OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 31, 2004 00:00
Behçet Safa adını resimle çok yakından ilgilenenlerin dışında pek bilen yoktur Türkiye’de. Ancak soyadı bir çağrışım yapabilir. Evet, ressam Behçet Safa, ünlü yazar Peyami Safa’nın yeğeni.30 yıldır İtalya’nın Elbe adasında yaşıyor. Daha önce Türkiye’de bir kaç sergi açmış, 1989’da İstanbul Bienali’ne ‘Şeytan Üçlemesi’ adını verdiği uçurtmalarıyla katılmış. Son olarak da 1996’da seretonin sergisine katılmış. Şimdi ise bir sergiyle değil, nefret ettiği amcası sayesinde gündeme geldi.Peyami Safa’nın kitaplarını basmak isteyen Alkım Yayınevi telif ödeyecek bir váris ararken buldu Behçet Safa’yı. Yayınevinin sahipleri Savaş ve Başar Arslan, Elbe adasına gittiler, 35 bin Euro karşılığında Peyami Safa’nın bütün yayın haklarını satın alıp döndüler. Behçet Safa’nın hikayesini bu bağlantıları kuran yazar Ferit Edgü’den dinler dinlemez hemen Sebati Karakurt ile İtalya’nın yolunu tuttuk.Napolyon’un sürgün yeri, bugünün turizm cenneti Elbe’ye gitmek kolay değil. Roma’dan Torino ekspresine binmek, Campiglian Marittima istasyonunda inip Piambino’ya başka bir trenle devam etmek, oradan feribotla Elbe’deki Portoferraio’ya gitmek, sonra taksiyle Capoliveri’ye ulaşmak gerekiyor. Capoliveri adanın arkasında bir köy. Behçet Safa 30 yıldır burada. Meydanda adını kime sorsanız atölyesini gösteriyorlar.Üçüncü kez kırdığı bacağı yüzünden bastonla dolaşan, beyaz sakallı 71 yaşındaki Behçet Safa atölyesinde karşılıyor bizi. İstanbul’dan ısmarladığı kuş üzümü, çam fıstığı, kalaylı bakır tepsi, rakı ve en adisinden göbek havası CD’lerimizi veriyoruz kendisine.Atölyesine, haklı olarak çöplük adını vermiş. Her taraf yarım kalmış projeler ve son yıllarda yaptığı mukavva çerçevelerle dolu. Yan tarafta tahtadan küçük bir tezgah ve Üçüncü Dünya Mutfağı adını verdiği ocağı. Yine kendisinin yaptığı asma katta yatağı ve üzerinde Kadınlar Hamamı yazan gömme banyosu. SAFA AİLESİNİN HİPPİ ÇOCUĞUErtesi gün başlıyor hayatını anlatmaya ve üç gün boyunca durmadan konuşuyor. Behçet Safa, gazeteci İlhami Safa’nın oğlu. Karakter olarak kendisini çok benzettiği annesi iki yaşındayken evi terk edip Fransa’ya moda öğrenmeye gitmiş. Behçet Safa Akademi’de resim okurken babasını kaybetmiş ve Nişantaşı’ndaki evlerini Akademililerin kantinine dönüştürmüş. Remzi Kitabevi’nin sahibi Remzi Bengi’nin kızıyla evlenmiş. Diplomasını saygı gereği amcası Peyami Safa’ya sunarak askere gitmiş. Sonra da evliliğini bitirip 1959’da Fransa’ya, bohem hayatın ortasına atmış kendisini.NAPOLYON’UN İZİNDE BU ADAYA YERLEŞTİGerçek değerimin ne olduğunu orada öğrenmek istedim diyor, çünkü aile soyadından kurtulamıyor bir türlü Türkiye’de. Gerçi Fransa’da da bırakmamış Safa soyadı peşini. Sağcı amcasına kızan bütün solcu arkadaşları ona etmek istedikleri tüm küfürleri hep yeğenine etmişler.Resim yapıp satarak yaşamaya çalışmış Paris’te. Hatta ilk yıllarında gençler bienalinde eseri ilk yirminin arasına girmiş, Andre Malraux’dan övgü dolu mektup bile almış. Hayatta kalabilmek için dükkanların önünden süt bile çaldım, diyor. Roma’da açtığı bir sergi sonrasında Napolyon’un izini sürerek Elbe adasına gitmiş. Yıl 1967. İki yıl sonra da tamamen yerleşmiş adaya.