Güncelleme Tarihi:
Dostluğunuz ve iş arkadaşlığınız geçmişe dayanıyor aslında... Nasıl bir araya geldiniz?
Tuncay Yılmaz: Gustav Rivinius’la dostluğumuz Almanya’nın prestijli Saarland Müzik Yüksek Okulu’ndaki solistlik sınıflarında bulunduğumuz öğrencilik yıllarımıza rastlıyor. Solist olarak ilk kez İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirdiğimiz Brahms’ın ‘İkili Konçertosu’nun başarılı yorumuyla bir araya geldik. Daha sonra İspanya/Toledo ve Ankara Uluslararası Müzik Festivalleri’nde de, piyanist Ludmil Angelov’la beraber Beethoven’in ‘Triple’ Konçertosu’nu seslendirerek başarılar kazandık. Emre Elivar’la olan dostluğumuz ve kardeşliğimiz ise çocukluk dönemlerimize dayanır. Ankara ve Almanya’daki konservatuvarları, Alman Devleti’nin bursu ile ve dereceler kazanarak bitirdik. Bir süre önce Türkiye’nin ilk müzik müzesi olan ‘Müziksev’in tarihi açılışını başarılı bir resitalle birlikte gerçekleştirdik. Bana göre Emre kendi kuşağında özel bir yere sahip. Şimdi, Türkiye’yi evrensel düzeyde temsil edebilen bir oda müziği topluluğu oluşturulmasının gerekliliği ve inancı içinde, uluslararası alanda kendilerini kanıtlamış üç solist sanatçıdan oluşan bir trio hayalini gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. ‘Arkas Trio’ büyük bir çatı altında toplanan resmi bir ‘üçlü’ olduğu için, aynı zamanda Türkiye’de bir ilktir.
Kalabalık oda müziği topluluklarına kıyasla hareket kabiliyetiniz daha yüksek. Üstelik kadroda Gustav Rivinius’un da yer alıyor oluşu sizi uluslararası alanda daha etkin kılıyor. Gelecek planlarınız neler?
TY: Oda müziğinin ülkemizde de yaygınlaşması ve nitelikli sunumların klasik batı müziği adına önemli katkısı takdirinizdir. Grubun, Türk klasik müzik dinleyicisiyle daha fazla buluşması ve yorumlarının daha büyük kitlelere ulaşmasını amaçlıyoruz. Üç kişinin büyük bir orkestraya göre hareket kabiliyeti de tabii ki daha esnek. Küçük ya da butik konser salonlarında yer almak ve birlikte seyahat etmek daha kolay olacak. Pek tabii ki Gustav’ın yabancı olması da üçlünün uluslararası özelliklerinden biri. Ancak milletlere göre değil, trionun dünya seviyesine uygunluğu düşünülerek, geçmişimiz ve özelliklerimizden dolayı bir araya geldik. Henüz çok yeniyiz ve önümüzde çok uzun bir yol var.
Gustav Rivinius: Ben Türkiye’de böyle bir projede yer almaktan dolayı çok mutluyum. Bence muhteşem bir fikri hayata geçirdik. Klasik müzik sanatçılarının amacı insanlara Batı müziğini dinletmek, bu müziği daha fazla kişiye iletmektedir. Klasik müziğin bir dili yoktur, evrenseldir. Biz Arkas Trio olarak müziğimizi daha çok insana ulaştırmak istiyoruz.
Arkas Trio, Türkiye’nin kurumsal bir çatı altında kurulan ilk triosu. Peki, bağımsız hareket edebiliyor mu? Konser programınızı nasıl belirliyorsunuz?
TY: Arkas Holding tarafından Arkas Trio’ya çizilen belirli bir programın dışında, şimdilik bizim aldığımız teklifler ve projelerimize göre konser takvimimizi belirliyoruz. Ancak üçlü için Avrupa’da konserlerimizi düzenleyebilecek bir konser organizatörü arayışına da başladık.
