Elli yıldır ışığın peşinde

Güncelleme Tarihi:

Elli yıldır ışığın peşinde
Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 2009 12:07

Fotoğraf sanatına gönül vermiş, Türkiye’de bu sanatın en yetkin isimlerinden İbrahim Zaman, karış karış kat ettiği Anadolu’nun en renkli ve gizli kalmış köşelerini...

Haberin Devamı

Seçil POLAT

Fotoğraf sanatına gönül vermiş, Türkiye’de bu sanatın en yetkin isimlerinden İbrahim Zaman, karış karış kat ettiği Anadolu’nun en renkli ve gizli kalmış köşelerini, Mısır ve Hindistan gibi onlarca masal ülkesinden en güzel fotoğrafları İstanbullu sanatseverlerle paylaşıyor. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde 5 Kasım’da açılan sergi 14 Aralık’a kadar ziyaretçilere açık olacak. Marmara Üniversitesi’ndeki sergiyi kaçıranlar içinse bir şans daha var. Aynı sergi 16 Aralık’ta İfsak’ta tekrar ziyaretçilere kapısını açacak. Anadolu ve yurtdışından bütün güzellikleri ışığın dansıyla bizlere sunan, tek bir kare içinde büyüleyici bir dünyanın kapılarını aralayan İbrahim Zaman’ın 50 yıllık fotoğraf yaşamından örneklerin sunulduğu sergi dolayısıyla, ışığın peşinde 50 yılını geride bırakan sanatçıyla konuştuk.

Haberin Devamı


Işığın Peşinde 50 Yıl serginizi bir retrospektif olarak düşünebilir miyiz?
- Dönem dönem, 50 yıllık çalışmalarımdan örnekler içeren bir retrospektif diyebiliriz. Daha önce de 40. yılımda bu tip bir çalışma yapmıştım. Şimdi de 50 yıllık çalışmalarımın içinden bir buket sunuyorum. 50 yıllık çalışmanın tümümün bir sergiyle verilebilmesi tabii ki mümkün değil.

Tüm bu fotoğrafları çekmek için kaç farklı ülkeyi dolaştınız? Nasıl bir süreç yaşadınız? Sizi en çok etkileyen ülke hangisi oldu?
-Yaklaşık 65-66 ülke gezdim. İnsan davranışlarını da gözlemlemeye merakım olduğu için, çeşitli ülkelerdeki insan hallerini takip ettim. Onların geleneklerini, göreneklerini, yaşam biçimlerini, inanışlarını, farklılıklarını gözlemledim. Bu bakımdan beni en çok etkileyen ülke, çeşitliliği itibariyle Hindistan oldu. Hindistan’da 2500 lehçe, 2500 inanış biçimi var ve adeta her varlık kutsal. İnek başta olmak üzere yılandan fareye, file kadar birçok hayvanı kutsal kabul ediyorlar. Bu yönüyle Hindistan çok ilgimi çekti. Ayrıca giyiniş tarzları da oldukça renkli ve aynı zamanda bir statü göstergesi. Başlarını sarış şekilleri bile farklılıklar gösteriyor. Bu tip özellikleriyle Hindistan bir fotoğrafçı için adeta bir cennet.

Haberin Devamı

50 yıl, 65 ülke... Çok farklı kültürlerden insanları fotoğrafladınız. İnsanların fotoğraflanmaya karşı tepkileri nasıl? Fotoğraflanma olayına her ülkede farklı mı yaklaşılıyor?
- Ben yeniden Hindistan diyeceğim. Hindistan’da bu konuyla ilgili inanılmaz bir hoşgörüyle karşılaşıyorsunuz. Herkes adeta beni de çek diye sıra giriyor. Çok büyük bir ilgi var. Bunun aksi bir örnek söyleyebilir misiniz derseniz: Fas. Fas’ta da insanlar olağanüstü tepkili. Ben bir baharatçı dükkânında, baharat çeşitlerini fotoğraflamak istediğim zaman neredeyse terazinin gramlarını kafama indiriyordu adam. Beni kovaladı ve terazinin kefesini yüzüne tuttu, fotoğrafını çekmeyeyim diye. Dışarıda başkalarının fotoğrafını çektiğiniz zaman bile müdahale ediyorlar. Halbuki Fas’ın yanı başındaki Tunus’ta her ikisi de İslam ülkesi olmasına rağmen böyle bir zorlukla karşılaşmıyorsunuz. Tepkiler birbirinden çok farklı özellikler gösteriyor.

