El Kürdo Sony'den albüm yaptı

Güncelleme Tarihi:

El Kürdo Sonyden albüm yaptı
Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2003 02:06

İsmini duyduğumda, ben de aynı reaksiyonu verdim: ‘‘Ne biçim isim bu?’’ Muhtemelen, o kadının hayatı boyunca en çok duyduğu Türkçe cümleydi bu. Bir Kürt'ün Türk yüzü hiç de zannedildiği kadar kolay algılanabilecek bir şey değil. Yani aşağıda okuyacağınız sol majör bir müzik röportajı değil, bir hayat senfonisi...

Çukurova'nın pamuk tarlalarından Ankara Devlet Konservatuarı'na, tiyatro sahnelerine, dizi setlerine, onlarca oyuna, sonra İngiltere yollarına, aşka, sükut-u hayale, horlanmaya, itilmeye, kakılmaya. Ve sonunda, en sonunda Sony'nin uluslararası dev stüdyolarından birine... Albümün adı Si. Gölge demek Kürtçe. Onun isminin anlamıysa Güneşin Hayatı. O, Lübnanlı bir annenin Nusaybinli bir babanın Rojin adındaki Allah'ına kadar Adanalı kızı! O bir melez. Albümü de öyle. Kürtçe, Arapça ve Türkçe. Üç dilde etnik özellikler taşıyan şarkılar var. Üstelik gece kulüplerinde çalınacak formatta remikslenmiş. Kıpır, kıpır. Daha önce hiç başıma gelmemişti bilmiyordum, öğrendim, Kürtçe şarkılarla da pekala oynanabilirmiş...

CV'nizde ‘‘Pamuk tarlasında ırgattı, sonra tiyatro okudu’’ yazıyor. Bu sürreel bir öykü değil mi?

- Hem de nasıl! Resmen varoluşçuların yaşadığı depresyonu yaşadım... Sen 5 kardeşin hastalıktan, parasızlıktan öldüğü 10 çocuklu bir aileden çık, tiyatrocu olacağım diye tuttur, allem et, kallem et, soluğu Ankara'da al... Konservatuar beni çok yonttu. Meditasyon dersleri olurdu, uzanmışız yere, hayal kuruyoruz. Benim ki tabii şu: Çok param olacak, Diyarbakır'da konservatuar açacağım... Nasıl gülüyorlar. Niye gülüyorsunuz diyorum. Benim gırtlaktan konuşan Türkçemle ders veren halimin taklidini yapıyorlar, gırtlaktan havlayan köpekler, geçen ambulanslar... Ama ben de gülüyordum! Sınıfta sınıftı hani, bir tarafta Kürt kız Rojin, diğer tarafta albay kızları, milletvekili çocukları... Bir de okula Serdar Güreş gelmesin mi? Fotoğraf tamam oldu!

ANNEM LÜBNANLI BABAM NUSAYBİNLİ

Lübnanlı anneyle Nusaybinli baba nasıl oluyor da bir araya geliyor?

- Bir aşk öyküsü... Babam sınır ticareti yapıyormuş. Nusaybin, Suriye'ye sınır. Annemin babası da Lübnan'dan Suriye'ye göç etmiş. Dedemin pasajları filan var, zengin yani, bir mağazasının başında duran kara çarşaflı kadın da annem. Sadece gözleri görünüyor. 50'ler sözünü ettiğim yıllar. Babam da o güzel gözlü kadından mal alıyor. Abartısız söylüyorum, tam 6 yıl bakışmışlar. Aralarındaki ilk diyalog, babamın anneme bir elma vermesi. Tabii annem onun karşısında yememiş, gizli yemiş, meğer o da babama aşıkmış. Kaçırmış onu babam. Dedem vermek istemiyor çünkü. Bunlar mayın tarlasından geçiyor, bir süre gizleniyorlar, bize anlattıklarına göre, asla birbirlerini ellemiyorlar! Sonra da Adana'ya geliyorlar. Yol bilmezler, iz bilmezler, doğru dürüst Türkçe yok. Babam Bit Pazarı'nda iş buluyor, annem de evlere temizliğe gidiyor. 10 çocuk yapıyorlar. Bu arada Rojin de doğuyor...

Doğduğunuzdan beri Rojin'siniz yani!

