Güncelleme Tarihi:
Selin Atasoy Hartevioğlu, ünlü adli tıp uzmanı Sevil Atasoy ile reklamcı Faruk Atasoy’un kızı. Annesinin babası da (Prof. şemsi Gök) adli tıp uzmanıydı. Anneannesi Dr. Ferda Gök ise Türkiye’nin ilk özel laboratuvarlarından Teşvikiye Laboratu-varı’nın kurucusu.
Çocukluğu büyükbabasının ve annesinin laboratuvarlarında geçmiş. Yemek masasında konu daima adli tıpmış. Böyle olunca beklenen Selin Atasoy Hartevioğlu’nun da tıpla ilgili bir meslek seçmesiydi belki de. Oysa Selin Atasoy Hartevioğlu, baba mesleğinde karar kılmış ve önce reklamcılık yapmış, sonrasında ise 2008’de kurduğu Kita Tanıtım, Tasarım ve Danışmanlık’ta marka mimari danışmanı olarak çalışmaya başlamış.
Ama tüm bu süreçlerde zaman zaman annesiyle birlikte çalışmış, özellikle gazete ve televizyon çalışmalarında. Sonunda ise “Kanıt” dizisini yazmaya başlamış. Kanal D’de yayınlanan “Kanıt”ta da birlikte anne-kız... Sevil Atasoy sunuyor, Selin Atasoy yazıyor.
Selin Atasoy, kendisini “Kanıt”ın yazarlığına sürükleyen süreci, ailesini ve yaptığı işleri anlattı.
CİNAYET HEP HAYATINDAYDI
* Bizim evimizde akşam yemek sofralarında adli bilimler konuşulurdu ağırlıklı olarak. Çünkü annem de, dedem de o dünyadan geliyordu. Ben de çok meraklıydım bu konulara. Ama devlet memuru olma konseptinden çekiniyordum. Bir de adli bilimlerin bugünkü konumuna geleceği o zamanlar hayal edilemiyordu. O yüzden ekonomi okudum. Ama her zaman bizimkilerle bilimsel kongrelere gittim. Büyükbabam, asistanlarının tezlerini benimle okurdu; o zamanlar 9-10 yaşlarındaydım. Okuldan çıkınca büyükbabamın işyerine giderdim, orası neresi? Adli Tıp Kurumu.
* Konular feci ama çocukluğumdan beri hayatımın içinde aynı zamanda... Uzun yıllardır birtakım projeler geliyordu
*adli bilimlerle ilgili. Sevil de, ben de düşünüyorduk, ama kafamızda oturtamıyorduk. Ta ki yapımcı Abdullah Oğuz’la karşılaşana kadar.
EN BÜYÜK DESTEĞİ ANNESİ SEVİL ATASOY
* Sonunda “Kanıt”, 2010 yılının başlarında hayatımıza girdi. Ben şu anda 67’nci bölümü yazıyorum; hikayeleri yazarken en büyük desteğim Sevil... Birtakım deliller ve tekniklerle ilgili oturup saatlerce konuşuyoruz.
* Bunca yıldır duyduğum, okuduğum, bildiğim gerçek hikayelerden yola çıkarak, bazen birkaç hikayeyi birbiriyle harmanlayarak yazıyorum. Bu bir televizyon çalışması olduğu için işin içine birden fazla şüpheli katmam, seyirciyi bir sağa-bir sola yatırmam, sonunda da şaşırtabilmem lazım.
* Bazen sadece gazetelerde çıkan bir paragraflık bir hikayeden yararlanıyorum. Bir de ister istemez bende bu tür bir kaynak var. Hem güncel olaylar hem de geçmişte yaşanmış olaylar, konularına göre arşivlenmiş durumda. Zehir, balistik gibi başlıklarla.
* Konuların bu kadar karanlık olması, tabii ki ruh sağlığı açısından iyi bir şey değil. Sürekli cinayetler ve felaketler düşünüyorsunuz. Örneğin masaja gidiyorum, orada gevşeyeceğime cinayet düşünüyorum, çıkıp masaj seansında geçen cinayet bölümü yazıyorum!
YAKALANAMAYAN SUÇLU YOKTUR
* şöyle bir gerçek var: En kolay iz sürülebilen suçlar, kişilerin birbirleriyle bağlı olduğu suçlar. Komplikeleşme, insanlar birbirlerinden kopuk olduklarında oluyor.
* Çalışmamızdaki en büyük amaç, suça karşı algıyı açabilmek.İnsanlara dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatmak, nelerle karşılaşa-bileceklerini, hangi durumda nasıl davranmaları gerektiğini göstermek. Ve suç işlendiğinde takip edileceğinin ve suçlunun yakalanacağının altını çizmek.
* “Kanıt” yalnızca halk tarafından seyredilmiyor; aynı zamanda polisler, jandarmalar tarafından da takip ediliyor, okullarda okutuluyor. Bu yönde de bir misyonu var.
BU KADINLAR YEMEK YAPMAYACAK, ÇALIŞACAK
* Nasıl bir aile sizinki?
- Biz evde dört jenerasyon kadın birlikte yaşadık, ben 19 yaşıma gelinceye kadar. Ben, annem, anneannem ve anneannemin annesi. Ve iki erkek; babam ve büyükbabam. Anneannemin annesi, beni asıl büyüten kişidir. Çünkü annem de, anneannem de çalışıyordu. Bizim mutfağa girmemiz yasaktı... Çünkü “Bizim ailede kadınlar çalışmak için var, yemek yapmak için yok” derdi.
İŞ GEREĞİ ANNEME SEVİL DİYORUM
* Annenizden söz eder misiniz biraz? Çok mu dominant?
- Onun bana karşı dominant olduğunu hissetmedim hiç. Takıştığımız olur, bütün anne-kızlarda olduğu gibi. Özellikle de iş konularında. Ama çabuk toparlarız... “Kanıt”tan önce de Sevil, Hürriyet’e yazarken, Okan Bayülgen ile program yaparken, hep onun yanındaydım. Sert bir mizacı var; birileri bilmeden konuştuğu zaman tepki gösterebiliyor. Böyle durumlarda ona “sakin ol” demek gerekebiliyor.
* Annenize niye ismiyle hitap ettiğinizi sorabilir miyim?
- Ailemle hep iş ilişkimiz de oldu. Toplantılarda falan anne-baba diyemediğim, hanım-bey diye hitap etmek de garip olacağı için Sevil ve Faruk demeye başladım.