Güncelleme Tarihi:
Geçen gece televizyonun karşısında her zamanki gibi zapping yaparken, baktım kanalların birinde kıyamet kopuyor. Bangır bangır müzik, havai fişekler atılıyor, bu arada ellerinde meşalelerle mayolu genç kızlar geçiyorlar, hemen arkalarından da yine ellerinde meşalelerle don paça delikanlılar. ‘‘Gençlik ve Spor Bayramı falan da değil, ne oluyor’’ derken, anladım ki neredeyse haftada bir yapılan güzellik yarışmalarından birine denk gelmişim.
Güzellik yarışması diyorum, ama daha çok Camel Trophy'yi andırıyor. Kızlar acınacak durumdalar. Merdivenlerden iniyorlar, çıkıyorlar, köprülerden geçiyorlar, havuzun kenarındaki yirmi santimlik bantta yürümeye çalışıyorlar, bu arada ellerinde alev alev meşaleler, bir telaş bir kıyamet. Bütün bunları yaparken de güzel ve sevimli görünmek zorundalar. Kendilerine bir sürü şey tembih edilmiş belli; devamlı gülümsenecek, başları dik, omuzlar geride, göğüs dışarıda, karın içeride, popo dışarıda olacak, yürürken sağ ayak sol ayağın, sol ayak sağ ayağın önüne konulacak. Bunların hepsini bir anda yapabilmek mümkün mü? Hem de elinizde meşaleyle merdiven çıkarken.
Ben üşenmedim denedim, elime viledanın sopasını aldım, apartmanın merdivenine çıktım. Daha dördüncü basamakta pes ettim. Önce karnımı saldım, sonra omuzlarımı. Oh! ne rahatmış. Yarışmalara girecek yaşı geçtiğim için halime şükrettim. ‘‘Yaşın geçmese ne olacak, girmek zorunda değilsin ki’’ diyeceksiniz şimdi. Öyle demeyin. Siz hiç bu yarışmalara kendi arzusuyla katılan birini duydunuz mu? Hepsinin fotoğrafını ya ailesi ya da arkadaşları kendilerinden habersiz yollamışlartır yarışma ön jürisine.
Kızlara kuşbakışı
Neyse merdivendeki hezimetten sonra tekrar televizyonun karşısına döndüğümde Bedri Baykam'la Enrico Masias arası bir adam şarkı söylüyordu. Sonradan adının Leo Sayer olduğunu öğrendim. Adamın daha önce ne adını duymuştum ne de sanını. Kendisini tanıyan, şarkılarını bilen seven varsa özür dilerim, ben pek tadına varamadım.
Leo Bey'den sonra kızlar ikinci geçişlerine başladılar, bu sefer elleri boş. Mayoların üzerine loğusa sabahlığı gibi bir şey giymişler. Hepsinin saçları kuş yuvası gibi, tepelerine de tüy dikmişler.
Sıra geldi jüri üyelerini tanımaya. Yarışmanın sunucusu tek tek tanıtıyor. Işılay Saygın da var jüride. Kim bilir kızlara ne kızmıştır. Bir kere gecenin o saatinde bir aile kızının otelde ne işi var? Üstelik baldır bacak meydanda.
Bu arada dikkatimi çeken bir şey var. Kamera, ısrarla kızları tepeden kuşbakışı çekiyor. Önce nedenini anlayamadım sonra da düşündüm ve şuna karar verdim: Şimdi bu kızların biri kraliçe seçilecek. Kız önden, arkadan, yandan güzel de tepeden güzel mi bakalım? Öyle ya 8. kattaki evinizin balkonunda oturuyorsunuz, aşağıdan kraliçe geçiyor. Aaa! bir bakıyorsunuz ki kız tepeden bir şeye benzemiyor. ‘‘Hay seni kraliçe seçene’ demez misiniz? Güzel dediğin nereden bakarsan bak güzel olmalı.