İLK GÜNDEN BERİ SPONSORU KASAP FRANCOElbe’nin Capoliveri köyünde kaldığı otelin sahibi etraf pislenir diye resim yapmasına izin vermeyince yolu hayatını etkileyen en önemli kişi olan kasap Franco Ambrogi’yle çakışmış. Otelin karşısındaki boş mahzenin sahibi olan Franco’ya gitmiş ve kırık dökük İtalyancası’yla orayı kiralamak istediğini söylemiş. Ama yanlışlıkla ‘ebediyen’ diye bir kelime kullanmış. Franco gülerek kabul etmiş bu isteğini ve gerçekten ebediyen orası kendisinin olmuş. Çünkü hálá o atölyede yaşıyor.Kasap Franco bir oğul gibi davranmış Behçet Safa’ya. Yiyeceğini, içeceğini ve harçlığını vermiş. O da resim yapıp sattıkça kazandığı bütün parayı Franco’ya emanet etmiş. Franco öldükten sonra iki oğlu da kardeşleri yerine koymuşlar onu. Hatta ona, merak etme öldükten sonra seni papaza vermeyiz, atölyenin içine bir mezar yapar oraya gömeriz ve burasını da senin müzen yaparız diyorlarmış. Onun isteği ise ölünce üniversitede kadavra olmak.Atölyenin kapısında İngilizce ‘içeri girmeyi aklının ucundan bile geçirme’ yazısı var. Bu yazının sanat meraklısı genç kızları çektiğini biliyor. Çünkü kadınlar onun için hálá vazgeçilmez bir tutku. Son yıllarda kafasına taktığı konu ise ‘porno-politik.’ Hangisi daha ahlaklı, sorusunun cevabını çoktan vermiş çünkü. ELBE’DEKİ YAŞANTIMKUTU BALIKLARI VERİYORDUM LOKANTADA
YEMEK YİYORDUMİlk defa on günlüğüne 1967’de geldim Capoliveri’ye. Hippi zamanı para yok. Porto Azzuro’da balıkçılarla gidip ağ çekiyordum. En iyilerinden bir kutu
balık veriyorlardı bana, ben de balıkları lokantaya verip bütün hafta orada yemek yiyordum. Capoliveri manzarası resimler yapıp satıyordum bir yandan. Utanıyordum da figüratif resim yapmaktan. Biri çıktığında 30 bin lirete satıyordum. 10 bin liret bilet parası, 20’si cepte, güneşten yanmış, trenle Paris’e gidiyordum. Le Select kahvesine girip herkese içki ısmarlıyordum. Bir süre Paris ve burası arasında mekik dokudum. Sonra burayı tercih ettim.KIZIL TUGAYLAR ÜYESİ OLMAKLA SUÇLANDIMBir arkadaşım iki lezbiyen kadın göndermiş buraya. Ağustos ayı, oteller tıklım tıklım. Atölyede kalmaya başladılar, barlara takılıyorlar. Ama öyle alımlılar ve özgür davranıyorlar ki burada yaşayan emekli bir jandarma komutanı bana
haber göndermiÅŸ, tanıştırmak için kaç para istiyor diye. Türküz ya bana bir dokundu bu. Atölyenin hemen üstünde de adanın jandarma komutanı yaşıyor. Ä°kisi de bana gıcık. Ben de bunlara hakaret ettim herkesin içinde. Sonra birden Kızıl Tugaylar sempatizanı olmakla suçlandım. Dosyam hazırlanmış 15 gün içinde Ä°talya’yı terk etmem isteniyor. Türkiye’de de 12 Eylül ihtilali yeni olmuÅŸ. Karar verdim ya Ä°sveç’e kaçacağım, ya da Küba’ya. Åžansım yaver gitti ve Ä°talyanlar beni kurtardı. Livorno’ya yabancılar ÅŸubesine gittim. Yasak ama sana dosyanı gösterelim dediler. Şöyle suçlamalar vardı: Devamlı Paris’e gidiyor, arzu edilmeyen insanlarla görüşüyor. 