Güncelleme Tarihi:
Yeni albümün “Zaaf”la hayranlarının karşısına çıktın. Albümde kaç şarkın bulunuyor?
Albümde10 tane şarkı var. Bunların 5 tanesinin sözü ve müziği bana ait. Bu bir ekip işi. Tabii ki bir çok müzisyenin desteği var. Ayrıca bu kez Mustafa Ceceli ve kardeşimle birlikte çalıştım.
Kardeşinle birlikte çalışıyor olmak zor muydu?
Daha da zormuş meğer! Yabancıyla çalışırken istediklerinizi söylersiniz. Bazıları olumsuz da olsa sonradan değiştirilebilecek şeylerdir. O an için söyledikleriniz uygulanabilir. Ama birlikte çalıştığınız kişi kardeşiniz ya da ağabeyinizse o zaman çok daha fazla cevap verme ve inisiyatif kullanma yetkisine sahip olduğundan sizin de işiniz çok daha zor oluyor. Hani derler ya; “Akrabayla iş yapılmaz” diye. Gerçi haksızlık etmeyeyim; o kadar da kötü bir durum değil. Ama Berkay birazcık zor bir adam. İkimiz de aynı şartlarda yetiştiğimiz için benim de ondan fazla iyi bir yanım yok. Ben de zorum. İki zor bir arada kavga dövüş oluyor tabii! Fakat sonunda başarıyı yakalamak adına en güzel işi ortaya çıkarıyoruz.
Ortaya güzel ve yepyeni bir şey çıktı. Bu, insana ne hissettiriyor?
Aynı heyecan. Her seferinde sanki bir dahakinde yaşamayacakmışsın gibi hissediyorsun; ama her seferinde ilk defaymış gibi yaşıyorsun bu heyecanı.
Şarkılarında nelerden bahsediyorsun?
Bu çok hareketli bir albüm. Yaza girmeden ilkbahar döneminde yavaş yavaş ısıtsın diye bu döneme getirdik. Ama yazın çok dinleneceğine eminim. Bu albümde bir tane slow parça var. Benim slowlarımı çok seven dinleyicilerim için söylüyorum. O da hayatımda kendime yazdığım ilk şarkı. Adı “Çocuk”. Çocuk olmak üzerine yazıldı. Ben kendimi yazdım ama herkesin kendisini içinde bulabileceği bir şarkı. Yer yer bunun yankılarını görürüz zaten. Çok kalacak, dinlenecek bir şarkı. Benden sonrasında da kalacak, klasiklerde yerini bulacak romantik bir şarkı.
“Zaaf”ın hikayesi nedir?
Benim de hayatımda gönül işleri oluyor, herkeste olduğu gibi. Bu da o dönemde işlenmiş bir şarkı. Kişisel zaaflarımdan kaynaklanarak yaşadığım ilişki sonrasında çıkan bir şarkı. Birçok erkeğin duygularına tercüman olacak diye düşünüyorum. Genelde şarkılarım yazın özellikle erkeklerin işlerine çok yarar. Ya öpüştürürüm onları, ya barıştırırım; o yüzden benim şarkılarımı erkekler de çok sever. Herhalde bu harcadıkları ve kullandıkları şarkıların telifini alacak olsaydım haremim olurdu! Çok severler beni; “Ağabey şarkıların çok işe yaradı” diyorlar sokakta görünce. Belki öpüştürmeyecek ama barıştıracak. Artık gerisini de kendileri yapsınlar.
“Çilek” albümünden bu güne kadar Berksan kendine neler kattı?
Tabii zaman içinde sadece dış görünüşümüz değil, içimiz de olgunlaşıyor. Bu anlamda ben de kendimi daha iyi ifade eden bir adam oldum. Her şeyden önce “Çilek” dönemine döndüğümüz zaman görüntülerime, fotoğraflarıma bakıyorum, bir çocuk var yani. O dönemde bana ideal gelen her şeye şimdi bakıyorum; “Böyle süreçler atlatılmalıymış” diyorum. Hatta birkaç kare fotoğrafım var ki açıp gülüyorum kendime. O dönemle bu dönem arasındaki esas fark, o zamanki Berksan şöhret olmayı arzu eden bir adamdı. Şimdiki ise doğru düzgün sanat yapmayı arzu eden biri. Hepimizin ilk günlerde yaşadığı, aslında ne hissettiğimizi tam olarak anlamamamızdan kaynaklanan hepimizin yaşadığı çelişki bu.
Yeni albümün “Zaaf”la hayranlarının karşısına çıktın. Albümde kaç şarkın bulunuyor?