- Elbette! Rojin, kod adım değil! Bunun da çok ağır bedellerini ödedim. Hep akıl verdiler: ‘‘Değiştir şu ismini.’’ I-ıh. Değiştirmedin. Kapısından kovulduğum iş yerleri, işbaşvurusunda bulunup, herkese Atatürk'ün ilkeleri sorulup, bana Hint Okyanusu'nun yüzölçümünün sorulması... İnanılmaz hikayeler. Ama olsun, yıllarca kendisini Türk isimlerle tanıtıp şimdi gerçek isimlerini kullananlar bana acıklı geliyor. Ben ne isem hep o oldum.

Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? A) Türk B) Kürt c) Arap d) Melez

- Hepsiyim aslında. Bir karışım. Ama en çok Allahına kadar Adanalıyım!

Siz bu albümü neden yaptınız? Bir şey mi söylemeye çalışıyorsunuz?

- Sony Müzik'ten albüm yapıca misyon kadını mı oldum nedir? Yok öyle bir şey. Misyonum yok. Tabii ki yasaklara, baskılara karşıyım ama ben sadece müzik yapıyorum.

Kürtçe şarkı söylemekle Portekizce şarkı söylemak arasında ne fark var?

- Bana kalırsa yok. Müziğin dili mi olurmuş? ‘‘Don't Cry for Me Argentina’’yı İngilizce bilmeyenler de gözü yaşlı dinliyor. Hangi dilden olursa olsun acının, aşkın, dostluğun duygusu bir.

Meslek hanenizde tiyatrocu yazarken, şarkı söylemek ne iş?

- Hep şarkı söylüyordum. Ama oyunculuğu daha çok önemsiyordum. Sonra İngiltere'de müzikallerde rol aldım ve şunu anladım: Kendinde var olan her şeyi çıkarıp ortaya atmalısın. Onu yapmaya çalışıyorum...

Peki neden kıvrak şarkılar? Ve Kürtçe'nin gece kulüplerine girmesi neden bu kadar önemli?

- Valla, bu benim değil Sony'nin tercihiydi. Benim kulüplerde söylensin, barlarda çalınsın gibi dertlerim olmadı. Ben şarkılarım dinlensin isterim, kim nerede dinlerse dinlesin...

BU ALBÜM KÜRTLERLE DANS FİLMİNİN İLK ADIMI

Kürtçe şarkılar içinde bu albümün önemi ve yeri nedir?

- Diğer bütün Kürtçe albümler otantik özellikler taşır, hoplatmayacak, zıplatmayacak şarkılar... Benimki acıklı türkülerin değil de, coşkunun olduğu bir albüm... Çok modern ama kendi rengini iyi taşıyan bir albüm... Sonra ilk kez bir remiks. Uluslararası bir firmadan çıkıyor, bu da önemli tabii.

Peki biz sizin ilk albümünüzden neden hiç haberdar olamadık...

- Çünkü ilk albümün firma sahibi yapımcı değil, ‘‘yapamayımcı’’ydı! Bu işleri bilmiyordu. Öyle bir firmaydı ki, her şeyini kendin yapıyorsun. Oysa iyi bir albümdü. Ama duyur duyurabilirsen... Ben ikibuçuk sene basın danışmanlığımı kendim yaptım, ‘‘Alo buyrun ben Selma. Rojin Hanım yoklar...’’ Hala beni Selma diye bilenler var, bu vesileyle onlardan özür diliyorum, Selma'ya asılanlar bile oluyordu! Arıyor televizyon kanalından ‘‘Selma Hanım bu gece sizinle yemek yiyelim, Rojin'i alırız sonra programa...’’ ya da şöyle: ‘‘Boş ver o Kürt karıyı, gel biz takılalım.’’ Ben de ‘‘Efendim niye böyle konuşuyorsunuz filan!’’ diyordum...

Hedef kitlesi tam olarak ne? Diyarbakır diskotekleri değil herhalde!

- Beni niye üzüyorsun! Ben her yere ulaşmak istiyorum. Umudum da var. Çünkü bu albüm hepimize iyi gelecek. Kürtlerle Dans filminin senaryosunun ilk adımıdır Sony müziğin yaptığı...

KESİNLİKLE BİR KÜRT FEMOSU DEĞİLİM

Siz bir Kürt feministi misiniz?

