırasında Hasan İzzet Paşa bölge komutanıymış. Enver Paşa askerin Sarıkamış’a sevkini istediğinde İzzet Paşa hava şartlarından dolayı ona bu harekatın yapılamayacağını söylüyor...
* Enver Paşa da onu ordudan ‘atıyor’...
- Aynen öyle. Hatta Enver Paşa “Benim hocam olmasan başka türlü davranırdım. Kendin ayrıl git” demiş. Halbuki paşa dedemi dinleseymiş, onca asker ölmeyecekmiş.
* Deden mi anlattı bunları sana?
- Ne dedem Ali Mümtaz’ı ne de babaannem Fitnat Hanım’ı tanıdım. İkisi de ben doğmadan önce vefat etmişti. Ama dedem sayesinde okulda edebiyattan hep 10 almışımdır.
* Rüyalarına girip ders mi çalıştırırdı sana?
- Kendisi önemli şairlerden olduğu için edebiyat kitaplarımızda hep onun şiirleri olurdu. Öteki taraftan torpilliydim anlayacağın.
ANNEM BİLE BENİ ‘ORALET OĞLUM’ DİYE SEVER
* Şu şakalara malzeme olan soyadının hikâyesi nedir peki?
- Dedemle babaannem Paris’teyken okudukları bir kitapta, Türk topraklarına yerleşen ilk kavmin adının Arolat olduğunu görüp bunu soyadı olarak seçmişler. ‘Oralet’ diye dalga geçtikleri aslında gayet düzgün ve oturaklı bir soyadı. (Gülüyor)
* Kızıyor musun ‘Oralet’ denmesine?
- Yok canım! Annem bile beni ‘oralet oğlum’ diye sever. Hatta reklamcı gözüyle baktığımda, akılda kalmak için çok avantajlı bir soyadı olduğunu düşünüyorum.
* Neyse ‘şecereni’ bir kenara bırakıp seni konuşalım. Neydi genç Metin’in hayalleri?
- Düşlediğim tek şey yönetmen olmaktı. 8 yaşından beri elimde kamerayla dolaşırım. Ancak annem bankada müfettiş olmamı istediği için işletme fakültesine girdim. Ama aklım güzel sanatlardaydı. Üniversitede okurken sinema televizyon sınavına girip birincilikle kazandım.
* Ve anında yatay geçiş...
- Maalesef öyle olmadı. Çünkü aynı sene abimi trafik kazasında kaybettik. Abimin vefatından sonra annem “Oğlum herkes çok üzgün. Tabii karar senin ama tek ricam önce şu başladığın okulu bitirmen” dedi.
* Sen de anne sözü dinledin...
- İşletme fakültesinden mezun olduktan sonra tekrar güzel sanatların sınavına girdim, fakat bu sefer de bir fakülte bitirenin askerliğini yapmadan ikincisine gidemediğini öğrendim. “Başlarım böyle işe, çok iyi bir yönetmen olduğumda beni bu okulda ders vermeye çağıracaksınız” dedim ve kendi yolumu çizdim.
* İstikamet ne tarafa?
- Cebimde 20 lirayla İzmir’den İstanbul’a geldim. Amcamın boş bir evi vardı. Orada kalmaya başladım. Bakkaldan aldığım karton kutulardan kendime yatak yapmıştım. Her gün simit yiyor ve her gece evdeki tek kitap olan Orhan Pamuk’un “Cevdet Bey ve Oğulları”nı okuyordum. İyi ki de okumuşum...
* Neden?
- Arka kapağındaki Osman Üstündağ’ın çektiği Orhan Pamuk fotoğrafı hayatımı değiştirdi.
* Bulmaca gibi konuşma Metin.
- O günlerde bir ajansa gidip beni işe alın diye yalvardım ama kalifiye olmadığımı söylediler. Görüştüğüm adamın adı Osman Üstündağ’dı. Tam kapıdan çıkacakken, “Siz Orhan Pamuk’un fotoğrafını çeken Osman Üstündağ mısınız?” diye sordum. Ta kendisiymiş. İşte o an şans bana güldü. Yönetmen asistanı olarak işe başladım. Arada asistanlara kısa filmler çektirilir. Benim çektiğim reklam filmlerinden biri Cannes’da Altın Aslan ödülünü aldı.
TARKAN DİYE BİR ÇOCUK ÇIKTI...
* Bir de Amerika maceran var.
- Ödül aldıktan sonra işlerim düzeldi tabii ama ben kendimi daha geliştirmek istiyordum. Bu sefer de Chicago’nun yolunu tuttum. Orada kaçak olarak pizzacılarda, marketlerde çalışarak okul paramı ödedim.
* Metin artık şarkı söylemeye başlasan da, bu film dramdan müzikale dönüşse.
- Üniversitedeyken okul orkestrasındaydım. O zamandan beri şarkı söylemek içimde ukde kalmıştı. ABD’den döndükten sonra Kanal 6’da tanıtım filmleri hazırlıyordum. Kafamızdan programlar falan da üretiyorduk, işte tam o günlerde Tarkan diye bir çocuk çıktı piyasaya.
* Hani şu her şeye ‘kıl oldum abi’ diyen mi?
- Ta kendisi. “Kimdi” diye bir şarkısı vardı. Kendi kendimize ona bir klip çekelim dedik ama sonra Tarkan’ı da davet etmeye karar verdik. Neyse Alpay Aydın ve Romina’yla bunlar bizim ofise geldiler. Herkesi 2 saat beklettikten sonra uykulu bir şekilde odaya girip ‘hoş geldiniz’ dediğimi hatırlıyorum.
