Elinin fotokopisiyle Louis Vuitton sattırıyor

Güncelleme Tarihi:

Elinin fotokopisiyle Louis Vuitton sattırıyor
Oluşturulma Tarihi: Ocak 24, 2009 00:00

Bir adam düşünün... Andy Warhol’un yakın arkadaşı. Fabrika ekolünden geliyor. Rock’n roll figürleriyle dolu, floresan renklerle bezeli, insanların kimseyi takmadan yaşadıkları bir dünyası var. İmzası, giysi ve sanat eserlerine yaptığı graffitiler ve arkadaşlarına not gönderirken çizdiği gül deseni. İşte bu adamla, yani Stephen Sprouse ile Marc Jacobs ilk kez 2001 yılında işbirliği yaptılar. Birlikte gül motifli ve graffitili bir çanta tasarladılar. Stephen Sprouse 2004’te öldü. Marc Jacobs onu hatırlatmak, tanımayanlara tanıtmak için geçen hafta özel bir koleksiyon çıkardı.

Her şey Marc Jacobs’ın Louis Vuitton’un artistik direktörlüğünü üstlendikten sonra kendisine Paris’te ev bakarken, Jane Birkin ve Serge Gainsbourg’un kızı, film yıldızı Charlotte Gainsbourg’un dairesini ziyaret etmesiyle başladı. Gözü Charlotte’un yatak odasının bir köşesindeki sandığa takıldı. Sandık siyaha boyanmıştı, ama boyanın aşınmış kısımlarından Louis Vuitton’un monogram kanvası görünüyordu. Charlotte, bu eski sandığı babasının boyadığını anlattı.

Marc Jacobs, sandığı çok punk ve anarşik buldu. Eski sandık ona Marcel Duchamps’ın Mona Lisa’ya bıyık taktığı L.H.O.O.Q. adlı eserini anımsatmıştı: "Bu sandık eski, ikonik ve kutsal bir eserin, üzerinde oynanarak yeniden yorumlanabileceğini bana göstermiş oldu."

Bunun üzerine Marc Jacobs, hayranı olduğu Stephen Sprouse’u Paris’e davet etti. Sprouse, 1980’lerde sokak modasını, yüksek modayla bir araya getirmiş bir sanatçıydı. Giysi ve sanat eserlerine yaptığı graffitilerle tanınıyordu. Marc Jacobs onu şöyle anlatıyor: "Stephen Sprouse’un işlerine ilk günden itibaren hayran oldum. Birçok kıyafetini giydim, sanat eserlerini sergilemeye başladığında en büyük hayranlarından biri oldum. Louis Vuitton monogramının üzerinde oynamak hep aklımın bir köşesindeydi. Cüretkrar, ezber bozan, anarşik bir düşünceydi bu. Bunu graffiti ile yapmak istedim. Kimin graffitisi benim için anlamlı olabilirdi? Aklıma Stephen geldi."

KLASİK MARKAYI BİRDEN GENÇLEŞTİRDİ

Birkaç ay sonra, Louis Vuitton’un 2001 ilkbahar-yaz defilesinde otel görevlileri kılığındaki modeller, Stephen Sprouse’un eseri olan graffiti baskılı Louis Vuitton monogramlı valizlerle ve sanatçının imzası güllerle bezeli kıyafetlerle podyuma çıktı.

Moda dünyası için önemli bir andı: Sonraki yıllarda yeni yorumlara imza atacak çağdaş sanatçılara kapı açılmıştı. Birkaç hafta içinde, mağazalardaki graffiti çantalar tükendi ve birer koleksiyon parçası haline geldi.

Stephen Sproues akciğer kanserinden 2004’te öldüğünde, Marc Jacobs, onun anısına işbirliği yaptıkları dönemde tasarlanan ancak daha önce üretilmeyen leopar desenini 2006-2007 sonbahar-kış koleksiyonunda kullandı. Elbiseler, bluzlar, şallar ve çantalarda kullanılan bu desenin klasikleşeceği hemen anlaşıldı.

2007 yılında New York Soho’daki avangart Deitch Galerisi’nin sahibi Jeffrey Deitch, ilk kişisel Stephen Sprouse sergisi için Louis Vuitton’u işbirliğine davet etti. Bu sıradan bir retrospektif sergi değildi. Jeffrey Deitch, sergiyi sanat ve modayı bir araya getiren canlı bir şov haline getirdi. Marc Jacobs da bu ruhu canlandırmak için yeni bir koleksiyon tasarladı. Bu yeni, limitli Stephen Sprouse koleksiyonu bu hafta dünyadaki Louis Vuitton mağazalarında satışa sunulmaya başladı. Deitch Galeri’de düzenlenen "Rock on Mars" sergisi de, 28 Şubat 2009 tarihine kadar devam edecek.

ELİNİN FOTOKOPİSİYLE GÜL DESENİ YARATTI

Marc Jacobs bu yeni koleksiyonu tasarlarken neler yaşadığını şöyle anlatıyor:

"Stephen’ı en iyi şekilde tanımlayacak graffiti ve gül desenlerini kullanmaya karar verdim. Graffiti için açıklamaya gerek yok. Stephen Sprouse’u yakından tanıyanlar için gül büyük bir önem taşıyor. 1970’lerin ortasında, Stephen elini bir fotokopi makinesine koydu ve şekiller bozulup, soyut bir hale gelene kadar büyüttü. Ortaya bir gül deseni çıktı. Bu deseni tasarımlarına dahil etti ve arkadaşlarına teşekkür için gönderdiği her mektubun kenarına bu gül desenini iliştirmeye başladı."

2000 yılında sadece giysilerde kullanılan gül, bu kez çanta ve ayakkabı gibi diğer ürünlerde de graffitinin hemen yanı başında yer alıyor. Monogram kanvasın üzerine fosforlu yeşil, turuncu ve pembe renklerde basılan Stephen Sprouse baskıları, sanatçının 80’lere özgü punk estetiğini yansıtıyor.

Koleksiyonda graffiti baskılı tişörtler, elbiseler ve taytlar yer alıyor. Basketbol ayakkabılarını anımsatan ve gece fosforlu bölümleri parıldayan botlarda sokağın etkisi görülüyor. Güneş gözlükleri, bandana ve aksesuvarlar Sprouse’un geçmişteki koleksiyonlarını hatırlatıyor. Gül baskılı stilettolar ve graffiti desenli balerin ayakkabıları, moda ve sanat uyumunun güzel ürünleri.

SEX AND THE CITY’NİN TASARIMCISI PATRICIA FIELDS

Moda bir sanat dalıdır Stephen bunun kanıtıdır

Biz Stephen Sprouse ile aynı okuldanız. Yani hangi okul olduğunu bilmediğim ancak Andy Warhol, Keith Haring, Basquiat ve diğer moda insanlarının mezun olduğu okul... Ortak özelliğimiz pop formatı. Stephen siyahın üzerine patlayan renkler kullanırdı. Bana göre o resim yapıyordu. Kıyafetlerinde en üst kaliteyi yakalamak istiyordu, bunun sebebi ticari hale gelmek istememesiydi. Bunu çok iyi anlıyorum. Ben modanın her zaman bir sanat dalı olduğuna inandım. Tabii ki artistik fikirler, giyim endüstrisinde süzgeçten geçirilerek uygulanıyor; bu bir zorunluluk; ancak Stephen tasarımlarıyla bunun çok ötesine geçmeyi başardı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!