Güncelleme Tarihi:
'Şair'den önce dört eser veren Elçi, son romanının oluşum sürecinden, gelen tepkilere kadar her şeyi anlattı.
Romanın oluşma sürecini anlatır mısınız?
Başımızın üzerinde bir tefekkür seması vardır. Burada yaratıcı fikirler, çarpıcı imajlar, baştan çıkarıcı tasavvurlarla birlikte dönüp dururlar. Ne zaman ki arz üzerinde bir adam başını göklere kaldırıp “ben hazırım der” o yaratıcı fikirler o çarpıcı imajlarla birlikte o adamın kalbine inerler. Bir kara delik kadar çekim kudretine sahip ağır bir kütledir esasında inen. Bu siyah nokta hem gökyüzüne ait tasavvurları hem de yeryüzündeki bütün suretleri insana dair bütün sıfatları ve kuvvetleri toplamaya başlar. İyice sıkışınca da patlar. Benim sanat eseri dediğim şey bu patlamanın neticesinde oluşan evren. “Kitabınızı bir cümleyle özetler misiniz?” diye sorduklarında bu yüzden bocalıyorum. Başkaları ona baktıklarında ne görürler bilmem ben büyüyen değişen bir “alem” görüyorum onda.
Peki, kurgu düşünüp taşınma tasarlama süreçleri?
İşte bir taraftan semaya dair ne varsa toplar diğer taraftan yeryüzündeki bütün suretleri insana dair halleri toplar derken bunu kastediyordum. Bunlar sanatçının dimağında birikmiş yaşantılar tasarılar ve planlardır. Bir gün ne işe yarayacaklarını bilmeden içinde dolaşıp dururlar. İlham anı geldiğinde hepsi vazifesini biliyormuş gibi yerlerini alır. Dört ay sürdü bu romanın yazımı. Bütün bu zamanda kurgusu, tarihi perspektifi, düşünüp taşınma süreci tamamlandı. Sonra benim tabirimle “roman kapandı” artık içine hiçbir şey alamayacak hale geldi. Şekil verilemeyecek durumda katılaştı. Çünkü o da ben de soğudum.
Romanın konusu 7. Yüzyılda geçiyor bunun özel bir sebebi var mı?
Akdeniz, Orta Doğu dünyasının (ki M.Ö 3200’den M.S 17. Asra kadar tarihin kalbinin attığı yerdir) büyük bir alt üst oluşa sahne olduğu zamandır. İki kutuplu dünya sona erer ve Ahamenidler’den bu yana dünyanın bir yarısını yönetme ayrıcalığına sahip Persler bu tarihten sonra siyasi güçlerini kaybederler. Doğu Roma imparatorluğu büyük bir sarsıntı geçirir ve Arap yarımadasında yeni bir din doğar. İki büyük şairin aralarındaki rekabeti ve Zeyd ile Sara’nın o efsanevi aşkını anlatmak için bundan daha iyi bir zaman bulunamazdı. Büyük adamlar hep böyle alt üst doluş dönemlerinde çıkmıştır ortaya.
Evet şairlere “büyük adamlar” diyorsunuz.
Hugo Napoleon’a hayrandı. Bir gün Sefiller’den bir parça okumuştum odamdaki resminin altına “Sen ondan daha büyüksün” yazmak geldi içimden. Fakat resmi mahvetmemek için vazgeçtim. Bir ingiliz diplomatta öyle demiş. “Bütün adaları imparatorluğun bütün kazanımlarını hatta Hindistan’ı da verebiliriz ama Shakespeare’yi kimse alamaz bizden.” Şair milletinin yükselttiği yükseltebildiği semayı temsil eder. Şairleriniz ne kadar büyükse siz o kadar büyük bir semanın altına yaşıyorsunuz demektir. Benim nihai kanaatim şudur: Şairler peygamberlerden ve velilerden sonra gelirler. Hiçbir siyaset adamı kelimelere hükmeden bir adamın yerini tutamaz. Rüyalar, hayaller, cezbe kuvveti, aşk ve ürperiş... Yarı cisim, tamdan biraz fazla ruh işte şair budur.
Romana nasıl tepkiler geliyor
İki gurup var. Ellinci sayfaya gelemeden ya da az sonra alışık olmadıkları bir üslupla yazıldığı için bırakanlar, bir de hayatlarında okudukları en güzel roman olduğunu söyleyenler.