* Yüzsüzlüğün bu kadarı...
- Sorma! Neyse biz klibi çektikten sonra Tarkan’la da plak şirketinin sahibiyle de samimi olduk. Bir gün üniversitede müzik yaptığımdan bahsederken kendimi stüdyoda buldum ve ilk albümüm çıktı ortaya.
KAVGALAR ÇOK SIKICI
* Genelde polemiklere girmeyen bir adamsın. Bu biraz reytingi düşük bir durum değil mi?
- Asıl kavgalar çok sıkıcı geliyor bana. Herkes kavga ediyor baksana... Demet’le Hande, bir zamanlar Hülya’yla Gülben...
* Bir ara sen de Tarkan’a laf sokmadan durmamışsın ama...
- Hayırdır, ne demişim?
* “Şarkıyı ben yapıyorum, klibi ben çekiyorum, her şeyi yapan benim, neden ben Tarkan’a benzetiliyorum, o bana benzetilsin...”
- O günlerde yeni çıkan herkes Tarkan’la kıyaslanırdı. Ama burada Tarkan’a bir lafım yok ki, kıyaslanmaktan rahatsızdım. Sonra da bir sürü klip çektim Tarkan’a.
TAŞIYICI ANNE SAÇMA BİR ARAYIŞTI
* Bir dönem hayattan vazgeçecek kadar dibe vurup intihara kalkıştın...
- Hayatımda taptığım iki insanı, abimi ve babamı arka arkaya kaybettikten sonra garip bir dönem geçirdim. Yaptığım her şeyi onlar benimle gurur duysun diye yapıyordum. İkisi de vefat edince yaşam anlamsız geldi, depresyona girdim. Üç ay boyunca tıraş bile olmadan evin kapısından dışarı çıkmadım. O kadar dibe inmiştim ki, hayatın hep öyle gideceğini sanıyordum ve bunu bitirmek istedim. Bir zayıflıktı benimkisi tabii ki ama anlık bir zayıflık. Dört elle sarılıyorum hayata artık.
* Bir ara da taşıyıcı anne yoluyla çocuk sahibi olacaktın.
- Şimdi dönüp baktığımda onun saçma bir arayış olduğunu anlıyorum. Çocuk annesini tanımalı. Zaten Bulgaristan’dan bulduğum donörün uyuşturucu kullandığını öğrenir öğrenmez vazgeçtim o işten.
* Artık çocuk istemiyor musun?
- İstiyorum istemesine de, söylediğim gibi evlenmeden çocuk yapmak Türk adetlerine göre ters. Dolayısıyla iki arada bir deredeyim. Ama çocuk sahibi olmak beni hayatta en mutlu edecek şey. Çok iyi bir baba olacağımı düşünüyorum.
POPÇULAR ŞÜKRETSİN Kİ ÖNDELİKLE YÖNETMENİM
* Metin Arolat hak ettiği yerde mi sence?
- Bu soruya nasıl cevap verilebilir bilemiyorum. Belki bazı şeyleri daha farklı yapabilirdim. Mesela en büyük eksiğim iyi bir fan kitlesi oluşturamamış olmam. Diğer arkadaşlarım benden daha kısa aralıklarla albüm yaptıkları için onlarla birlikte büyüyen fan grupları oluştu.
* Demet Akalın’ı çok kıskanıyorsundur o halde.
- Fanları konusunda kıskanırım tabii. Hande de buna dahil. Fanı çok olanı kıskanırım. Çünkü kötü bir şarkı bile yapmış olsalar fanları onu sahiplenir ve ne olursa olsun şarkısı her yerde çalınır. Tüm popçular şükretsin ki ben öncelikle yönetmenim.
* Nedenmiş o?
- Çünkü sadece müziğe yönelip enerjimi tamamen oraya aktarsaydım başka hiçbir şarkıcının şansı olmazdı. Düşünsene hem söz yazıyorum, hem beste yapıyorum, hem klip çekiyorum. Hepsinden bir adım önde olmak için gerekli her şeye sahibim.
NİHAT’LA KLİP VESİLESİYLE BARIŞTIK
* Son şarkın “Karavan”ın klibini niye sen çekmedin? Yönetmen olarak kendini beğenmiyor musun?
- Aynadaki beni değil de kendimi dışarıdan görmek istediğim için Nihat Odabaşı’ndan klibi çekmesini rica ettim. Kırgındık ama bu vesileyle barışmış olduk. Klibi çekerken ona “Hiçbir şeye karışmayacağım” diye söz verdim ama dayanamayıp her fırsatta burnumu soktum. Anlayacağın klibin yönetmeni Nihat Odabaşı, yönetmen asistanı ise ben oldum. (Gülüyor)
REKLAMDA BiLE DEKOLTEYE DiKKAT EDiYORUZ
* Artık kliplerinin tarzı da değişti. Eskisi kadar erotizm ‘kokmuyorlar’...
- Doğru, bırak klipleri şimdilerde reklam filmlerinde bile kadınların dekoltesine dikkat ettiğimiz bir dönemdeyiz, çünkü toplum da hükümet de muhafazakârlaştı.
* Rahatsız ediyor mu bu durum seni?
- Bir kere baştan belirteyim ki herhangi bir siyasi tarafa yakınlığım ya da uzaklığım yok. Ancak özgürlüğün her şeyden önce geldiğine inandığım için bunu kısıtlayan bir durum gördüğümde lafımı esirgemem.