Asriliği büyükelçilik raporlarına bile konu edilmişti. Hatta
Atatürk bile bu salonda bir zamanlar film izlemişti. Ancak Elhamra Sineması’nın hikayesi Cumhuriyet’in ilanından da öncelere uzanıyor.
1923’te ilk açıldığında Elhamra Sineması müşterilerin istirahatini en birinci vazife edinmişti: "Bunu temin için mükemmel ve rahat koltukların tedariki" sloganından hareketle salonunda 120’ye 120 cm boyundaki koltuklara yer vermiş, gösterim programını müşterilerden gelen istekler üzerine yapmış ve bir adamını Avrupa’ya göndererek bu istekler doğrultusunda filmler getirtmişti: Truvalı Helen, Genç Raca, Ormanlar Hakimi, Yırtıcı Kuş ve niceleri.
Taksim’den Tünel’e uzanan Grande Rue de Pera’nın tek doğu esintili binası Elhamra Han’ın girişindeki sinemada, büyük bir yenilik olarak yerler kırmızı ışıklarla belirlenmişti. Film gösterimi için ortalık kararınca bu ışıklar çok işe yarıyordu.
Elhamra’ya en şık kıyafetleriyle giderdi İstanbullular. 1920’lerin Elhamra’sına ilk kez yolu düşenler büyülenirdi. Müşteriler salona sahnenin arkasındaki iki kapıdan alınırdı. Salona girişten başlayarak zemin, sahne çukurundan geriye doğru hafifçe yükselir, kubbe şeklindeki tavanla birleşerek izleyicinin önünde uzanırdı. Böyle tasarlanmış bir salonda kolaysa şık görünmeyin! Salona giriş sahne tarafından olduğuna göre, içerideki herkes birbirini cepheden görüyordu. Öyle bir dönem ki salona girdiğinizde en ön sırada Gazi ile bile yüz yüze gelebilirdiniz.
BÜYÜKELÇİLİK RAPORUNDA
Arkaya doğru yükselen zemin üzerinde büyük ve deri sandalyeler geniş aralıklarla yerleştirilmişti. Daha arkada dörder kişilik localar sandalyeleri çevreliyordu, locaların hemen önünde ise birkaç sıra deri koltuk vardı. Bu deri koltuklar salonun en popüler yeriydi. 50 kuruştan kapışılıyordu.
Karşıya yukarıya baktığınızda balkondan yükselen sütunların üzerine kurulu projeksiyon odasını görürdünüz. Balkonun girişindeki sulu boya Binbir Gece canlandırmaları, tavandan sarkan dev avizeler ve duvar lambalarıyla iç mekanda da Doğulu bir hava estirilmişti.
Elhamra Sineması açılır açılmaz öyle tutmuştu ki, bir sene sonra sezon filmlerinin tanıtıldığı bir katalog bastırılmıştı. Fransızca, Osmanlıca basılan bu kitapçıkta şöyle mağrur bir teşekkür yer almıştı: "Geçen sene Beyoğlu’nun en mutena mahallinde, pek büyük meblağ ve hizmetler sarfederek yalnız Türk sermayesi ile açılışını başardığımız Elhamra Sineması’na ümidimizin kat kat fevkinde gösterdikleri rağbetten dolayı muhterem müşterilerimize teşekkürü vecibeden biliriz." Sinema yazarı Burçak Evren böyle özenli bir program kitapçığına bugünkü sinemalarda bile rastlanmadığını söylüyor.
Müşteri memnuniyetini ön planda tutan, modern ve görkemli sinema yabancıların da ilgisini çeker. Elhamra Sinaması, dünya sinema sektörünü tamamen ele geçirmek üzere olan Hollywood için hazırlanan bir rapora da konu olur. ABD’nin İstanbul Büyükelçiliği’nce kaleme alınan 1926 tarihli raporda hangi Amerikan filmlerinin daha çok sevildiği gibi bilgilerin yanı sıra, devrin bu en ileri sinemasının işletme teknikleri detaylı bir biçimde yer alır.
ATATÜRK’ÜN SALONU
Fakat Elhamra’nın şöhreti, Cumhuriyet’ten de öncesine gidiyor. O inişli çıkışlı hikayesine en başından başlamak lazım. 1923’te Elhamra Sineması olmadan önce İstiklal Caddesi’nin (Grande Rue de Pera) 320 numaralı binasında bir tiyatro varmış. Fransız Tiyatrosu adı verilen bu mekan 1831’deki büyük yangında birçok binayla birlikte kül oluyor. Yangından sonra yerine Giustiniani adında bir İtalyan tarafından yeni bir tiyatro yaptırılıyor. Ama ne tiyatro: Her biri 8 kişilik 26 locası bulunan, altın yaldızla bezenmiş bir muhteşem bir saray yavrusu!
Tiyatronun bu şatafatı yetmezmiş gibi kısa bir süre sonra binaya Eduard Salle tarafından bir de muhteşem balo salonu eklenir. Tam 400 arşınkare (yaklaşık 200 metrekare) büyüklüğünde pisti olan, giriş koridoru bütünüyle camdan bir salon. Salon bu cam giriş nedeniyle Palais de Cristal (Billursaray) ismiyle anılmaya başlanır. Fakat nedense tıpkı karşısındaki Concordia Tiyatrosu gibi Fransız Tiyatrosu da bir türlü iş yapmaz. Onca masraf ve ümit boşa gider. Önce Concordia Tiyatrosu yıkılarak yerine bugünkü Saint Antoine Kilisesi yapılır, Fransız Tiyatrosu ise el değiştirerek halıcı olur: Osmanlı-Avusturya Mobilya ve Halı Firması.