300 bin liretlik elektrik parasını ödemedi. Polislere kötü gözle bakıyor ve kötü cevap veriyor. Adadaki Liberal Parti’nin sekreteri beni bir hakime götürdü. Çok dürüst bir adam. Benim gittiÄŸim büroyu arayıp suçlamaları sordu ve şöyle dedi: Tamam Safa’yı atalım Ä°talya’dan ama bunu dünyaya anlatırsa Ä°talya’yı nasıl müdafaa ederiz? Sonra bana, sen merak etme Ä°talya henüz bir polis devleti deÄŸil, dedi. Böylece atlattık meseleyi. STÃœDYOYA GELÄ°P ÇÖP VERGÄ°SÄ° Ä°STEDÄ°LERStüdyo ben kiraladığımda mahzendi. Ruhsatı da kontratı da hálá yok. Ä°nÅŸaat yeri olarak gösterdik ve öyle telefon baÄŸlattık. Bir ara da gelip yıllardır çöp vergisi ödemiyorsunuz demezler mi? Ben de, zaten burası çöplük bir de benden vergi mi istiyorsunuz, isterseniz bunu gazetecilere anlatayım dedim. Aman, aman, dediler tamam senden çöp vergisi falan almıyoruz.NAPOLYON’UN ADASI Elbe Adası (Ä°talyanca Elba), Ä°talya’da Toskana Takımadaları’nın en büyüğü. Ä°talyan kıyılarından 10 kilometre uzakta olan Elbe, ulaşımı zor olduÄŸu için 1814’te Fransa Ä°mparatoru Napolyon’a uygun bir sürgün yeri olarak seçildi. Avrupa ülkelerinin kurduÄŸu ittifaka yenilen Napolyon buraya gönderildi, orada sayısı bini bulan kendi adamlarıyla küçük bir imparator olarak yaÅŸamaya baÅŸladı. Ancak aradan 100 gün geçtikten sonra, adamlarıyla adadan ayrılıp Marsilya’ya çıktı, Paris’e yürüyüp yeniden tahta oturdu. Tekrar yenildiÄŸinde bu kez çok uzaÄŸa, okyanusun ortasındaki Saint Helene adasına gönderildi. Alexandre Dumas’nın meÅŸhur ‘Monte Cristo Kontu’ romanında da, Elbe Adası’nın önemli bir rolü vardı; yazar Monte Cristo adasını Elbe’den görülen kayalık küçük bir adayı ilham alarak yaratmıştı. Böylece meÅŸhur olan Elbe Adası, 1960’ların sonunda bu kez Avrupalı hippilerin tercih ettiÄŸi bir mekan oldu. Åžimdi ise Ä°talya’nın turistik yörelerinden biri. Kışın 3 bin olan nüfusu yazın 43 bine çıkıyor. Ä°talya’da saÄŸcı Berlusconi iktidarda olmasına raÄŸmen, adanın belediye baÅŸkanı komünist.HEP KAZIKLANDIÄžIM İÇİN RESMÄ° BIRAKTIMBir gece uyandım, karnım aç, zeytinyağı bile yok. Ama stüdyo aldığım resim malzemeleriyle dolu. Milano’dan 50 metre en iyi kenevirden almışım, en iyi tahtadan ÅŸasiler yaptırmışım, en iyi akrilik Amerikan boyalarını kullanıyorum. Zengin bir kadın geliyor resim almaya, pahalı buluyor. Ben de diyorum ki, hanımefendi resim pahalı deÄŸil sizin aranızda yaÅŸamak pahalı. Almanya’daki galericiden kazık yemiÅŸim, Türkiye’de aynı ÅŸey olmuÅŸ. Ä°ÅŸte o gece tüm bunları düşünüp bıraktım resim yapmayı. Kültür satılmaz, yapılır. KAZANIRSAM PARAYI HATIRALARA YATIRIYORUMBurada turizm artınca eÅŸeklerin baÄŸlandığı ahırları pansiyona dönüştürdüler. Åžimdi bir eÅŸeÄŸin bulunduÄŸu yere dört eÅŸek koyup para alıyorlar. Zengin Almanlar keÅŸfetti burayı önce, tarlalar satın aldılar. Burada ilk Alman’a arazi satan adamdan