Albümde10 tane şarkı var. Bunların 5 tanesinin sözü ve müziği bana ait. Bu bir ekip işi. Tabii ki bir çok müzisyenin desteği var. Ayrıca bu kez Mustafa Ceceli ve kardeşimle birlikte çalıştım.
Kardeşinle birlikte çalışıyor olmak zor muydu?
Daha da zormuş meğer! Yabancıyla çalışırken istediklerinizi söylersiniz. Bazıları olumsuz da olsa sonradan değiştirilebilecek şeylerdir. O an için söyledikleriniz uygulanabilir. Ama birlikte çalıştığınız kişi kardeşiniz ya da ağabeyinizse o zaman çok daha fazla cevap verme ve inisiyatif kullanma yetkisine sahip olduğundan sizin de işiniz çok daha zor oluyor. Hani derler ya; “Akrabayla iş yapılmaz” diye. Gerçi haksızlık etmeyeyim; o kadar da kötü bir durum değil. Ama Berkay birazcık zor bir adam. İkimiz de aynı şartlarda yetiştiğimiz için benim de ondan fazla iyi bir yanım yok. Ben de zorum. İki zor bir arada kavga dövüş oluyor tabii! Fakat sonunda başarıyı yakalamak adına en güzel işi ortaya çıkarıyoruz.
Ortaya güzel ve yepyeni bir şey çıktı. Bu, insana ne hissettiriyor?
Aynı heyecan. Her seferinde sanki bir dahakinde yaşamayacakmışsın gibi hissediyorsun; ama her seferinde ilk defaymış gibi yaşıyorsun bu heyecanı.
Şarkılarında nelerden bahsediyorsun?
Bu çok hareketli bir albüm. Yaza girmeden ilkbahar döneminde yavaş yavaş ısıtsın diye bu döneme getirdik. Ama yazın çok dinleneceğine eminim. Bu albümde bir tane slow parça var. Benim slowlarımı çok seven dinleyicilerim için söylüyorum. O da hayatımda kendime yazdığım ilk şarkı. Adı “Çocuk”. Çocuk olmak üzerine yazıldı. Ben kendimi yazdım ama herkesin kendisini içinde bulabileceği bir şarkı. Yer yer bunun yankılarını görürüz zaten. Çok kalacak, dinlenecek bir şarkı. Benden sonrasında da kalacak, klasiklerde yerini bulacak romantik bir şarkı.
“Zaaf”ın hikayesi nedir?
Benim de hayatımda gönül işleri oluyor, herkeste olduğu gibi. Bu da o dönemde işlenmiş bir şarkı. Kişisel zaaflarımdan kaynaklanarak yaşadığım ilişki sonrasında çıkan bir şarkı. Birçok erkeğin duygularına tercüman olacak diye düşünüyorum. Genelde şarkılarım yazın özellikle erkeklerin işlerine çok yarar. Ya öpüştürürüm onları, ya barıştırırım; o yüzden benim şarkılarımı erkekler de çok sever. Herhalde bu harcadıkları ve kullandıkları şarkıların telifini alacak olsaydım haremim olurdu! Çok severler beni; “Ağabey şarkıların çok işe yaradı” diyorlar sokakta görünce. Belki öpüştürmeyecek ama barıştıracak. Artık gerisini de kendileri yapsınlar.
“Çilek” albümünden bu güne kadar Berksan kendine neler kattı?
Tabii zaman içinde sadece dış görünüşümüz değil, içimiz de olgunlaşıyor. Bu anlamda ben de kendimi daha iyi ifade eden bir adam oldum. Her şeyden önce “Çilek” dönemine döndüğümüz zaman görüntülerime, fotoğraflarıma bakıyorum, bir çocuk var yani. O dönemde bana ideal gelen her şeye şimdi bakıyorum; “Böyle süreçler atlatılmalıymış” diyorum. Hatta birkaç kare fotoğrafım var ki açıp gülüyorum kendime. O dönemle bu dönem arasındaki esas fark, o zamanki Berksan şöhret olmayı arzu eden bir adamdı. Şimdiki ise doğru düzgün sanat yapmayı arzu eden biri. Hepimizin ilk günlerde yaşadığı, aslında ne hissettiğimizi tam olarak anlamamamızdan kaynaklanan hepimizin yaşadığı çelişki bu.
Peki, “Zaaf”tan önceki albümden bu yana neler yaptın?
