Güncelleme Tarihi:
‘Yıldız Yaralanması’ kasımda çıktı. Röportaj için neden bu kadar beklediniz?
- ‘Ali ile Ramazan’ kitabında ağzım yanmıştı. Yoğurdu üfleyerek yiyorum.
Neden?
- Gazeteciler röportajlara medya ve siyaset sorularıyla geldi. Sorulan soruya, içimden ne gelirse söylüyorum. Sonra birilerine çaktığım başlıklarla anılmak kitabıma haksızlık oluyor.
Siz de çok röportaj yapmış birisiniz. Neyin başlık olacağını tahmin edemiyor musunuz?
- Tek soru bile hazırlamazdım. Saldım çayıra mevlam kayıra metoduyla yaşıyorum.
Başarının sırrı bu mu?
- Köşe yazılarımı da salonda arkadaşlarımla konuşuyor gibi yazdım. Hiç sansür uygulamadım. Başarımın ve hezimetimin sırrı bu. İnsana kötü ün getiriyor. Buraya gelmeden önce sana yapılan “Perihan’dan kork” uyarıları gibi. Bu bir önyargı paketi.
Kitaba dönersek... Bu sefer neden bir starın hayatını röntgenlediniz?
- Küçüklüğümden beri onların hayatlarını röntgenliyorum. 10 yaşımda ‘Haftasonu’ dergisi okumaya başladım. Hindistan’da hippiyken bile arkadaşlarım bana magazin dergilerini yollardı.
Kitabınızdaki ‘Yıldız’ isimli star; Sezen mi, Ajda mı?
- Kitaptaki ev Sezen’in Ulus’taki eski havuzlu evi. Kalabalık, giren çıkan bir sürü insan var. ‘Yıldız’ karakterinde Ajda’yla ilgili de çok şey var. Örneğin karakterin, gece çorap giyen erkeklerle uymaması, Ajda Pekkan’dan alındı. Asıl kumaşsa Marilyn Monroe. Onun üstüne biraz Sezen, bol bol Ajda, biraz da Türkanş kattım. Yıldızlar karması yaptım.
‘Türkanş’ nedir?
- Türkân Şoray.
Onu anladım da neden ‘Türkanş’?
- Yıllardır Türkân Şoray’a ‘Türkanş’ diyorum. Aslında bunun gerçek bir hikâyesi var. Trabzonsporlu, saflığıyla ünlü bir futbolcu vardı. Sanırım adı Hami. Uçakta bir gün bulmaca dolduruyor. Soru; ‘11 ayın sultanı’... Yedi harfli... Cevap ‘ramazan’ olacak... Ama ‘Sultan’ denince bizimkinin aklına Türkân Şoray geliyor. Harfleri sayıyor ve ‘Türkanş’ yazıyor!
Bu isimlerle arkadaşlığınız var mı?
- Hepsinin hayatına karabatak gibi girip girip çıktım.
Bir stara romandaki ‘Sun’ karakteri gibi hiç fanatik hayran oldunuz mu?
- Her şey yaşla ilgili. Türkanş’a 10 yaşımda duyduğum hayranlığı 50 yaşımda kimseye duymam mümkün değil. Aşırı entelektüel bir evde yaşıyordum. 10 yaşımda odama Türkanş ve Yılmaz Güney posterleri asmıştım. Annem kalp krizi geçiriyordu
STARI STAR YAPAN KIRILGANLIK
Sizce star olmanın şartı ne?
- Starı star yapan kırılganlık. Karşısındakine kırılganlık hissini geçirebilenler: Marilyn Monroe, Türkanş, Tarkan, James Dean... 60 yıl sonra da Marilyn posteri kebapçılarda. Çünkü kırılganlık hissi veriyor.
Son yılların starı kim?
- 30 yıl içinde bu hissi veren bir tek Tarkan çıktı. Kadınlar onu bebek gibi görüyor. Kapıp mağaralarına götürmek, korumak istiyorlar.
Tarkan’ı sadece korumak mı istiyoruz?
- Evet, bunlar yaralı ruhlar. Kadın, Tarkan’ı yatmak için değil, korumak için mağarasına götürmek istiyor. Türkanş’ı da öyle... Sezen, konserlerinin yarısında kakara kikiri yapıyor. Çünkü ciddi yaralı bir ruh. Ona mağaranda bakmak istersin!
Siz kime mağaranızda bakmak istersiniz?
- Marilyn Monroe ve Tarkan’a.
Peki Murat Boz?
- ‘O Ses Türkiye’ yarışmasında ona bayıldım. Şahane mizah yapıyor. Boy, pos var. Ses var. Maalesef sahnede ruhu yok.
O yarışmada Hadise nasıl sizce?
- Onu kaba saba sanırdım. Yarışmada bayıldım. Gönül kadını. Rol yapmıyor. Yalnız kilo verip neden kendini herhangi bir kız gibi yaptı? Memeli, tombik haline bakmaya doyamıyordum. Çok daha seksi ve hafif müstehcendi. ABD’de Jennifer Lopez, Kim Kardashian gibi kıvrımlı kadınların dönüşü yaşanıyor.
