Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2002 00:00
‘‘Tanışır tanışmaz dut gibi aşık oldum. Dut ne demek şeftali, kavun, karpuz gibi aşık oldum. Kız da bana ilgisiz değildi abicim.’’‘‘Tabii ilgilenecek, yakışıklı adamsın.’’‘‘O zamanlar çok daha yakışıklıydım. Kadın milletinin dönüp bakmaktan boynu tutulurdu. Rahmetli anacığımın iç cebime koyduğu nazar boncuğunu yanımdan eksik etmezdim.’’‘‘İlginin sonu ne oldu?’’‘‘Buluşmaya başladık. Buluşup, konuşup duruyoruz, ama Funda elini bile tutturmuyor.’’‘‘Tutucu bir aile yetişmiştir.’’‘‘Yok canım gayet modern bir ailesi vardı. Kızın mini etek giymesine filan ses etmezlerdi. Bir bacak bacak üstüne atardı, ben güneşte kalmış tereyağına dönerdim. Ama elini bile tutamazdım.’’‘‘Belki de soğuk mizaçlı bir kızdı.’’Oktay, rakısından öttürerek bir fırt çekti.‘‘Ne soğuğu abi, beni görünce gözleri çakmak çakmak olur, nefesi sıklaşırdı. Ben kıza bakıp iniledikçe o da bana bakıp inlerdi.’’‘‘Ee, derdi neymiş?’’‘‘Elini tutarsam elalem ne dermiş sonra!.. Ben ovunuyorum, kız kıvranıyor halimiz perperişan. Yutkunmaktan bademciklerimiz ayvaya döndü. Elalem ne der korkusuyla yanyana bardak gibi oturuyoruz. Elalemin bir şey dememesi için 'Gel, beni babamdan iste' dedi.’’‘‘Sen de gidip isteyiverseydin.’’‘‘İste demek kolay, ama neyime güvenip isteyeyim. O sırada özel bir şirkette küçük bir memurum. Kazandığım ancak bana yetiyor. Babamdan kalan gecekondu olmasa kiraya gücüm yetmez. Ama Funda'yla yanyana oturup da hasretinden verem olmamak için gidip kızı istedim.’’‘‘Kızı verdiler mi?’’‘‘Yalvar yakar oldum. Kız da bastırınca gönülsüz gönülsüz verdiler. Ama sonra kız caydı.’’‘‘Niye caydı?’’‘‘Benim gecekonduyu görünce ben burada oturamam, sonra elalem ne der diye caydı.’’‘‘Elalem ne dermiş?’’‘‘Evde kalma korkusundan gecekonduda oturmaya razı oldu dermiş. Yahut 'Çulsuzun biriyle yattı kalktı, evlenmeye mecbur oldu' dermiş. Yalvar yakar oldum, ne Nuh dedi ne peygamber. Bir ara köprüden atlamayı bile düşündüm abicim. Sonra gidip patrona yalvardım, böyle böyle dedim. Acıdı maaşıma biraz zam yaptı. Kiralık bir apartman dairesi buldum. Gecekonduyu da yok pahasına elden çıkardım.’’‘‘Satmasaydın keşke.’’‘‘Keşke abicim! Ama düğünü neyle yapacaktım? 'Düğünden vazgeçelim, dostlar arasında bir
yemek yiyip eğlenelim' dedim. Ama elalem, 'Dul karı aldı' der korkusuyla yaptık düğünü. Hem de düğün salonunda değil de bir otelde. Yine elalem bir şey demesin diye hava fişeği patlattık, 8 kişilik yemek odası takımı, 12 kişilik yemek takımı, kocaman Soni televizyon, çamaşır ve bulaşık makinesi ve bir sürü ıvır zıvır aldık. Evde dolanacak yer kalmadı. Gecekondudan gelen paralar uçup gitti, üstüne borçlandım bile.’’‘‘Ama muradına erdin.’’‘‘İkimiz de erdik. Çok mutluyduk. Hacı yolu gözler gibi paydos saatini gözlüyordum. Saat 6 der demez bir koşu eve gidiyordum.
