OluÅŸturulma Tarihi: Mart 09, 2003 00:00
Asmalı Konak dizisinin öyküsünü yazan Meral Okay, 10 yıl önce kaybettiÄŸi sevgilisi Yaman Okay'ın eÅŸi olmayı hiç bırakmamış.Bir kadın var, bu aralar acayip popüler. Asmalı Konak'ın Meral Okay'ı. Tevazu göstersin göstermesin, kabul etsin etmesin, o yaptı iÅŸte! Öykü onun. Onun çocukluÄŸundan, onun anılarından, onun duyarlılığından, onun damarlarından fışkırdı. Tabii ki, ekip çalışmasının önemi var ama sorarım size kaç tane böyle öykü var? Son derece canlı, diri, komik biri Meral Okay. Her ÅŸeye, herkese yetiÅŸiyor. Resmen muhtar gibi, herkesi tanıyor. 10 parmağında 12 marifet (Peki o zaman: 1-Åžarkı sözü yazarlığı. 2-Sezen Aksu arkadaÅŸlığı. 3-Albüm prodüktörlüğü. 4-Konser organizasyonu. 5-Dizi oyunculuÄŸu, yapımcılığı. 6-ANS'de yöneticilik. 7-Yayınevi idaresi. 8-Restoran-bar iÅŸletmeciliÄŸi. 9-Darda Kalanlara Acil Yardım Kolu BaÅŸkanlığı. 10-Asmalı Konak öykü yazarlığı. 11-PR danışmanlığı. 12-Meral Okay'ı idare etmek!) ama bu kadınla konuÅŸtuÄŸunuzda anlıyorsunuz ki, 10 yıl önce kaybettiÄŸi sevgilisi Yaman Okay'ın eÅŸi olmayı da hiçbir zaman bırakmamış. Bu, böyle bir röportaj. Meral Okay'ın içindeki yüzü. Herkes tarafından görülmeyen yüzü. DiÄŸer yüzleri kadar bu yüzü de güzel...Biz sizi kendini gizleyen, önde olmaktan hoÅŸlanmayan biri olarak tanıyorduk. Åžimdi gündemin göbeÄŸindesiniz. Bu durum hayatınızı zorlaÅŸtırmıyor mu?- Mevcut durumu ciddiye almadığım için hayır! An'a iliÅŸkin bir ÅŸey bu. Asmalı Konak biter, 2 ay sonra kimse beni hatırlamaz. ‘‘Ah keÅŸke bitirmeseydiniz! Şöyle olsaydı, böyle olsaydı’’ derler ama bir süre sonra herkes kendi hayatına geri döner. Seyirci yeni meraklara, tutkulara yelken açar, ben de kendi iÅŸime bakarım... Böyle ÅŸeylere takılıp kalmak saÄŸlıklı deÄŸil yani. Åžizofrenik, ÅŸizofrenik!Ä°yi de hayatınız boyunca hiç bu kadar popüler olmadınız!- Olmadım ama bunu bana atfedilen bir popülerlik olarak algılamıyorum. Allah’tan! Akıl saÄŸlığı tam da böyle zamanlar için lazım! Evet, Asmalı Konak iyi bir hikaye. Ama iyi bir hikaye, yola çıkmak için iyi bir neden, o kadar. Sadece benim öykümle olacak iÅŸ deÄŸil yani. Oradaki oyuncular, yönetmen, teknik ekip, yapım...‘‘Bu bir ekip çalışması. Ä°ltifatları üzerime alamam!’’ sendromu. Mu?- O kadar da vasati bir sınırlandırma içinde tutmuyorum kendimi. Ama o saydığım ÅŸeylerin her birinin kendi içinde deÄŸeri ve önemi var. Ben de o deÄŸerli ve önemlilerden bir tanesiyim. Yeganesi deÄŸil...EKSÄ°KLÄ°K DEĞİL GÖÇÜKPeki bütün bu gürültü patırtı içinde özlediÄŸiniz ve eksikliÄŸini duyduÄŸunuz bir ÅŸey... Var mı?- Olmaz mı? ‘‘Bugün kendimi iyi hissediyorum, ÅŸahane bir ÅŸey yaÅŸadım!’’ ya da ‘‘Kafam karışık, canım da sıkkın!’’ diyebileceÄŸim nefes yok hayatımda... Bazen bir filme gidersin ya, paylaÅŸmak istersin ya da yolda bir ÅŸey gözüne çarpar, o anı daha da abartarak seni çok iyi tanıyan, bir zamanlar senin ‘‘müşterin’’ olmuÅŸ birine anlatmak istersin. Ä°nsanların ‘‘sadık müşterileri’’ vardır ya evde, herkes vazgeçse de satın almaya devam edecek birileri. Kocan, karın, sevgilin... Bazen uzun uzadıya anlatmadan, göz göze geldiÄŸinde bile ne hissettiÄŸini anlayacak... Bende o yok. Eksiklikten öte bir göçük bu... Toprak kaybı gibi bir ÅŸey yaÅŸadım. Yaman'ı kaybettim 10 yıl önce. O zamandan beri de aÅŸağıya doÄŸru inen bir boÅŸluk var içimde...Zamanla dolmuyor mu o toprak?- Hayır, o göçükle yaÅŸamayı öğreniyorsun...Nasıl öğreniyorsun?- Bazen tevekküle sığınıyorsun. ‘‘Hayat, böyle bir ÅŸeydi zaten’’ diyorsun. 93'te bütün hayata bakışım deÄŸiÅŸti. Hayat ritmim, ÅŸeklim... Ve tabii önceliklerim... 10 yıl evvel beni sinirlendiren, öfkelendiren veya coÅŸkulara sevk eden ÅŸeylerin yerini baÅŸka ÅŸeyler aldı... Daha az öfke duyuyorum, küçük ÅŸeylere daha çok seviniyorum. Yaman'ın kaybıyla birlikte hayatın çok kısa ve hafif bir ÅŸey olduÄŸunu fark ettim... Ölüme koÅŸan birine eÅŸlik edince pek çok ÅŸey öğreniyorsun. O gidecek, engel olamıyorsun, durduramıyorsun. Ne tıpla, ne aÅŸkla ne duayla. Bir anlaÅŸma var sanki. Ve sen tanıksın...Ne kadar sürdü bu tanıklık?- Ä°ki ay. Saniye saniye. An an... O gidiÅŸin süratine, onu yaÅŸayan insanın paniÄŸine, korkularına, acısına, öfkesine, hepsine tanıklık ediyorsun... Elin deÄŸiyor ölüme. Bunları yaÅŸadıktan sonra da korku diye bir ÅŸey kalmıyor. Gereksiz ciddiyetler gülünç oluyor. Evet, durmaksızın çalışıyorsun, o boÅŸluÄŸu baÅŸka ÅŸeylerle doldurmaya, iÅŸini iyi yapmaya uÄŸraşıyorsun ama... Genel geçer ÅŸeylere çok da prim vermiyorsun.SorumluluÄŸu daha fazla baÅŸka türlü bir aile hayatınız olsaydı, yani Yaman Okay hayatta olsaydı, yine bu yaptıklarınızın hepsini yapabilir miydiniz?- Onunla beraberken de tek iÅŸ yapmadım. En az iki iÅŸ. ‘‘Bunu da yaparsam kendime ayıracağım vakitten çalarım’’ duygum hiç olmadı. O iÅŸ de olsun, bu iÅŸ de... Yaman olsaydı da deÄŸiÅŸen bir ÅŸey olmazdı yani.Birden fazlasının sebebi ne? Bir tane iÅŸ kesmiyor mu sizi? - Yaptıklarımı iÅŸ olarak algılamıyorum galiba... Hep arkadaÅŸlarımla dostlarımla çalıştım ben. Güle oynaya. Ortaya çıkanlara da o insanlarla çıkılan yolculuklar olarak baktım.Saysanıza bir ÅŸu iÅŸleri...- Ä°ÅŸte Asmalı Konak. Ucundan kıyısından oyunculuk. Åžimdi ANS'deki dramaların sorumluluÄŸu. Sonra yayınevi: Om. Tabii hiçbir zaman hayatımdan eksilmeyecek olan Sezen Aksu... Her hal ve ÅŸartta devam eden bir birliktelik. Sadece birlikte ÅŸarkı sözü yazmak deÄŸil, beraber bir ÅŸeylerin üretiminde olmak; bazen ÅŸarkı sözü, bazen bir konser akışı, bazen de konsept çalışması. Zamana baÄŸlı olmadan, iki arada bir derede yan yana gelip bir ÅŸeyler çatabiliyoruz. Hem iÅŸ hem duygusal anlamda... Mesela geçen hafta Yaman'ı kaybediÅŸimin 10. yılıydı. Sabah mezarlığa gitmek üzere evde bir başıma hazırlanıyorum. Gazetede bir yazı okudum dağıldım.. En zoru bir ölüye aşık kalmak. Sanırım aÄŸlamaya da baÅŸladım. O ara galiba Sezen'le konuÅŸtum. ‘‘Yola çıksana artık sen’’ dedi. 4 dakika sonra Etiler'de buldu beni. Mezarlığa gittik, Yaman'la sohbet ettik... Sonra hop birden deÄŸiÅŸtik: ‘‘Hadi yeter! NiÅŸantaşı'na gidelim.’’ Sadece birer salata diye baÅŸlarsın ya, aynen öyle, Zanzibar'da her ÅŸey yenildi, 2 ÅŸiÅŸe de ÅŸarap içildi. Kesmedi! Bir sonraki kare: Reasürans'taki ayakkabıcılar talan ediliyor. Ben 2 çift, Sezen 4 çift pabuçla eve döndük!Yaman Okay size uzaklarda bir yerde yaşıyor gibi mi geliyor?- Hayır. Ama toprağın altındaymış gibi de gelmiyor. Daha rasyonel bir yerde. Herhalde bir yerlerde karşılaşırız diye umut ediyorum. KarşılaÅŸmazsak büyük haksızlık!Yeniden buluÅŸma fanteziniz var mı?- Belli bir ÅŸey yok. MahÅŸer hayallerim filan! Ama Yaman'ı kaybettikten sonra ara ara sürprizler yaÅŸadım...Nasıl yani?- Türkbükü'nde evimiz vardı. Yaman'dan sonra o evde olmak canımı yaktı, evi bıraktım. Oysa ne anılarımız vardı... Shipahoy'un iskelesi mesela, sıcaktan bunalıp pikeyi yastığı kapıp, uyuduÄŸumuz yerdi... Yıllar sonra arkadaÅŸlarımla yeniden gittim Türkbükü'ne, tekneyi de o iskeleye baÄŸlamışlar. ‘‘Ne ömürler geçti burada, ÅŸu oldu, bu oldu’’ diye düşünmeye baÅŸladım kendi kendime. GüneÅŸ batmış, ay da var hafif, ÅŸahane bir akÅŸamüstü. Birden Yaman'la benim en sevdiÄŸimiz ÅŸarkı çalmaya baÅŸlamasın mı? Åžaka gibi. Berlin sokaklarında kulağımızda wallkman'lerle dinlediÄŸimiz ÅŸarkı. Öyle her an radyoda çalan bir ÅŸey de deÄŸil. Eleni Krayaundru'dan bir vals. Böyle küçük selamlaÅŸmalarımız oluyor. Ara ara hissederim onun elektriÄŸini. Buradan Yaman geçti derim. Kendimi çok sıkışmış, bunalmış hissettiÄŸim anlarda bir rüzgar eser ve ben bilirim.En çok neyi özlüyorsunuz? Yaman Okay'dan kalan kareler yani...- Bir sürü kare var. Ara ara onlar geliyor hard diskten. Ä°nsan çağırıyor. Gerçi çağırmayınca da geliyor! Çok heyecanlandıran bir ÅŸey gördüğümde, dinlediÄŸimde, izlediÄŸimde ‘‘KeÅŸke burada olsaydı ve bunu paylaÅŸsaydık’’ diyorum. ‘‘O bundan mahrum kaldı!’’ Ä°lk zamanlar güzel bir gün batımı bile sinirime dokunuyordu: ‘‘O bunu kaçırıyor!’’ Sonra tabii normalleÅŸiyorsun, zaman içinde kendi ritmini ve yolunu buluyorsun. Yalnızlığınla baÅŸ etmeyi ve onun etrafına kenar süsleri koymayı öğreniyorsun. En önemlisi zaman içinde kendini hafifletmeyi öğreniyorsun. Temel anahtar bu: Kendini hafifletmek! O zaman kendi yolculuÄŸunda daha hızlı yol alır hale geliyorsun... ‘‘Komik kadın maskesi’’nin ardındaki kadının, duyarlığının sınırı nereye kadar gidiyor?- Bilmiyorum ki. Ä°nsan kendi sınırlarını bilebilir mi? Ayağına bir gün bir olay, bir felaket, bir acı yuvarlanıyor ve sen ayakta durmaya çalışıyorsun. Çok mu hüzünlü konuÅŸtum! Ben hüzünden sıkılırım aslında, en çok da kendi hüznümden...Bunu nasıl beceriyorsunuz. Küt diye baÅŸka bir ruh haline geçebilmek...- Çok sıkıcısın Meral diyerek! Patetik pozisyonlar fenadır. Ne ben böyle bir ÅŸey yaÅŸamak isterim ne de etrafımdaki insanlara yaÅŸatmak. BaÅŸkaları için de ağır yükler bunlar.MESELE HAFÄ°FLEYEBÄ°LMEKPeki ÅŸu an yaptığınız nedir? BoÅŸluÄŸu doldurmak için oyalanmak mı yoksa hayatı biraz daha anlamlı kılabilmek için eÄŸlenmek mi?