Neyse ki Fransız Tiyatrosu’nun halı macerası çok uzun sürmez. İleri görüşlü bir adam olan Arapzade Sait Bey sinema sektörünün hızlı yükselişini fark ederek burayı satın alır. Fransa ve Almanya’dan getirilen cihazlarla dönemin en ileri sinemalarından biri haline getirir.
Atatürk’ün bile iki kez film izlemek için geldiği bu salon Türk sinemasının birçok ilkine de evsahipliği yapar. İlk sesli Türk filmi "İstanbul Sokaklarında" burada seyredilir, filmi çok başarılı bulan Gazi, gösterimden sonra Muhsin Ertuğrul başta olmak üzere bütün ekibi Köşk’e çağırır, orada ağırlayarak tebrik ve teşekkür eder.
İKİ FİLM BİRDEN DÖNEMİ
1936’da Elhamra el ve isim değiştirir, Sakarya Sineması olur. Önce İpekçi Ailesi, sonra başka şirketlerce işletilen salon 1944’te tekrar Elhamra adına döner. Eski parlak günler çok gerilerde kalmıştır. İstiklal Caddesi’nin daha az işlek
Galatasaray-Tünel bölümünde kaldığı için iş yapamaz. Sanki Fransız Tiyatrosu’nun ahı tutmuştur. İş yapamayan salon 1958’de tekrar tiyatroya dönüştürülür. Önce Sururi Topluluğu, sonra İstanbul Opereti, daha sonra ise İstanbul Tiyatrosu burada unutulmayacak yüzlerce oyun sergiler. Toto Karaca ile Ali Sururi’nin İstanbul Tiyatrosu geride kahkahalar bırakarak geçer. Gülriz Sururi-Engin Cezzar ise Teneke, Ferhat ile Şirin, Zilli Zarife ve Palto gibi birçok oyunu bu salonda oynar.
1970’li yıllara gelindiğinde Elhamra’nın kader ibresi bir kez daha sinemadan yana döner. Tiyatroculuğun genel bir krize girmesiyle 1976’da Tual Film tarafından tekrar sinema salonu olarak işletmeye alınır. Biraz daha yıpranmış, seyirci kalitesi düşmüştür. Yarım yüzyıl önce yalnızca Türkiye’nin değil, Avrupa’nın sayılı sinemaları arasında yer alan salon, sadece mimari görkemini değil, gösterdiği filmlerle saygınlığını da kaybetmeye başlamıştır. Seks filmi afişleri artık bir zamanların o en mutena kalabalıklarına değil, loş salonlarda cinsel açlığını giderme peşindeki kalabalıklara hitap etmektedir. Sinematürk dergisinin yorumuyla, günün birinde Elhamra, tüm bu günahların bedelini ödercesine ateşler içine atılır.
YANDI BİTTİ KÜL OLDU
15 Şubat 1999’da Hürriyet yangını şöyle duyurdu: "İstiklal Caddesi üzerindeki Saint Antoine Kilisesi karşısında tarihi binada bulunan Elhamra Sineması’nda, dün gece saat 23.15 sıralarında henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Kısa sürede büyüyen yangın, Beyoğlu,
Beşiktaş, Fatih, Kağıthane ve Bayrampaşa itfaiye ekiplerinin yoğun çabaları sonucu kontrol altına alınarak, saat 00.30’da tamamen söndürüldü. Tarihi bina yangın sırasında tamamen yanarak kullanılamaz hale geldi."
Burçak Evren’in Düş Şatoları kitabında bahsettiği gibi, Elhamra Sineması’nınki aslında düşmüş bir kadının hikayesi: "Vakti zamanında dadılarla büyütülmüş, piyano-şan dersi almış, ama sonra feleğin sillesini yiyip de kaldırım pazarlıklarına düşmüş bir kadın. Onca örselenmeye ve kaldırım pazarlıklarına rağmen yine ayakta, ama bu kez farklı bir makyajla müşteri bekleyen bir kadın. Müşterilerin ortak yanıysa, film izlemek ya da bir kadına sahip olmak değil, kimi yitirdikleri güzellikleri loş yerlerde aramak."
Yangından beri geçen yedi yılda yalnızlığına terk edildi Elhamra. Şu sıralar hummalı bir inşaat faaliyeti var. Aralık başında gece kulübü olarak kapılarını açacak. Olur da loş köşelerinden birinde bir yitiği ararsanız, kadehinizi bu kadının hikayesine, eski görkemli günlerinin anısına da kaldırın bir kez. Beyoğlu’nun nice düşmüş, düşürülmüş simalarının başında gelir belki de Elhamra.
1500 KİŞİLİK KULÜP PROJESİEski Elhamra Sineması’nın yerine kurulan gece kulübü 1200-1500 kişilik olacak. Sinemanın balkonu restoran, salonu bar olarak tasarlandı. Girişte bir de kafe olacak. Kulüp işletmecileri 1999’daki yangında yanan ve yıkılan kısımların mümkün olduğunca orijinal haline sadık kalarak yeniden inşa edildiğini söylüyor. Henüz ismi de belli olmayan mekanda sadece dans müzikleri çalınmayacak. En geç aralık ortasına yetişmesi planlanan kulüpte komedi, yabancı konuk gruplar, canlı nostalji geceleri ve başka şovlarla çok yönlü bir konsept hedefliyorlar.