En küçük Ceylan

Güncelleme Tarihi:

En küçük Ceylan
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 2011 00:00

Nuri Bilge Ceylan; ‘Mayıs Sıkıntısı’nda ana-babasını, ‘Uzak’ta yeğeni Mehmet Emin Toprak’ı oynattı. Ablası Emine Ceylan fotoğrafçı. Eşi Ebru Ceylan’la da ‘İklimler’de karşılıklı başrol oynadı. Cannes’da ‘En İyi Yönetmen’ seçildiği ‘Üç Maymun’ ve ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’nın senaryo yazım ekibinde de eşi Ebru Ceylan (35) vardı. Çiftin oğulları Ayaz (6) da sanata bulaştı, annesinin ilk fotoğraf sergisine ilham ve poz verdi.

Haberin Devamı

- Serginin adı epey dikkat çekici: ‘Dünya İçimde Karanlık Oyunlar Oynuyor Anne!’ Nereden aklınıza geldi?
- Yaklaşık bir yıl önce, oğlumun söylediği ve bende şok etkisi yaratan bu laftan yola çıktım. Ayaz’ın dışa dönük ve neşeli bir çocuk olduğunu bilsem de, bir anne olarak bu cümleyi ve Ayaz’ı çaktırmadan incelemeye aldım. Bu süreçte, bir çocuğun iç dünyası üzerine düşünürken Ayaz’ın lafının güzel bir sergi konusu olabileceği fikri doğdu.
- Annesine böyle bir ilham verdiğinin farkında mı Ayaz?
- Farkında ve bu durumu çok seviyor. Çekerken de sürekli soruyor, neden bu fotoğraflar çekiliyor diye. Hatıra fotoğrafı dışında bir şey olduğunu biliyor.
- Neden kendi oğlunuz? Başka bir çocuk olamaz mıydı?
- Elimin altında rahatça çalışabileceğim, iyi tanıdığım bir çocuk varken başka bir çocuğa gerek duymadım.
- Ailedeki sanatçı işbirliklerine şimdi oğlunuz da dahil oldu. Nasıldı birlikte çalışmak?
- Doğduğundan beri hem evde hem de dışarıda fotoğraflarını çektiğimiz için buna alışık. Çok yadırgamadı ama bazen onu soktuğum pozisyonlardan sıkıldı. Bunu da istediği bir oyuncağı almak ya da alışveriş merkezine götürmek gibi küçük rüşvetlerle hallettim.
- Kendi oğlunuzla çalışmanın belli avantajları ve dezavantajları var mı?
- Kolay iletişim kurmak bir avantaj. Ayrıca Ayaz’ın yüz ifadesini beğeniyorum. Sadece anne olduğum için değil, sinema açısından baktığımda da ciddi durabiliyor ve sevdiğim bir anlamı yakabiliyorum. Yüz hatları Bilge’yi andırıyor. Aslında karakteri de birçok yönden ona benziyor. Dezavantaj olarak da aklımdan küçücük de olsa şöyle bir şey geçmedi değil: Bu lafı oğlumun söylediğini duyanların onun depresif bir ruh halinde olduğunu düşünmesi.
- Ayaz filmlerinizi hiç seyretti mi?
- Seyretmiyor ama babasını televizyonlarda görüyor. Film yönetmeni olduğunu biliyor, daha da fazlasını bilmiyor.
- Peki baba nasıl karşıladı böyle ana-oğul çalışmanıza?
- Bilge’ye çok cazip geldi. Çünkü çok içinde olduğum ve üzerine düşündüğüm bir konuydu. İyi de bildiğim bir konu olduğu için çok destekledi, bana uygun ve makul buldu. Ama zaten Bilge ben ne yaparsam yapayım destekler. Sanatsal hissiyatıma inanır. Ben de onunkine...

Haberin Devamı

KEŞKE YETENEĞİM OLSA

Haberin Devamı

- Ayaz’ın sergiye tepkisi nasıldı?
- “Bu fotoğraflardan sergi yapacağım, herkes seni tebrik edecek” deyince sevindi. Kendiminkilerden yola çıkarak Ayaz’ın kafasındakileri kurguladım. Anlattığı hikâyelerden, gördüğü rüyalardan etkilenip üzerine kurmaca imajlar ürettim.
- Sergiyle eşzamanlı çıkacak kitaptan da söz edelim biraz...
- Norgunk Yayınları’ndan bir fotoğraf albümü. Teknik bilgiler var, fotoğraflar ‘fine art’ denilen, suluboya kâğıdına benzer özel bir kâğıda basıldı. En önemlisi yazar ve çizer Tuncer Erdem’in önsöz yazması. Önsöz yazmasını rica ettiğimde, sağ olsun beni kırmadı. Çizgileri de çok sinematografik, kare kare çekerseniz film olur. Keşke yeteneğim olsa! İleride onunla bir şey çekmeyi çok isterim.
- Günün birinde ‘Bir Ebru Ceylan filmi’ izleme fırsatımız olacak mı?
- Uzun metrajlı film çekme ihtimalim çok az. Biraz sebat eksikliği çeken biriyim, sinema uzun vadeli bir uğraş olduğu için sabır gerektiriyor. Sinirlerin sağlam, insan ilişkilerin güçlü olmalı. Bu konularda biraz zayıfım, yalnız yapabildiğim işlerde daha mutlu oluyorum. Sinemayla ilgili fikirlerimi de Bilge için kullanıyorum.

Haberin Devamı

MAKİNEM BENDE  MUCİZE ETKİSİ YARATTI

Bir dayım vardı, küçüklüğümden itibaren fotoğraflarımı çeken... Herhalde ondan bana geçti bu merak. İlk makinemi gayet iyi hatırlıyorum çünkü zor elde ettiğim bir şeydi, bende bir mucize etkisi yaratmıştı. Liseye yeni başlamıştım, ilk çektiğim fotoğrafı da hatırlıyorum, bir cami. Her çektiğim çok değerli geliyordu bana. Artık böyle değil. Neyin değerli geldiğini daha iyi bildiğim için artık onları çekiyorum. Kolay ifade edilebilir olmayan şeyler. Anlaşılabilir ya da anlatılabilir değil, hissedilebilir olanlar. İçgüdüsel olarak anlamlı gelen her şey daha değerli geliyor. Dağ, tepe, taş ya da bir yüz...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!