Farklı şehirlerde yaşıyorsunuz. Konserlere nasıl hazırlanıyorsunuz? Provalarınız bundan nasıl etkileniyor?
Emre Elivar: Ben konserler için sık sık İstanbul’a geliyorum. Tuncay da aynı şekilde Almanya’ya geliyor. Gustav aynı zamanda üniversitede hoca olduğu için zamanı daha kısıtlı ancak hepimiz kendi alanında işini başarıyla yapan müzisyenler olduğumuz için bir araya geldiğimiz zamanlarda daha verimli çalışıyor ve birbirimizden bir şeyler öğrenmeye de devam ediyoruz. Egolarımız yok, geçmişe dayanan dostluğumuz ve sahne paylaşımımız var. O nedenle çok iyi uyum yakalayacağımızı biliyorduk ve öyle oldu.
Bir araya geldiğinizde müzik dışında neler yapıyorsunuz?
TY: Hayvan sevgisi hepimizin ortak noktası. Dostlarla bir araya gelmek de bizler için çok keyifli. Mesela, Gustav ve ben biraz gurmeyiz diyebiliriz. Provalar sonrasında, enerji durumumuza göre yemek yapmak dinlendirici ve zevkli olabiliyor. Ama Emre bu lezzetleri sadece tatmayı seviyor.
ELEŞTİRİLER BİZİ CESARETLENDİRİYOR
İstanbul ve İzmir’de verdiğiniz lansman konserlerinde nasıl tepkiler aldınız?
TY: Her başlangıç çok önemlidir. Arkas Trio, uzun ve zorlu bir süreçten sonra doğdu. Ne denli heyecanlı ve gururlu olduğumuzu takdir edersiniz. Haziran 2011’de yoğun çalışmalara başladık. Haydn, Mendelssohn ve Brahms’ın eserlerinden oluşan zengin bir repertuvarla İstanbul’da St. Antuan Kilisesi’nde ilk konserimizi verdik. Hemen akabinde İzmir’de Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde sahne aldık. Daha sonra Berlin’de, Türk ve Alman iş dünyasının büyüklerine çalarak ilk yurtdışı konserimizi verdik. İlk konserlerimizde çok içten alkışlarla çok mutlu olduk. Konser sonralarında da çok güzel tepkiler aldık. Henüz başında olduğumuz yolda bunlar bize cesaret veriyor. Dinleyici her zaman iyi müzik bekler ve bu ihtiyacı karşılayan sanatçıların nitelik ve özelliklerini eşsiz değerdeki alkışlarıyla hissettirir. Bundan daha büyük övgü ve takdir olamaz.
EE: Özellikle üçümüzü de sevindiren konu şu oldu... Ben ve Gustav Almanya’da olduğumuz için provalarımızı bir süre ayrı ayrı yaptık. Konserden bir hafta önce İstanbul’a geldik ve bir hafta süresince çok yoğun şekilde birlikte çalıştık. Yakaladığımız uyumdan ve performansımızdan seyircimiz çok mutlu oldu konserden herkes keyifle ayrıldı. Birlikte prova zamanımız kısıtlı olsa da ayrı ayrı çalıştıktan sonra bir araya geldiğimizde ortaya çıkardığımız sonuçla aldığımız tepkiler hepimizi çok mutlu etti.
Caddebostan Kültür Merkezi ve Süreyya Operası’nda vereceğiniz konserlerde dinleyiciyi neler bekliyor?
TY: İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın keman solist sanatçısıyım. Orkestramızın daveti üzerine Beethoven’in üç solist için bestelemiş olduğu ‘Triple’ Konçertosu’nu 2 Aralık’ta CKM’de seslendireceğiz. 5 Aralık günü ise, tarihi Süreyya Operası Salonu’nda trio konserimizi gerçekleştirecek olmanın müthiş heyecanı içindeyiz.