Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2004 02:10
Usta yönetmen Atıf Yılmaz, çok konuşulan Eğreti Gelin filmini bitirdi, şimdi heyecanla vizyona girmesini bekliyor. Yılmaz, eğreti gelin geleneğinin eleştirilmesine karşı. ‘Ben de bir eğreti gelinim olsun isterdim. İlk deneyimi yapmak için güzel bir şey sunuluyor. Bu bizim geleneğimizde hep vardı’ diyor.
Eğreti Gelin’in vizyona gireceği dönem, bütün filmler vizyona girmiş ve siz rahatlamış oluyorsunuz bakıyorum...
Doğru, bizim çıkacağımız dönemde karşımızda yerli
film yok. ‘Çok Türk filmi var’ deniyor ama yine de yeterli değil. Yunanistan neredeyse 10 milyon nüfusuyla bizden çok film çekiyor. Bu yıl 20 filme çıkacak deniyor ama bu nedir ki Türkiye için!
-
Sizin de yüzlerce filminiz var...
Evet 115 tane oldu galiba.
- Sizin neden hiç arşiviniz yok?
Bu çok kötü bir kusur ama ben her şeyi kaybediyorum. Hiçbir şey saklayamıyorum. Bunun içine ödüllerim de dahil. Sadece bir tane bana ait bir ödülüm var. O da kırılmış , ben de kapı çarpmasın diye kullanıyorum. Ama hakaret olsun diye değil bu... Ben ödül aldığım zaman onu bütün gece elimde taşımaktan utanıyorum. Mesela bir ödülümü Kerem Alışık’ın eski eşi Sibel Turnagöl’e hediye etmiştim.
- Neden filmlerinizde hayat arkadaşınız Deniz Türkali’nin başrolü yok?
Var canım var... ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’da başrolü o oynadı. Ben tarafsız olmaya çalışıyorum, mesele oradan kaynaklanıyor. Bu Eğreti Gelin’de belediye reisinin karısını o oynayacaktı ama tiyatro işleri çıktı. Onun üzerine Müjde Ar oynadı. Çok da güzel oynadı.
- Sezen Aksu da Eğreti Gelin’in bir parçasını yazmış...
Evet, bir şarkı yazdı bize. Rica ettim ve o da seve seve yazdı. Şarkısının içinde ‘Çocuk uyanır, er uyanır koynumda’ diyor... Ne güzel bir laf değil mi?
EVLİLİK BİR DİSİPLİNDİR
-
Evet...Peki kadınları karmaşık buluyor musunuz?
Evet, buluyorum. Ben gerçi diğer erkeklere göre daha kolay iletişim kurabiliyorum. Kadınlar tarafından eğitildim.
-
Eğreti Gelin var mıydı hayatınızda?
Yok, maalesef. Bir eğreti gelinim olsun isterdim. Çok güzel bir şey. İlk deneyimini yapmak için güzel bir şey sunuluyor. Bu bizim geleneğimizde hep vardı. Asmalı Konak’ta vardı bu! İpek Tuzcuoğlu eğreti gelin rolünde olmuştu. Çocuk doğurmuştu ve ailenin işlerini yapmaya başlamıştı.
-
Vedat Türkali’nin arkadaşıymışsınız. Eşiniz Deniz Hanım’ı tanıdığınızda daha 13 yaşındaymış.
Evlerine gidip geliyordum ama Deniz İngiltere’ye gitti. Orada Ernesto ile tanıştı, evlendi. Birgün gazeteyi açtım Sophia Loren, Carlo Ponti ve Deniz’in kolkola fotoğrafını gördüm. Çok da güzel çıkmıştı. ‘Ya ben gideyim bakayım bu Deniz nasıl’ dedim. Irz düşmanı hain amca şeklinde bir adam olarak bunu düşündüm. Ben onu tanıdığımda Abdi İpekçi’nin yardımcısıydı. O gün bugündür 30 yılı devirdik.
