Güncelleme Tarihi:
Sayısını hatırlamıyorum. İyi polis-kötü polis ayrımını yapan filmler son zamanlarda gittikçe arttı.
Herhalde Amerika, halkına, kamuoyuna bu ayrımı iyice belletmeye ahdetmiş. Gürültüye gitmesin bu ayrım diye.
Klasik oyundur. Avcıyla av bir süre sonra bütünleşirler. Polis-suçlu, hasta-doktor ilişkisi hep bu kuralı doğrular.
Copland (Güçlüler Bölgesi), polis-polis oyununun yeni bir örneği.
Polislerden oluşan bir semtteki yaşamı düşünebiliyor musunuz?
Başta bunun bir dostluk dairesi içinde gerçekleşebileceğini düşünebilirsiniz.
Gelin görün ki gerçekler başka türlü. Buranın kurulmasında Mafya'nın da katkısı olmuş. Hem polisleri bir arada kontrol etmek, hem de birtakım polisleri yanlarına almak istemişler.
Adını vereceğim oyuncuları severseniz, filmi de rahatça izleyebilirsiniz.
Sylvester Stallone, Harvey Keitel, Robert de Niro.
Stallone, bu kez esen, savuran, elinde teknolojinin son harikası tüfeğiyle kötüleri cezalandıran, dünyaya nizam veren biri değil. Aksine bir kulağı duymayan, sağlık nedeniyle polis olamamış, nötrleştirilmiş bir şerif. Suya sabuna dokunmuyor, hatta üç maymunu oynuyor. Ne yapsın polisler şehrinde şahinlik yapacak değil ya.
Harvey Keitel, onları ev sahibi (!) yapan, böylece minnettar bırakarak da polislerin Mafya ile flörtüne göz yummalarını isteyen bir polis.
Kendi düzenini bozanları cezalandırıyor, hiç kuşkusuz hayatları pahasına.
İçişleri Bakanlığı'nda da hatırlı dostları var, bir ucu başkana uzanıyor. Bu yüzden de hakkında açılan her dosya kapatılıyor.
Robert de Niro, içişlerinde çalışan bir görevli. Copland'de çevrilen oyunları biliyor, onu incelemeye geliyor, yardımcısı da şerif ama bakıyor ki onun bunu yapacak ne gücü var, ne de meseleyi tam anlamış.
Umutsuzluk içinde dosyayı kapatırken, şerif meseleyi fark ettiğini söylüyor ama iş işten geçiyor.
Hiç kuşkusuz sonradan kötüler cezalarını buluyor ve iyilerin zaferiyle sonuçlanıyor film.
İşte bir özet. Sıradan senaryoları aşan bir yanı yok da, Copland olması biraz özgünlük katıyor filme, en azından polis filmlerine yeni bir mekan getiriyor. İlişkilerini daha yakın bir ortamda görmemizi sağlıyor.
Her mesleği toptan karalamanın yanlışlığını hepimiz biliyoruz. İyilerle kötülerin arasındaki farkı da biliyoruz. Ne var ki, bunun için bunca film seyretmenin de yavaş yavaş canımı sıktığını söylemek istiyorum.
Tabii bu tür filmleri bilirsiniz, gerilim kalıpları vardır, her dakika heyecanla beklersiniz. Her şeyi artık bu kadar heyecanla beklediğimi söyleyemem. Çünkü nasıl olsa daha önceki filmlerden iyi polislerin kötü polislere galebe çalacağını biliyorum.
Şimdi taraf tutacağım: Benim için Robert de Niro'nun oynadığı film kötü olamaz.
Her şeye rağmen seyredilmeli.