Finalistler açıklanıyor
Ve sıra geldi yedi finalistin açıklanmasına. Kulisi gösteriyorlar, bir heyecan bir heyecan. Numarası okunan sahneye koşuyor. Yalnız ortada garip bir durum var. Kazananlar hüngür hüngür ğlıyor.Kaybedenler sevinçle birbirlerine sarılıyorlar. İfadelerine göre aralarında çok sıcak dostluklar oluşmuş, zaten önemli olan da buymuş, yarışma bahaneymiş, falan filan...
Bunlar kızların ağzından çıkanlar, gerçek duygularıysa eminim aynen şöyle: ‘‘Kahretsin hakkımı yediler’’, ‘‘Şike var bu yarışmada’’, ‘‘En güzel bendim aslında’’, ‘‘Jürideki kadınlar beni kıskandı’’, ‘‘Şunlara bak hepsinin bacakları yamuk’’.
Bu arada Mustafa Sandal'ı unuttum. İki geçiş arasında çıkıp dört şarkı söyledi. Dört tane olduğunu süreden çıkarıyorum, yoksa hep aynı şarkıyı söylüyor gibiydi.
Evet, nerede kalmıştık? Finalist kızlarda. Yarışmanın sunucusu Korhan Abay hepsiyle tek tek söyleşi yapıyor. Sorular çok kazık olduğu için kızlar zorlanmasınlar diye önceden kendilerine verilmiş herhalde. Cevapları ezberledikleri her hallerinden belliydi. Yalnız biri cevapların sırasını karıştırdı. ‘‘Hangi sporu yapıyorsunuz’’ sorusuna ‘‘Müzik dinliyorum’’ cevabını verdi.
Söyleşiden sonra kızlar merdivenlerden inerek sahneyi terk ediyorlar. Bu iniş çıkışlardan her biri 600 ila 800 gr. arasında kilo kaybetmiştir yarışma boyunca.
Jürinin işi zor
Kızlara şöyle bir baktım da jürinin işi zor. Hangisini seçerlerse seçsinler zevksiz damgasını yemeleri kaçınılmaz. Ben böyle düşünürken sahneye üç zenci kadın şarkıcı çıktı. Bunları zannediyorum kızların kıymetini anlayalım diye çıkardılar. Allah'ın hikmetinden sual olunmaz, onun için pek bir şey söylemeyeceğim, ama bunları bulup oraya getirene bir çift sözüm var. Kardeşim sen vakit geçirmeden git Çatalhöyük'teki kazılara katıl. Toprak altında kalmış şeyleri bulup çıkarmakta, senden daha becerikli ikinci bir adam olduğunu sanmıyorum bu memlekette. Bunu bu gece bütün cümle aleme ispat ettin, seni tebrik ederim.
Jüri dereceye girenleri belirlerken Korhan Abay kraliçeye verilecek hediyeleri sayıyor. Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın, televizyon, müzik seti, cep telefonu, bisiklet, oturma grubu, soba, yatak örtüsü, masa örtüsü, saat...
Büyük haksızlık var ortada. 90-60-90'san senden iyisi yok, al buzdolabını git. Yok belin biraz kalınsa ne çamaşır makinesi var sana ne masa örtüsü. Ayol, öteki zaten güzel, hali vakti yerinde bir koca bulur nasıl olsa, sen kaybedene ver şunları. Yok, her yerde olduğu gibi burada da adaletsizlik yapılacak illaki.
Ve ilk üç güzel açıklanıyor. Alkış, gözyaşı, taçlar, pelerinler, tahtlar, asalar, nedimeler. Bütün bu şatafata denk düşmesi açısından son padişah Vahdettin'in torunu takıyor güzellerden birinin tacını.Üçüncü güzelinkini Ali Kırca takıyor ve ‘Güzellik bir ayrıntıdır, önemli olan ruh ve kafa güzelliğidir’ gibi manalı bir konuşma yapıyor. Ali Kırca'nın zikri bu fikri de budur inşallah.
Bu arada üçüncü güzel çok ağlıyor. Sevinçten mi yoksa, birinci olamadığı için hırstan mı bu kadar ağlıyor bilemiyorum.Bir yarışmanın daha sonuna geldik. Ülkemiz yeni yeni haber spikerleri, sunucular kazandı. Vatana millete hayırlı olsun.