Hülya Avşar’a gelirsek...
- ‘O Ses Türkiye’de Hülya Avşar’ı daha katlanılır buluyorum. ‘Yetenek Sizsiniz’de deliriyor; tahammül edip bakamıyorum.
Jüri üyelerinden bahsettik. Peki Acun Ilıcalı’yı seviyor musunuz?
- Sırrını çözemedim. Türkiye’ye has bir başarı. Dünyanın hiçbir yerinde ona program sundurmazlar.
Neden?
- Hafif kekeliyor, sıradan cümleler kuruyor. Ses, fizik, boy: Sıradanlığa methiye!
Belki bu yüzden seviliyordur...
- Olabilir. Hollywood’da da hiç güzel olmayan yandaki komşunun kızı durumu var. Sandra Bullock’un star olması gibi. Acun’da da o var. Hiçbir özelliği yok. Yapımcı olaraksa çok zeki. Survivor’da bir kadro kuruyor hepimizi ekrana bağlıyor.
Dizi izliyor musunuz?
- ‘Yalan Dünya’yı izliyorum. ‘Muhteşem Yüzyıl’ın özetini seyrediyorum. ‘Kuzey Güney’ hastasıyım.
Kıvanç Tatlıtuğ için mi?
- Kıvanç yüzünden ‘Muhteşem Yüzyıl’ı bırakıp ‘Kuzey Güney’e transfer oldum. Bir de ‘Kuzey Güney’in yazarları Melek Gençoğlu ve Ece Yörenç’in bugünün Hüseyin Rahmi ve Reşat Nuri’si olduğunu düşünüyorum.
SAYGI NOSYONUM EKSİK
O derece yani...
- Bugün Reşat Nuri ayarında bir roman okuyamıyor ama dizi izleyebiliyoruz. Beren Saat’in yeni dizisini izlemeye başlayacağım. Türk kadınlarının yüzde 80’i gibi Beren Saat hangi diziye ben oraya.
O halde Beren mi, Tuba mı?
- Bence Beren. Yüz oranına bakın Walt Disney ölçüleri gibi. Gözleri burnundan daha büyük. Tuba Büyüküstün de çok güzel. Hollywood’a gitse oynar. Yalnız Beren’in sıcaklığı onda yok.
Peki Kenan Doğulu’yla ilişkisi?
- İlginç! Her Türk annesi gibi kızımı çok daha iyilerine vermek istiyordum. Yalnız geçenlerde bir düğünde nasıl âşık olduklarını görüp şapka çıkardım.
Görünmeyen olmak istiyorsunuz. Ama popüler kültür yazıp konuşuyorsunuz. Neden?
- Görünürlük gibi bir derdim yok. Radikal gazetesinde köşe yazarı olarak ünlü oldum. Meşhur olunca da kötü ün beni buldu. Bu da ağır geldi. Yoksa entelektüel, az satan bir gazetede köşe yazarlığı yapmak dışında ne yaptım ki? Ben sinsi ve mahremiyetine düşkün bir başak burcuyum.
Rahat ve hırçın yazmanızda ailenizden kalan varlığın etkisi var mı?
- Haklısın. Zaten ailemden gelen, gelir olduğu için baştan böyle oldum. 37 yaşımda tesadüfen köşe yazarlığına başladım. Beni bu yapan faktörler arasında ailemin bana verdiği özgürlük de var.
Sabah 09.00, akşam 18.00 gazetecilik yapar mıydınız?
- Hiçbir işyerinde yapamazdım. Özellikle gazetede rekabet, ast üst ilişkisi var. Barınamam ve arıza çıkarırım. Sanırım bir de saygı nosyonum eksik. Hayatımda baba figürü olmadığı için kimseye hürmet ve saygı hissetmeden büyüdüm. Şimdi de hissedemiyorum.
Kitaplarınızda asıl tema anne çocuk ilişkisi. Sizin annenizle ilişkiniz nasıldı?
- Hayatımın en önemli ilişkisiydi. Çok ağır yaşadım. Hem çok mutlu hem çok mutsuz... Tek çocuktum. Annem babamdam 10 yaşımdayken ayrıldı. Biz baş başa kaldık. Annemle çok baskın bir ilişkimiz vardı. Aramızdaki bu ilişkiden kızım doğunca kurtuldum. Çünkü kızıma yöneldi. Beni rahat bıraktı.
Ne yapıyordu, sert miydi?
- Şuursuzdu. Beni sevgilisi, kocası, kardeşi yani her şeyi yerine koydu. Bir dünyanın en iyi annesi, bir en kötü annesi olurdu. Hırçınlaşıyorsun.
Hırçınlığınızın sebebi anneniz mi?
- Olabilir.
Kızlar annelerinin projesidir diye bir lafınız var...
- Annemin projesiydim. 8 yaşımda zorla ‘Küçük Prens’ okuttu. 10 yaşımda Dostoyevski. Arkadaşımla telefonda konuşup kapattıktan sonra bana Oscar Wilde’a edilen lafı söylerdi: “Sen dehanı konuşmalarına sakladın. Yazıya hiçbir şey kalmadı.” Böyle freak (tuhaf, acayip) bir anne tarafından proje olarak yetiştirildiğim için kızıma öyle yaklaşmadım.