Haberin Devamı

SANAT YAPIYORUM DİYEREK FOTOĞRAFIN CANINA OKUDULAR

Peki teknolojiyle aranız nasıl?  Fotoğrafçılık alanındaki teknolojik gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Teknolojiler pozitif yönde olduğu sürece, bunun önüne kimsenin geçmesi münkün değil. Teknolojinin getirdiği nimetlerden tabii ki yaralanmak lazım. Ama bunu kullanış amacı çok önemli. Bu konuda çok dikkatli ve dürüst olmak gerektiğine inanıyorum. Son zamanlarda fotoğraf fena bir şekilde hileye ve manipülasyona uğradı. Doğrudan fotoğraf, adeta inanılırlığını yitirdi. Teknolojiden yararlanıyorum, sanat yapıyorum diyerek fotoğrafın canını okudular. Gerçeklikten çok uzak şeyler yapmaya başladılar. Çok yakında fotoğrafın bir delil sayılmayacağı korkusunu yaşıyorum. Fotoğrafın amacı, bir anı durdurmak ve çağı belgelemek. Bu bakımdan fotoğrafı kirletmemek lazım. Gerçeği yansıttığı, fotoğrafın inanılırlığını yok etmediği sürece, teknolojinin kullanılmasına bir sözüm olmaz, hatta ortaya iyi bir iş çıkmışsa alkışlarım da. Önemli olan etik ve dürüst olmak.

Haberin Devamı

Bundan sonrası için projeleriniz nelerdir?
-Bundan sonra son açtığım serginin bir kitabını yapmayı istiyorum. Dünyada Zaman Ülkelerden Esintiler ve Dünyada Zaman Ülkelerden İnsan Halleri isimli iki sergim olacak 1 Aralık’ta Cemal Reşit Rey’de. Işığın Peşinde 50 Yıl sergimi 16 Aralık’ta İfsak’ta da açacağım. Ayrıca 12 yıldır fotoğraf dergisinde yazmış olduğum makaleleri “Fotoğrafta Pratik Öneriler”adı altında bir kitap olarak yayımlayacağım. Tüm bunların dışında son nefesime kadar deklanşöre basmayı sürdüreceğim.

MEKTEPLİ DEĞİL ALAYLIYIM

Birçok fotoğrafçının aksine en baştan beri geçiminizi de fotoğrafçılıkla sağlamışsınız ve fotoğraf tüm hayatınız olmuş. Portre fotoğrafçılığından sanatsal fotoğrafa geçişiniz nasıl oldu?

Haberin Devamı

-Ben mektepli değil alaylıyım. Zaten Türkiye’de fotoğrafın mektepli olması benim yarı yaşımdan bile sonra başladı. Ben fotoğraf dünyasına adım attığımdan itibaren fotoğrafın farklı uygulamalarına da zaman zaman şahit olmaya başladım. Bunlar benim yaptıklarımdan daha farklı, daha ayrıcalıklı işler diye düşünüp, onların peşine takıldım. Bu sırada en çok dikkat çeken Avusturyalı fotoğrafçı Othmar Pferschy vardı. Hatta onun Türkiye’ye Türkiye’nin albümünün yapılması için çağrıldığı söylenir. Othmar Pferschy’a ait albümleri, fotoğrafları görüyordum. Benim alıştığım fotoğraflardan çok farklılardı. Ben de bu tarz çalışmaları da becerebilir miyim diye, bu araştırmaları yapmaya başladım, geçiş öyküsü budur. Bu arada bizim resim-iş öğretmeni bir hocamız vardı: Hüsnü Gürsal, benim bu konudaki merakımı görmüş, başka stüdyo sahibi arkadaşlarımdan ikisinin de fotoğrafa olan ilgisini görünce bize bir grup kurmamızı teklif etti. Bunun üzerine bir sanatsal fotoğraf grubu kurduk Grup 5 adında. Hüsnü Gürsel hocamızın önderliğinde bu grupla 65 yılında İstanbul’da Baha Gelenbevi’nin bizi fotoğraf dünyasına takdimi ile adımızı duyurmaya başladık. Çok olumlu yankılar aldı Grup 5 sergileri. Sonra ben 67 yılında Yeni Cami Güvercinleri adlı ilk sergimi açtım. Ondan sonra da 67’nin temmuz ayında Adapazarı’ndaki depremden sonra İstanbul’a göç ettim. İstanbul’a yerleştikten sonra fotoğraf dünyasındaki insanlarla temaslarım oldu. Fotoğrafçılıkla ilgili klüplerle tanıştım. Ve bu alanda daha da gelişme sağladım..

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!