Güncelleme Tarihi:
Yörük şivesiyle, “Gördün mü abla burası dünyanın birinci longozu” diye bir cümle kurmasa, Pembe Panter’in müfettiş Clouseau’su çizgiden gerçeğe dönüşmüş, karşımda duruyor sanacaktım. Aslında o da bir tür müfettiş sayılır. Yılmaz Sütçü (47), dünyanın en büyük dört longozu arasındaki Karasu Acarlar Longozu’nun bekçisi ama ilkokul mezunu olmasına rağmen, longozdaki 2 bin 300 çeşit bitki çeşitliliğini takır takır anlatacak kadar botanikçi, suyun içinde yaşayan canlıların evrimleşme sürecini bilecek kadar biyolog. Bu kadarla da kalsa iyi. Longoza, termik santral kurulması düşünüldüğünde, halkı örgütleyip isyan çıkaracak ve santralcileri arkalarına bakmadan kaçırtacak kadar da aktivist bir çevreci. TURÇEK (Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu) Başkanı Doç. Dr. Barboros Gönençgil, “Yılmaz, Acarlar longozu için bir kazançtır” diyor.
YILLARCA BİZ LONGOZA LONGOZ BİZE BAKTI
Viyana’da, kendi tabiriyle yıllarca ‘gavurun pisliğini’ temizleyip öyle dönmüş memleketi Karasu’ya Yılmaz. Orada kazandığı paraları, longozun yakınında bir lokanta açmaya harcamış: “Abla, su kenarı her zaman hayattır. Bir yerde su varsa orası mutlaka canlanır” diyor. Yani aslında cin gibi akıllı, uyanık Türk’lerden. “Peki longoz nedir biliyor muydun?” diye sorduğumda, “Vallahi abla, burada balık tuttum, yüzdüm, çocukluğum geçti ama biz buraya hep göl derdik. Longoz bize bakıyordu, biz longoza bakıyorduk. Halbuki dünyaya hitap eden bir şeymiş haberimiz yok” diyor. Sonra da, yıllarca longozlar hakkında çalışmış bir akademisyenin asla anlatamayacağı yalınlıkta başlıyor anlatmaya; “Uçanı, yerde yürüyeni, sürüneni, ne ararsan burada. Hollandılar, Türkiye üzerinden göç yapan bir kaz türünü Hollanda üzerinden uçurabilmek için 25 yıl uğraşmışlar. Bizde hükümetler yamuğu baştan yapmış. Kuşların konduğu ağaçları köylüye, “Kes, yakacak yap” demişler. Daha beş-altı yıldır buralar koruma altında. Şu nilüferleri görüyor musun bak, yaprakları oksijeni alır, saplarındaki gözenekler vasıtasıyla göl tabanındaki köklere iletir. Bahar geldiğinde, Allah bir de bu yapraklara allı morlu beyazlı çiçekler konduruverir.”
Yılmaz’ı bıraksanız, suyun içindeki her bir nilüferin sapının uzunluğu anlatacak neredeyse. “Bu kadar bilgiyi nasıl, kimden öğrendin?” diye sorduğumda, adres olarak TURÇEK Başkanı Barboros Gönençgil’i gösteriyor: “84 ülkeden buraya çevre uzmanı getirdi. ‘Burayı tanıtacağız, sen de bize yardım olacaksın’ dedi. Onlar anlattı, biz dinledik. Onların bilmediği şeyleri de biz onlara söyledik. Anlattıklarını kafadaki not defterime yazdım.”
Yılmaz, o günden sonra Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğinden tutun, valililere, kaymakamlara ve Viyana’da öğrendiği Almancasıyla longoza gelen turistlere rehberlik yapıyor. Yılmaz’ı en kızdıran şey, longozda yetişen ve ilaç sanayiinin önemli bir hammaddesi olan zambak soğanlarını çalan hırsızlar. Hırsızlar, soğanları söküp Hollanda’ya gönderiyorlarmış. Sıradan bir köylünün ağzından duymayı beklemediğiniz cümleler dökülüyor ağzından; “Endemik yapıyı bozuyorlar. Endemik yapı bozulunca benim de kafam bozuluyor. Köylüler longozdan mongozdan anlamaz. Onlara kalsa burayı kurutur fasulye, mısır ekerler. Ben de ilkokulu yumurtayla geçtim sayılır ama üç beş kilo fasulye için, böyle güzelliğin içine edilmeyeceğini bilirim. Fasulyeyi bulursun ama longozu bulamazsın.”