- Allah'ına kadar Kürt femosuyum! KFK yani. Kürt Feminist Kadınlar. Şaka yapıyorum. Kadının Kürtü Türkü mü olurmuş, eziliyorsak hepimiz eziliyoruz. O Si şarkısının sözlerini soruyorsan, özellikle seçilmedi. Mesaj kaygısı gütmedik yani!

Siz Kürtçe konuşan birini görünce, direkt Kürtçe konuşmaya başlar mısınız...

- Deli misin, hemen. Tablacıların hepsi Kürttür, midyeciler Mardinli, pilavcılar da Vanlı... Herşeyin indiriminden faydalanırım! Bazen Kürt olduğumu bilmeden ‘‘Kıçındaki kota bak, orospi!’’ filan diye aralarında konuşanlar da oluyor, dinliyorum dinliyorum, sonra ‘‘Rojbaş’’ diyorum, Kürtçe ‘‘İyi günler.’’

İSTANBUL'DA ADAM SEVİLMEZ

Şansınızı İngiltere'de neden denemediniz...

- Ee çok aşıktım döndüm...

Devam ediyor mu aşkınız?

- Yok. Evlendik ama yürümedi... Bir sürü problem. Onlar Alevi ben Sünni. Ailesi beni istemedi. Eşim de din sosyolojisi okuyor bu arada. Hayat tuhaf tabii! Körlük derecesinde aşık olmasaydım, kalırdım belki İngiltere'de... Çok sosyolojik, felsefi bir adamdı ama bir türlü pratiğe geçemiyordu. Tembellik hakkını kullanırdı... Allah için çok yakışıklıydı. Banderas'ın uzun boylusu, kemiği kadar pratiği de güçlü olsaydı... Herşey farklı olacaktı. Sabahleyin kocanın başucuna para bırakıyorsun... Ama güzel hatırlarım. Son aşkımdı. Ondan sonra İstanbul'da adam sevilmeyeceğini anladım.

O ne demek?

- İstanbul'da adam sevilmez demek! Çünkü kirliler. Kusura bakmasınlar ama.. Böyle yalapşap her kadının koynunda. Onları her koku ilgilendiriyor... Oysa beni her koku ilgilendirmemeli. Benim bir tek kokum olmalı. Ve o kokunun peşine düşmeliyim. O zaman benim rengim ve özelliğim olur... Nedir bu 50 tane koku? Tamam, insanın gelişiminde böyle bir şey lazımdır, ama belli bir yaşa, belli bir yere gelmişsin ama hálá açsın... Bana tamamlanmamışlık olarak geliyor...

ROJİN VE ÜNLÜ İSİMLER

İbrahim Tatlıses:
Kürtlere ‘‘İçimizden biri star oldu’’ gururunu yaşatıyor. İnanılmaz çok seviliyor. Resmen dokunulmazlığı var. Ne yapsa, anlayışla karşılanıyor, ‘‘Onun üzerine gidiyorlar, öyle değildir, böyledir’’ deniyor. Hiç alakası olmasa bile...

Hülya Avşar: Asla bir star tavrı yok. Onun şovunda çalıştım. Sıradan bir oyuncuydum. Kudretini bu kadar güzel kullanan insan azdır. Nice eğitimli insanlarla çalıştım, inanılmaz komplekslilerdi. Bu bardak niye diye çaycısına bağırır, makyajcısını sinir hastası eder. O yüzden Hülya Avşar benim için çok değerli...

Beyaz: ‘‘Dün gece rüyamda beyaz atlı bir prens gördüm...’’ Ben o Rinso reklamında oynadım. Göründüğü gibi bir adam Beyaz. Esprili. Neyse o. Oysa, öyle televizyon starları var ki, stüdyoya girinceye kadar sana pislik muamelesi yapıyor, kamera çalışınca da en sahte haliyle ‘‘Ay Rojin Hanım, ayağınıza sağlık iyi ki geldiniz’’ diyor.

Gülben Ergen: Çok şekerdi. Sormamı istediğin bir soru var mı dedi. İnsancıldı. Adanalılar gibi güzel ağırladı. Harbi kadın.

Okan Bayülgen: Bak onun programına çıkmadım işte. Bayılıyorum Zagaya... Desem çağırır mı beni programına?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!