Trafik sıkışınca yürüyordum. Sonrası aşkı muhabbet! Ama geçim sıkıntısı da yakamızı bırakmıyordu. Ay sonunu bir türlü getiremiyorduk.’’‘‘Karın tutumlu değil miydi?’’‘‘Yok be abicim, elinden defter kalem eksik olmazdı. Geliri gideri bir bir yazardı. Herkesler Gima'dan Migros'tan alışveriş yapıyor diye Funda da Gima'ya giderdi. İki üç Gima torbasıyla dönerdi. Ama birinin içinde birkaç elma, birinde iki ekmek, birinde de iri dursun diye koca bir lahana alıp dönerdi. Asıl alışverişi cuma pazarından yapardı. Elalem, laf etmesin diye pazara giderken kılık değiştirirdi. Yani tutumluydu ama kasap ne der korkusuyla 250 gram kıyma alamazdı. İlla yarım kilo alırdı. Böylece biz, kör topal geçinirken bir gün beni kayınpeder çağırdı.’’‘‘Ne istiyormuş?’’Cevap vermeden önce Oktay, rakısından yine gürültülü bir hüp çekti.‘‘Bizim kendisini ziyarete otobüsle gelip gitmemiz zoruna gidiyormuş. Niye bir araba almıyormuşuz? İkinci el de olabilirmiş. Oturduğu apartmanın kapıcısının bile arabası varmış. Elaleme karşı mahçup oluyormuş. Önce şaka yapıyor sandım. Biz apartmanın aylık giderini aksatıp dururken bir araba nafakamıza tüy dikerdi. Ama kayınpeder gayet ciddiydi. Konu komşu alay bile edermiş. 'Bak, koca emekli milletvekili Salih Bey'in damadı çulsuzun biriymiş. Salih Bey de çocuğa zırnık bile koklatmıyor.' derlermiş. Ahlaya oflaya araba parasının yarısını verdi. Tanıdık bir bankacı dostuna telefon etti. Ben de gidip araba kredisi aldım. Elalem ne der korkusuyla bir araba sahibi olmuştuk. Zırt pırt oraya buraya gezmeye başladık. Ama benzin parasına can dayanmıyordu. Boğazımızdan kesmeye başladık, iğne ipliğe döndük. Bir akşam eve dönünce Funda'yı ağlarken buldum. Aslında şen şakrak bir kızdı. Öyle kolay kolay ağlamazdı. Önce, sadece hıçkırdı nedenini söylemedi. Ama üstelememe dayanamayıp derdini döküldü. Eski kolej arkadaşlarıyla yaptıkları yıllık toplantıda arkadaşları niye çocuk yapmadığımızı sormuşlar. Funda mı kısırmış, yoksa benim erkekliğimde bir özür mü varmış?’’Oktay gözünü patlıcan salatasına dikip bir süre sustu.‘‘Sonra ne oldu?’’‘‘Ne olacak, Funda beni aylarca yatağa almadı. Salonda kanapede yattım. Bizim çocuk bakacak mecalimiz mi vardı? Ancak baba olmaya rıza gösterince yatak odasına girebildim. Böylece elalem sayesinde nurtopu gibi bir oğlumuz oldu. Ama biraz pahalı oldu. Elalem ne der diye Funda ve ailesi doğumun İşçi Sigortaları Hastanesi'nde olmasına rıza göstermediler. Kız özel bir hastanede doğurdu. Oğlan, dünyaya daha gelirken kapıyı 3 milyardan açtı. Daha arabanın kredi taksitleri bitmeden başka bir bankadan borç almak zorunda kaldım.’’‘‘Ne derlerse desinler! Kim bu elalem yahu?’’‘‘Sen, ben, biz, dostlar ve hepimiz abicim.’’‘‘Sonra ne oldu?’’‘‘Sonra olacaklar oldu. Motoru trak dedi araba yolda kaldı. Oğlan hastalandı, hop özel hastaneye... Banka borçlarını ödeyemeyince eve ve maaşıma haciz kağıtları gelmeye başladı. 2 milyarı ödeyemediğim için çocuk hastanede rehin kaldı. Elalem neler neler diyecek diye bir taraftan Funda ağlar, bir taraftan kayınpeder homurdanır...’’‘‘Eee, sonra?’’‘‘Sonrası yaa hey abicim!’’Oktay bardağına rakı koydu. Garsondan soğuk su istedi. Rakıyı suyla denkleştirdi. Okkalı bir fırt çekti. Fırt sesine restoran halkı dönüp kötü kötü baktı.‘‘Sonra gidip şirketin alacaklarını tahsil ettim. Patron beni çocukluğumdan tanır. Ve güvendiği için para pul işlerini bana bırakırdı. Oğlanı hastaneden çıkardım. Arabayı tamir ettirdim. Banka borçlarını kapattım. Artık, elalemin diyecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Sonra da ayrıldık. Funda çocuğu alıp gözyaşları içinde baba evine döndü.’’‘‘Ne oldu, aranızdaki aşk bitti mi?’’‘‘Aşk biter mi? Beni hálá seviyor. Hatta arada bir geceyarıları kimseye görünmeden tenhalarda buluşuyoruz.’’‘‘Öyleyse niye ayrıldı?’’‘‘Kocası hapse düşmüş bir kadın için elalem neler demez abicim?’’Oktay rakısını yine gürültüyle içerken,‘‘Biraz sessiz iç yahu. Mübarek Ramazan'da içmene elalem ne der? Bunların çoğu iftarı bekliyor’’ dedim.‘‘Sen de rakı içiyorsun.’’‘‘Ben elalemi iplemem oğlum.’’‘‘Ama çakılmasın diye rakıyı susuz içiyorsun. Her içişinde yarım saat öksürüyorsun.’’Sonra, Oktay sallanarak ayağa kalktı.‘‘Heey elalem, bu mübarek Ramazan'da ben her gün okkayla rakı içiyorum, haberiniz var mı?’’ diye garsonlar gelip lokantadan çıkarıncaya kadar bağırdı durdu.
button