- Çok çalışarak tabii ki bir boÅŸluluÄŸu doldurabiliyorsun. Ãœstelik yaptığın iÅŸle birlikte sen de zenginleÅŸiyorsun. O anlamda ÅŸanslı hissederim kendimi. Tamam bir sürü iÅŸ yapıyormuÅŸum gibi dururum ama o iÅŸler sayesinde bir sürü yeni arkadaşım, dostum olur benim.Sanatçı birinin aynı zamanda organizasyon ve yöneticilik yapması ne kadar ıstırap verici?- Önce kendini sanatçı olarak görmeyerek hafifletiyorsun meseleyi! Ben sanatçı filan deÄŸilim. Bir öykü yazdım o kadar. O öykünün de kendi içinde bir matematiÄŸi var. Kurgu yani, belgesel deÄŸil. Peki öykünün içine kendi hayatımdan kaçaklar olmuyor mu? Oluyor. Ama sadece beni iyi tanıyanların yakalayabileceÄŸi kaçaklar onlar. Bazı isimler, bazı espriler. Zaten bu iÅŸi yapmanın benim için en lezzetli tarafı bu: YaÅŸarken canımı acıtan bir ÅŸeyi yazarak çok hafif bir hale çevirebiliyorum. Onunla dalga geçebiliyorum. BeÅŸ yıl evvel canımı sıkan bir ÅŸey, bugün yazarken fark ediyorum ki, bir sızıntı halinde gelmiÅŸ oraya. Benim dahlimle deÄŸil. KendiliÄŸinden. Yarattığım kahraman öyle bir laf söylüyor ki, o yaÅŸanan ÅŸeyin üzerine geçiyorum. Zaman geçmiÅŸ, duyarlılıkların dereceleri deÄŸiÅŸmiÅŸ, ısı düşmüş, ÅŸimdi artık o, benim cebimde tuttuÄŸum bir bilye. Çıkarıp oynayabilir hale geliyorum. O yüzden kendimi ÅŸanslı hissediyorum. Bütün bunları yapamayan, yaralarını delik deÅŸik halde içinde taşıyan, ha babam dönüp dönüp göğsünü açıp yarasına bakan bir sürü insan tanıyorum ben. ÇoÄŸunlukla kadınlar. Allah’tan böyle bir iÅŸim var diyorum. Akıl saÄŸlığımı koruyor. Rehabilite edici bir tarafı da var... AllahaÅŸkına sizin ne kompleksiniz var? Altından kalkamadığınız, kıvıramadığınız, baÅŸ edemediÄŸiniz...- YaÅŸamak! Hayat denilen ÅŸeye sahip çıktığımızı sanarak, fena halde yanılarak, bizim dışımızda geliÅŸen pek çok faktörle baÅŸ etmeye çalışarak yaÅŸamak... BaÅŸ ettiÄŸimi söyleyemem!Ama bunu pekala beceriyorsunuz.- Mu acaba? Hayat, Yaman'la benim yapamadığımız çocuÄŸun adıydıBir öykü yazarken tabii ki insanın kendi hayatından sızıntılar oluyor. Seymen'le Bahar'ın çocuÄŸu oldu mesela. Adı Hayat. Hayat, Yaman'la benim çok istediÄŸimiz halde yapamadığımız bebeÄŸin adı. Biz o çocuÄŸu yapamadık ama Seymen'le Bahar yaptı. Yani öykü yazmanın rehabilite edici bir tarafı var, ‘Bari bu çocuÄŸun adı Hayat olsun’’ diyorum. Yaram biraz daha kapanıyor...SEZEN HAYATIMIZA SÄ°RAYET EDÄ°NCEYaman'ı kaybettikten sonra Sezen inanılmaz bir ÅŸey yaptı. Bilmeden yapmaz öyle ÅŸeyleri. Bir insanın hayatına öyle müdahale etmez. Önüme müthiÅŸ bir iÅŸ yükü koydu. Yani bütün o acılı dönemin içine Sezen sirayet etti. ‘‘Deli Kızın Türküsü’’ albümü hazırlanıyordu, profesyonel olarak çalışmak istediÄŸini söyledi. Bir taraftan albümün prodüksiyonunu yapmamı istiyor, bir taraftan birlikte ÅŸarkılar yazıyoruz, repertuvar çalışıyoruz, müzisyenlerin geliÅŸi gidiÅŸi, konserlerin organize ediliÅŸi... Of yani. Uyumaya bile vaktim olmuyordu. Uykumun ortasında bile uyandırıp ‘‘Hadi üç saat uyudun, kalk artık çalışalım’’ diyordu. Öyle bir süreç yaÅŸadık...Â
button