Dizi filmi çektim, bolca konser verdim, müzik kariyerime daha büyük bir müzik firmasıyla devam etme kararı aldım. Ondan önceki iki projede her şeyi kendim üstlenmiştim. Ama müzik camiasının içinde bulunduğu sıkıntı içler acısı bir hal aldı. Müziğe değer veren gerçek yapımcılar çok az. Şu anda size iki, üç tane firma sayamam. Dolayısıyla bir çok şeyle ilgilenmek müziğe göstermem gereken enerjiyi çok bölmeye başladı. Benim olmayan, ilgilenmemem gereken işlerle ilgilenmek durumunda kalıyorum. Albümün dağıtımı, ulaşıp ulaşmadığı gibi konularla ilgilendim. Bu çok profesyonellik gerektiren bambaşka bir iş. Dolayısıyla ticaretten ziyade bunu başarmaktan keyif alan insanlarla yol almak özlemi vardı içimde. Onları giderdim. Bu yolları kat ettik hep beraber. Bundan sonrası da aynı şey. Her albümde aynı serüven. Aslında yeni şarkılar, yeni buluşmalar... Belki bu albümde yaptığımız şarkılar bizi daha uzağa götürecek. Sizi tanımayan, duymayan insanlara duyuracak. Her seferinde bir adım bir adım yürüyoruz.
Oynadığın dizi film çok fazla tutmadı.
Çok tutmadı değil de olaylıydı. Bir yaz projesiydi ve bütün açık yürekliliğimle söylüyorum; kanal diziye destek olmadı. Sadece benim değil bütün dizi ekibinin moralini bozdular. Arada anlatılamayacak, bahsi geçemeyecek çok şey var. Bu, kanalın aldığı bir karar değil. Yapımcı, oyuncular hatta ışık ekibinin de dahil olduğu ortak bir karardı. Bizden başka türde taleplerde bulunuldu. Bunu kabul etmediğimiz için diziye son verdik. En kötü halimizle ilk 10’un içindeydik. Yaz sezonunda 5’inci, 6’ncı sıradaydık. Aslında devam edecektik ama bu var olan krizin başlarıydı; o yüzden bazı ticari yaptırımlar uygulanmak istendi. Belki ben ve benim gibi arkadaşlar için çok sorun olmayacak şeylerdi. Ama bir dizi en az 80 kişilik bir ekipten oluşuyor ve çoğu günlük ücretle çalışıyor. Onların evine ekmek götürmesi, başka bir projeye geçmesi bizim var olan bir şeyi sürdürüp aylarca beklememizden çok daha önemli. Aslında biz kendimizden çok başkaları adına projeyi bitirdik ki; insanlar başka yerlerde ekmeklerini kazanabilsinler.
Daha önceden oyunculuk yapmış mıydın?
“Üç Tatlı Cadı”yla oyunculuk serüvenim başladı. Bunun sebebi Faruk Aksoy’dur. Onun dışında daha önce hiç yapmamıştım, hiç deneyimim yoktu. Daha sonra bir sinema filmi olan “Çılgın Dershane 2”, son olarak da “Servet Avcısı”…geldi. Şu anda var olan iki proje var. İkisinden birine belki yazın başlayabiliriz. Bunu ilk defa söylüyorum. Bir buçuk ay içerisinde bir romantik komedi ile tekrar izleyicilerle buluşmak üzere.
Oyunculuk tecrüben yokken, oyunculuk teklifi geldiğinde; “Ben yapamam” diye düşündün mü hiç?
Ben bunu her zaman düşünüyorum. Konserden önce bile; “Galiba yapamayacağım” diyorum. Dizlerimin bağı çözülüyor. Sinemada da öyle, dizide de öyle... Son saniyeye kadar düşünüyorum. Eğer düşünmezsem o cahil cesareti olur. O zaman; “Ben oldum” deyip kendini bir şey zannetmeye başlarsın ve her şeyi mahvedersin diye düşünüyorum. Her şeyin amatör ruhla yapılanının tadı ve lezzeti yerinde olur. Ayrıca bu şekilde yapılan daha da profesyonel olur. Çünkü kendimizi var olduğumuz yerin üzerinde görmek hem kendimize, hem de işimize zarar verir.
Dizide neler hissettin? Diğerlerinin yanında kendini yetersiz hissettiğin oldu mu?
