Güncelleme Tarihi:
By-pass, günümüzün en önemli ameliyatlarından biri. Türkiye'de ve dünyada bu ameliyatı geçirenlerin sayısı hızla artıyor. Ve kalp hastalıkları artık korkulu rüya olmaktan çıkıyor. Nice kalp hastası, bu ameliyatla sağlığına kavuşturulup hayata döndürülüyor... Dün 44 yıllık balerin Neyran Fişek'in by-pass olduktan üç ay sonra nasıl sahneye çıktığını okudunuz. Bugün de ‘‘Enfarktüs olmamak için, by-pass oldum, sağlığıma kavuştum’’ diyen Fiziktedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Necdet Tuna'nın öyküsünü bulacaksınız bu sayfada. Dr. Tuna, başından geçenleri, herkes için, bir hekim ve hasta gözüyle anlatıyor... 72 yıllık yaşamı boyunca yaptığı doğru ve yanlışları içtenlikle sıralıyor.
Dr. Necdet Tuna'nın by-pass öyküsü, 10 yıl kadar önce, göğsündeki ağrıları ilk hissettiği bir ilkbahar mevsiminde başlıyor.
‘‘Evimle, muayenehanem arası, normal yürüyüşle 10 dakika sürüyordu. Yokuş aşağı olan bu yolda yürümeye başladıktan beş dakika sonra başlayan göğüs ağrılarım, muayenehaneye varıncaya kadar kayboluyordu. Nefes darlığı ve göğsümde sıkışma yapmadığı için, üzerinde durmuyordum. Her öğlen, eve gelir, yemekten sonra biraz kestirirdim. Ağrıların, hafif yokuş yolda eve gelirken değil de, kahvemi içtikten sonra muayenehaneme giderken gelmesi ilginçti. Midemin dolu olması ile ilişkili olduğunu düşünürdüm. O günler sinirlerim de biraz gergindi. Stresin de etkisi var diyordum. Üç ay sonra, çektirdiğim EKG'de, kayda değer birşey görülmedi. Sabahları normal yürüyüşlerime devam ediyor, denize giriyor, 20-25 dakika yüzüyordum. Yürürken, yüzerken gelen hafif ağrılar, yürümeye devam edince kayboluyordu. Hızlı hareketler, zorlanmalardan kaçınıyordum.’’
Sonbaharda ağrıların biraz artması üzerine, Dr. Tuna'nın gittiği kardiyolog, kendisini bisiklette biraz yorduktan sonra çektiği EKG'ye bakıp, ‘‘Üç damarın hasta olduğunu’’ söylüyor. Bunun üzerine, Dr. Tuna, Almanya'da uzmanlığını aldığı hastaneye telefon ediyor. ‘‘Atla gel’’ yanıtını alınca, derhal Almanya'ya gidiyor. Eforlu EKG ve talyum testlerinden kesin birşey çıkmıyor. ‘‘Arka duvarda birşeyler var ama, karar için yetersiz, anjiogram düşünülebilir’’ denerek, eski ilaçlarına devam etmesi öneriliyor.
Dr. Tuna, döndükten sonra, kendini iyi hissedince, ilaçları ara sıra alıyor. Sabahları düzenli yürüyüşlerini yapıp, yazın Fenerbahçe burnunda, kayaların üzerinden denize girerek yüzüyor. Kışın da kayak yapmaya devam ediyor. Zorlandığı zamanlarda göğsüne, tam göğüs kemiği altına gelen hafif ağrılar, orayla sınırlı kalıyor. Koluna, boynuna yayılmıyor. Belli bir ilaç almıyor ama, dil altı tabletlerini de, cebinden eksik etmiyor.
SIRADAN BİR AMELİYAT
Yakın zamana kadar, durum böyle devam ediyor... Ağrılar yoğunlaşıyor, fakat yerleri değişmiyor. Arasıra çektirdiği EKG'lerde de önemli değişiklikler görülmüyor.
Hiç yakınmaları olmayanlarda bile, ani enfarktüsler görülebileceği düşüncesi ile, Dr. Tuna, nihayet anjiografi yaptırıyor. Üç damarın tıkalı olduğu ortaya çıkıyor. Böylece, 10 yıl önce anjiografi yapılmış olsaydı, damarlardaki daralmanın fazla ilerlemeden saptanabileceği anlaşılıyor.
Anjiyodan sonra, artık, bir hekim olarak, işin savsaklanacak tarafı kalmadığını anlıyor...
‘‘By-pass için deneyimli birçok meslektaşım vardı. Yurtdışına gitmeyi aklıma bile getirmedim. Olayı sıradan bir ameliyat olarak algıladım. Ne denli hareketli olduğumu bilen ve by-pass geçirdiğimi duyan çevremin istisnasız ilk sözleri, ‘Sana da mı?' oldu. Çünkü, ben, yıllar yılı hareketli olmaları için herkese nasihat ediyor, konferanslar veriyordum. Ülkemizde, ilk spor hekimliği kitaplarını hazırlamıştım. Kilomda fazlalık, tansiyon, şeker, ürik asit gibi sorunlarım yoktu. Ama sigara içiyordum ve kan yağlarım da (Kolesterin vs) normalin üst sınırındaydı. Yemek ve içine su katınca beyazlaşan Tekel ürünüyle de aram fena sayılmazdı.’’