bir ders aldım. Bütün parasını fahiÅŸelerle yemiÅŸ. ‘Paraları hatıralara yatırdım’ dedi. Ben de öyle yaşıyorum ÅŸimdi, kazanırsam parayı hatıralara yatırıyorum.NAZIM VE ABÄ°DÄ°N’LE TAKILIRDIPeyami Safa, Abidin ve Nazım, BeyoÄŸlu’ndaki lüks Konak Oteli’nin önüne gidip oradan çıkanlara pis burjuvalar diye bağırırlarmış. Babam da terbiyesizlik etmeyin diye azarlarmış bunları. Sonra amcam parayı bulup şöhret olunca o otelde evlendi. Önce komünistti, çünkü Abidin’de de Nazım’da da para var, onlarla beraber içmek için komünist olmuÅŸtu. Parayı görünce döndü, Akademi’nin en güzel kızıyla evlenip balayına Venedik’e gitti.HÄ°TLER’İN Ä°MZALI KÄ°TABI VARDIAmcam Ä°kinci Dünya Savaşı’nda Hitler’i tutardı. Nazi bayrakları, hatta Hitler’in imzalı Kavgam kitabı vardı. Ufacıktım, o radyodan savaşı dinler ve kumandan gibi harita üzerinde Nazi ordusunun Stalingrad’a kadar nasıl gidip döndüğünü takip ederdi. Bana bir keresinde hastalar ölsün ve saÄŸlıklı, ari bir ırk olsun istiyorum, dedi. Kendisi hasta, önce onun intihar etmesi lazım.MENDERES’İN KONUÅžMALARINI HAZIRLARDIBabam öldükten sonra hürmeten pazar günleri amcama öğle yemeÄŸine giderdim. Telefonla Menderes’in konuÅŸma metinlerini yazdırırdı Ankara’ya. Yine böyle bir öğle yemeÄŸinde senin hocalarının hepsi komünist, sen de komünist olmuÅŸsun diye beni evden attı. Daha sonra ihtilal olup askerler Menderes’i astıklarında bir yazısını okumuÅŸtum bir gazetede. Ä°ÅŸte bu ülkenin gerçek idarecileri Osmanlı’dan beri paÅŸalardır, diye. Böyle döneklik olur mu?SON MEKTUBU HAYATIMI ETKÄ°LEDÄ°Paris’e geliÅŸimin üçüncü ayında amcamdan bir mektup aldım. Bütün dehasını yansıtmıştı mektubuna. Sen Türkiye’de yapamadın, Paris’te hiç yapamazsın, eÄŸer orada kalırsan, sonun Paris köprülerinin altıdır, evsiz olarak yaÅŸayacaksın, diyordu. Çok bozuldum bu mektuba. Abidin Dino’ya telefon ettim hemen. Okudu mektubu ve tipik Peyami Safa iÅŸte, sen moralini bozma dedi. Ama mektup kafamda yer etti bir kere. Dolaşırken hep kaldırımlarda yatanlara bakıyor, acaba gelecekte ne olacak diye düşünüyordum. Åžimdi evsizim ve kartonlarla çalışıyorum. BURADA DA PEŞİMÄ° BIRAKMADIAmcamın bir oÄŸlu vardı ama askerlik yaparken mayın patlamış ve ölmüştü. Amcam öldüğünde Paris’teydim, yengemden bir mektup geldi. Amcan borç bıraktı, kitaplarının telif hakkının tamamını bana verir misin, diye. Çünkü mirasın yarısı bana kalmıştı. Ben de devrettim o zaman. Åžimdi ise tek várisi ben kaldım. Yıllar sonra yine çıktı amcam karşıma. Geldiler bana para verdiler 35 bin Euro. Hortladı birden burada amcam. Bunları alıp yakabilirim diye de düşündüm. Ama hayatımda ilk defa havadan para geldi. Aldığım parayla saÄŸa sola borçlarımı kapatayım dedim baktım 20 bin Euro zaten borcum varmış.SAÄž KESÄ°MÄ°N SÄ°VRÄ° KALEMÄ° Ãœnlü romancı Peyami Safa (1899-1961) polemikleriyle tanınan bir köşe yazarıydı. Server Bedi takma adıyla best seller romanlar ve meÅŸhur Cingöz Recai polisiyelerini yazdı. Kendi imzasıyla yazdığı Dokuzuncu Hariciye