Hiç hissetmedim. Hiç hissettirmediler. Hep değerli insanlarla birlikte çalıştık. Kaldı ki ben inanmasam, altından kalkamayacağımı düşünsem o zaman böyle bir işe kalkışmazdım. Bir de oyunculuğu sevdim. Her iş zor, adı üstünde iş. Kolay iş var mı? Ne kadar kolay olursa o kadar yorucu olur. Bugün bir masa başında oturup 24 saat çalışsan ve milyon dolar alsan dünyanın en zor işi olur. Hiçbir şey yapmadan oturmak kadar kötü bir şey yok bence. Ama bir şeyler yapıp o tatlı yorgunluğu yaşayıp elde etmek, aktif olmak insana hayat enerjisi veriyor. Oyunculukta da şöyle bir durum var; belki oyunculukta beklediğiniz süre, işe dahil olduğunuz süreden çok daha fazla. Hatta ben diyorum ki oyunculara bekledikleri için para veriyorlar, film de yanında hediyesi oluyor. Belki durum böyle ama en güzel yanı mükemmel bir dünyada yer alıyorsunuz. Yani fantastik bir dünyada oluyorsunuz. Zamanı geri alabileceğiniz bir dünyadasınız. Bir şeyi kötü yaptığınız zaman, en doğrusu yansıtılana kadar size müsaade ediliyor. Hayatta öyle değil. Burada yaptığınız hataları başa saramıyorsunuz. Oyunculuğun en güzel yanı o.
Dizi projelerin olduğunu söyledin. Yeni albümünde var. İkisini birden nasıl yürüteceksin?
Geçen yaz hiç sorun yaşamadım. Bu tarz projelere girdiğimde, sözleşmelerimde böyle müsamahalarda bulunuyorlar. Çünkü eğer konseriniz olursa ki genelde oluyor. Hafta sonları oluyor ve o zaman çekimlerim olmuyor. Diğer günler de çalışıyorum. Öncelikli işim şarkıcılık olduğu için ve ben şarkıcı, besteci olduğum için sahnede olmam çok önemli. Buna genelde müsaade ediyorlar. Özel bir sözleşme imzalıyorum.
Seni çok fazla göremiyoruz. Göz önünde olmamak özellikle senin tercihin mi?
Benim hayatım böyle. Çok normal yaşıyorum. Müziğim dışındaki her şeyimi çok normal yaşıyorum. Abartısız yaşadığım için bu bir özellik ve beni diğerlerinden ayırıyor. Kötü mü? Değil. Sokağa çıktığım zaman bütün aileler kucak açıyor bana, bu da bana gurur veriyor. Ben zannetmiyorum ki bir baba kızının odasından posterimi indirsin. Öyle tehlikeli bir durumum yok. Bu yıl çok sıkıldım. İki buçuk yıldır başka projelerde olup çok çalıştığım için kendime hiç zaman ayıramadım. Bu birkaç ay beni çok görebilirsiniz. Biraz eğlenmeye ihtiyacım var.
İş dışında neler yapıyorsun?
Günlük hayatımda evdeysem evde bir şey bulurum. Çok alışveriş yaparım, çok müsrif bir adamım. Düşüncesizimdir para harcama konusunda. Belki de ona verdiğim değerden kaynaklanıyor. Elimde pek fazla para durmaz. O gün pek işim yoksa mutlaka bir şey yaparım. Ya spora giderim, ya yüzerim, ya beraber çalıştığım arkadaşlarımı peşimden sürükler bir yerlere götürürüm. Hiperaktif bir adamım. Pek fazla yerimde duramam. Benimle çok vakit geçiren insanlar yorulurlar.
Albümün adı ve çıkış parçanın adı “Zaaf”. Berksan’ın en büyük zaafı nedir?
Tabii ki kadınlar!
Şarkıda; “Bile bile ateşe yürüyorum” diyorsun. En son ne zaman bile bile ateşe yürüdün?
Şu anda hala yürüyorum.
Yani Berksan’ın bir sevgilisi var diyebiliriz...
Berksan’ın kalbi boş değil.
Seni ne tür kızlar etkiler?
Beni bütün güzel kadınlar etkiler. Kendine bakan, güzel giyinen, konuşması güzel olan, elleri, tırnakları bakımlı olan, abartısız makyaj yapabilen, hafif kokoş kadınlar beni etkiler. Uzun saçlı esmer kızlar daha çok ilgimi çekiyor. Sarışın kızların da hakkını yemeyeyim. Ayrıca doğal olmaları gerek. Olmadığı birisi gibi davranmasından, bir de ağızlarında sakız varmış gibi konuşmalarından hoşlanmıyorum. Şimdi her şey abartılı yaşanıyor. Kafe’de oturup yanındakiyle konuşan biri sanki konuşmayı bütün kafe’yle yapıyor. Bunlar çok rahatsız edici özellikler. Ama yeni jenerasyonun çoğunda var. O zaman da bütün güzelliklerine gölge düşürüyorlar. Bu kadar abartılı davranmasalar peşlerinden daha çok erkek koşacaktır diye düşünüyorum.
Eklemek istediğin bir şey var mı?
Tüm okuyucularınıza selamlarımı gönderiyorum. Saygılar. Hepsini öpüyorum.