“Annelik, baştan kaybedilmeye mahkum bir savaş” demişsiniz. Siz o savaşı kazandınız mı?
- Kızım Melek 19 yaşında. ABD’de felsefe okuyor. 0-0 beraberiz. Hiç sert bir anne değilim.
Köşe yazarlığını bırakınca huzuru buldum
- Köşe yazmaktan yoruldum, sıkıldım. Ergenekon dönemi Türkiye gibi, ben de kutuplaştım. Benimle aynı siyasi görüşte olmayana çok büyük öfke duyuyordum.
Sizi cool ve snob olarak tanımlıyorlar. Ne kadar doğru?
- Entelektüel faşistliğim var. Karşımdaki bir şeyi bilmiyorsa ona gülebiliyorum. Öfke patlaması yaşadığım ters bir tarafım da var. Ama cool değilim.
Komik yanlarınız var mı?
- Tabii, çok! Yalnız salonumda otururken arkadaşlarıma komik gelen şeyler, köşe yazımda, okuyanları incitebiliyor. Oysa ABD’de Jay Leno, Bush’u itin şeyine sokup çıkartabiliyor. Hiçbir medya figürü de onlara cevap vermiyor. Burada tuluat geleneği var.
Neden, size cevap vermesinler mi?
- Evet, vermesinler. Onların işi o, bizi oyalıyorlar. Ben de köşe yazarıysam işim onlarla dalga geçmek, hakaretamiz yorumlarda bulunmak. Yanomamö kabilesiyle antropolog ilişkisi gibi...
Nasıl yani?
- Antropologlar Yanomamöleri inceleyip kitap yazıyor. Herhalde Yanomamöler de kalkıp antropologla ilgili kitap yazmıyor. Twitter’la falan iyice rezil bir ortam oldu.
Ünlülerin size verdiği cevapları zekice bulmuyor musunuz?
- Zekice olsa çok eğlenirim. Verilen cevaplar çok vülger.
Yani siz daha mı zekisiniz?
- Daha esprili yazıyor olabilirim.
Arkadaşlarınızın yüzüne de eleştiri yapar mısınız?
- Maalesef. Takır takır söylüyorum. Roman yazarı olarak insanlara bakınca sürekli ruhların röntgenini çekiyorsun. Psikoloji okumamın da bahtsızlığı var. Zaten 13 yaşımdan beri arkadaşlarım aynı. Bir de onlar eşitin. Eşit ve reşit olduğunla mutlu olursun. 50 yaşındaki kadınların 23 yaşındaki dansçılarıyla ilişki yaşamasını anlayamıyorum.
Genç biriyle aşk yaşamaz mısınız?
- Dünyada olmaz! Kızımın çıkacağı adamlarda nasıl gözüm olabilir?
35 yaşında. Yakışıklı. Yazılarınıza hayran. Size aşık. Zeki. Şansı yok mu?
- Merak etme böyle bir şey zaten olmaz! Ayrıca vız gelir tırıs gider.
Aşkı nasıl tanımlarsınız?
- Aşk, pavyon faturasına benziyor. Yiyorsun, içiyorsun, duygulanıyorsun. Sonra bir fatura geliyor. Ödemezsen de adamlarına dövdürüyorlar.
YALNIZ KADIN LOSER’DIR
Peki kitabınızdaki gibi, erkekler kadınlar için statü göstergesi mi?
- Evet. Bence yalnız kadın ‘loser’dır. Cuma akşamı yemeğe çıkacaksın. Yanında bir adam yoksa ‘loser’sın.
Hayatınızda biri var mı?
- Yok.
Yani...
- Eminim beni de loser görüyorlar. Yalnız ben kendimi öyle görmüyorum. Huysuz, münzevi ve geçimsiz insan tipleri vardır. Buna da saygı duymalı.
Ne zamandır kalbiniz boş?
- Yıllardır... Bu, belli bir yaştan sonra elde ettiğim bir mertebe.
Agresif yazılar âşık olursanız yumuşar mı?
- Köşe yazıları yazarken sürekli münzevi değildim. Münzevi olduktan sonra daha mutlu ve rahat oldum.
Mutlu musunuz?
- Çok mutluyum. “Allah’a şükür iyi ki buraya aidim” diyorum. Her şeyimiz var.
Türkiye’yle ilgili kaygılarınız yok mu?
- Var. Birincisi ifade özgürlüğünün olmaması. İfade özgürlüğü yoksa birinci sınıf bir demokrasi olamaz.
Başbakan’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’ açıklamalarını nasıl buldunuz?
- Koskoca başbakan ve bir televizyon dizisi. Böyle bir şey olmaz. Bir başbakan bu konuda konuşmaya tenezzül etmez. Görev dağılımı diye bir şey var.
Muhalefeti ve Kılıçdaroğlu’nu nasıl buluyorsunuz?
- Bulmuyorum. Adam ortada yok. Muhalefet yok.