KoÄŸuÅŸu, Fatih-Harbiye gibi klasikleÅŸen romanlar da bıraktı. SaÄŸ kesimin sivri kalemlerinden biriydi. Hatta Nazım Hikmet onu ÅŸiirleriyle yerden yere vurdu. Öldüğünde Son Havadis Gazetesi’nin baÅŸyazarıydı.JÖNTÃœRK DEDE, GAZETECÄ° BABABüyükbabam Ä°smail Safa Darüşşafaka’nın müdürüymüş. Jöntürklerden. Ä°htilal yapacak ve cumhuriyeti getirecek. Olur mu öyle ÅŸey padiÅŸah var. Dört kardeÅŸler, iki kız iki erkek. Erkek kardeÅŸi de Ä°stanbul Valisi. Bana dokunmazlar diye düşünüyor. Babam altı yaşındayken kardeÅŸinin polisleri geliyor ve büyükbabamı Sivas’ın bir köyüne sürüyorlar. Orada ciÄŸerlerinden rahatsızlanıp ölmüş. Aileye de kimse yardım etmiyor korkudan. Ä°ki kız veremden ölmüş, amcam da verem olmuÅŸ. Dokuzuncu Hariciye KoÄŸuÅŸu’nda anlattığı hikaye bu. Tek yardım eden Dino PaÅŸa oluyor. Abidin Dino’nun babası. Babam Ä°lhami Safa bana anarÅŸizmden falan bahsetmedi kendisi de bilmiyordu ama öğrettiÄŸi ÅŸeyler çok anarÅŸistçeydi. Bayraklara inanma derdi mesela. Babam Babıali’de çok yoruldu. Kontrat yapmazdı, iÅŸ yürüyünce atarlardı bunu. Yenisabah’ı kurdu mesela. Gazete tutunca da attılar iÅŸten. Ya en lüks otelleri hatırlıyorum, yahut küçük bir odada babamın arkasında uyuduÄŸumu.Emeklilik mezarlığa pasaportturBacağım kırıldıktan sonra hastanede yatarken belediyenin sosyal yardım iÅŸlerine bakan kadın geldi ve neye ihtiyacım olduÄŸunu sordu. Ben de mektup kağıdı, kalem ve sigara istedim. Anladı beÅŸ paramın olmadığını. Size emeklilik aylığı baÄŸlayabilirim dedi. Yoo dedim, Ä°talya’da askerlik yapmadım, Ä°talyan deÄŸilim ve Ä°talya bana çok iyilik yapıyor. Onu alırsam mücadele gücümü kaybederim. Buraya geldiÄŸim ilk yıllarda deli bir köylü, emeklilik mezarlığa pasaporttur, demiÅŸti. Ben de ona inanıyorum.Terörist demode oldu artık hororist olacaksınTerörist demode oldu, artık hororist (korku salan) olacaksın. Aynı fikirde deÄŸilsen hemen terörist diyorlar insana. Ben vatan hainiyim ve en son durumda kendime de hainim. Yani her ÅŸeye, herkese karşıyım. AnarÅŸizmin egzajere edilmiÅŸ haliyim, hororistim. Burada ihtiyar bir anarÅŸistten aldığım ilk ders ÅŸuydu: Ne istersen yap; ahlak yok, kanun yok ama beni rahatsız etme. Benim vatanım 30 santime 30 santimdir. Yani iki ayağını yan yana getirdiÄŸin zaman çıkan ölçü. Orada da kimse hükmedemez sana.MARANGOZ LOUVRE’A VALÄ° DISNEYLAND’A GÄ°DÄ°YORKöyün marangozu Tarcizo Floransa’ya gidip kapıları, pencereleri inceliyordu nasıl yapmışlar diye. Sonra müze gezmeye baÅŸladı. Botticelli, Leonardo, araÅŸtırıp okuyor. Fransa’ya gidince Louvre’u geziyor. Beraber Fransa’ya gittikleri eski Elbe Valisi ise Disneyland’ı geziyor. Ä°ÅŸte böyle bir yer Capoliveri.KASAP FRANCO, BANA BABAMIN YAPMADIÄžINI YAPTIasap Franco, benim için bir ÅŸanstı. Babamın, galericilerin, ülkemin yapmadığını yaptı, bana kol kanat gerdi. Tabii ki ufak tefek istekleri oluyordu. Kasap dükkanının duvarlarındaki hayvan resimleri gibi... OÄŸlu Carlo da (yukarıda solda) ÅŸimdi babası gibi davranıyor bana.Â
button