Üniversitenin ikinci sınıfına kadar 10 bin metrede yarışan, daha sonraları da spor, yaşamının ayrılmaz parçası olan Dr. Tuna, koroner damarların kireçlenip tıkanmasında etkili olan kan yağları, sigara ve beslenme faktörlerini küçümsemişti. Beslenmeye ilişkin önlemlerin, daha çocukluk yaşında alınması gerektiğini, kimse söylememişti. Yarım asır önce bunlar bilinmiyordu!
Yılların hekimi Tuna, ‘‘Bu işi böylece, kazasız belasız atlattığı için’’ mutlu... Geçen 10 yıl içinde, ani bir enfarktüs olayı ile acile gitmemesini ise devamlı yaptığı spora, egzersizlere ve öteki ilaçlarla birlikte düzenli aldığı aspirine bağlıyor. Devamlı yaptığı spor ve egzersizler, değişen üç damarındaki daralmayı önlemeye belki yetmemiş ama kendisini ciddi bir kalp krizinden korumuş...
ARTIK DAHA UZUN YÜRÜYOR
Açıkladığına göre, spor yapanlarda kalbin sistemli çalışması sağlanıyor. Bunun sonucunda da, servis yolu denilen, kolleteral damarlar oluşuyor. Spor yapanlarda, ana damar tıkansa da, bu kolleteral damarlar, ek kan akımı ile kalbin kasını besliyor. Bu sayede kalp kası kan alabiliyor. Spor yapmayanlarda ise bu damar oluşmadığı için, kalp kası kan alamıyor. Böylece, enfarktüse davetiye çıkarılıyor.
Dr. Necdet Tuna, şimdi kendini çok iyi hissediyor. Sigarayı kesti. Sabah öksürükleri, göğsündeki hırıltılar kayboldu. Mutfakta yaptıkları değişiklik sonucu yedi kilo verdi. Artık rahatça ve hiç ağrı hissetmeden, daha uzun mesafeleri yürüyebiliyor.
Ancak, şimdi kendisinin bir başka sorunu var. Henüz gögüs kemiği tam anlamiyle kaynamadı. Doktorlar, ameliyatı izleyen ilk haftalarda hep sırt üstü yatmasını söylemişler. O bazen yan yatmış. Hastaneden ayrılırken fizikoterapistin önerdiği kol sallama hareketlerini, eski alışkanlığı ile olması gereken şekilde sürdürmüş. Şimdi belli hareketlerde, iki kemiğin birbirine sürtmesi sonucu oluşan tıkırtıları, yaptığı bu yanlışlara bağlıyor.
Sekse dikkat!
Dr. Necdet Tuna, by-pass’tan sonra hastaların dikkat etmesi gereken bazı noktaları şu ana başlıklar altında özetliyor:
Yeni yerleştirilen damarların daralıp tıkanmamaları ve normal yaşamın sürdürebilmesi için, ameliyata yol açan risk faktörlerinin en düşük düzeye indirilmesi gerekiyor. By-pass'lı yaşantının sağlık düzeyini belirleyici faktörlerin başında; beslenme, fazla kilolar, sigara alışkanlığı, yüksek tansiyon, stres ve bedensel hareketlilik geliyor.
Bu ameliyatlardan sonra, hastaların birçoğunda ruhsal değişiklikler görülüyor. Üzerinde durmamak gerekiyor. Bunlar tedavi edilmeseler bile, bir süre sonra, kendiliğinden kayboluyor.
İşe dönüş zamanı; iyileşme durumuna, işin niteliğine, doktorun yapacağı tetkiklere göre değişiyor. Stresli ya da bedensel ağır işte çalışanların iş değiştirmeleri gerekiyor.
Ameliyattan sonra hastalar, ilk bir ay seksten uzak durmalı. Bu süre sonunda kişi, sekse hazır olup olmadığını kendisi anlayacaktır. Seks için rahat bir pozisyon seçilmeli, göğsün üzerine yük binmemeli ve solunum zorlaşmamalı. Evlilik dışı ilişkiler, başta heyecan faktörü olmak üzere, birçok yönden risk yüklüdür.
Ameliyattan sonra ortaya çıkan uyku bozuklukları, yorgunluklar, alınganlık ve aşırı duygusallık bir süre sonra geçecektir. Kısa bir süre sonra hepsi iz kalmadan kaybolacak ve kişi normal kişiliğine dönecektir.
Yapacağınız egzersizlerde olabildiğince çok kas grubunu çalışmaya katılmasını sağlayın. Haftada 4-6 antrenman yeterlidir. En iyisi bir gün çalışmak bir gün dinlenmektir. Unutmayalım ki, hareketli yaşam yıllara yaşam, yaşama yıllar katar.
Göğüsteki ameliyat izi tümüyle silinmiyor. Bunu dert etmeyin.