- Özel hayat ayrı bir huzur tabii ki...
Evlilik tabii ki bir disiplin. Ben ilk karımdan, bu evlilik yüzünden iyi film yapamıyorum diye ayrıldım. Karım Nurhan Nur da, ‘Bu evlilik yüzünden star olamıyorum’ diye benden ayrıldı. Ayrıldıktan sonra 5-6 yıl bekar kaldım ve hayatımın en kötü filmlerini yaptım. İkinci evliliğim Ayşe Şasa’dır. Benim filmlerimin birçok senaryosunu o yazdı. Çok iyi senaristtir. Şimdi de romanı çıktı. Şebek Romanı diye. Üçüncü de Deniz’dir. Ve sondur.
Atıf Yılmaz’la çalışmanın gururu‘Eğreti gelin’ Nurgül Yeşilçay ile filmde hapisteki sevgilisini canlandıran Şevket Çoruh, yüzlerine Atıf Yılmaz maskeleri takarak poz verdiler. İki sanatçı da, Atıf Yılmaz gibi bir yönetmenle çalışmaktan gurur duyuyor. Eğreti Gelin’den bir şeyler alan karılarını sevgililerini mutlu eder
- Harf devriminin olduğu, giderek batılılaşmaya doğru gidilen o tarihlerde ülkemizde bu eğreti gelinlik gibi bir geleneğin de olması enteresan bir çelişki değil mi?
Çelişki şundan kaynaklanıyor, eğreti gelin bir nevi hoca, muallim, öğretmen. Ama onun eğitimi mahalle mektebi olduğu için, o eğitimini Kuran-ı Kerim’e, ayetlere göre yapıyor. Aile, cinsellikle ilgili Kuran-ı Kerim’deki ayetlere göre eğitim veriyor. Filmde özellikle bir ders vermeye kalkmadık ama izleyenler kıssadan hisse bir şey alırlarsa kendilerine, o da iyi. Onlara riayet etseler karılarını, sevgililerini mutlu ederler. Karına nasıl davranacaksın, nasıl kendine aşık edeceksin gibi bir sürü şey öğretiyor.
Erkekleri sevecek halim yok ya, kadınları seviyorum herhalde
-
Nedir bu kadın filmlerinin yönetmeni durumunuz? Mine filmiyle kadının kasabada kimlik arayışıyla başlayan, ‘Bir Yudum Sevgi’yle köyden büyük kentteki varoşlarda işçi olarak çalışan kadınla devam eden, ‘Dul Bir Kadın’da büyükelçinin kimliğini arayan karısı, ‘Adı Vasfiye’de yine kasabada kimlik arayışındaki bir kadın ve ‘Ah Belinda’ da hem kentli hem kasabalı kadının kimlik arayışı derken, hep kadının kimlik arayışları durumu var.
Büyük şehirlere kırsal kesimden göçler oluyor. Kente gelen kadın büyük ihtimalle hizmetçi oluyor ve bir burjuva evine gidiyor. Orada farklı bir kültür ve hayat biçimiyle karşılaşıyor. Ve ister istemez istekleri, talepleri artarak değişime uğruyor. Bir kısmı yaşamak için fahişe oluyor, bir kısmı fabrika işçisi olup sosyal bilincini oluşturuyor. Hepsinin kimlik arayışıyla değişime uğramaları doğru bir saptama. Türkiye için bunun hala geçerli ve işlenmesi gereken bir tema. Tiyatro ve sinema gibi görsel sanatların ilgisini drama düşen insanlar çekiyor. Türkiye’de drama düşen insanlar da kadınlar.
- Kadınların bu durumunu göz önüne de alsa, siz sanırım kadınları çok seviyorsunuz da bu hikayeleri çekiyorsunuz...
Seviyorum tabii. Ne yalan söyleyeyim! Herhalde erkekleri sevecek halim yok! Adımı koydunuz.. Kadınsever! Ben de kabul ettim.