Güncelleme Tarihi:
* Öncelikle taverna müziğiyle ilk buluşmanızın nasıl olduğunu sormak istiyorum...
Nejat Alp: Eskiden İstanbul’da Ermenilerin, Yahudilerin ve Rumların gittiği, özel eğlence yerleri vardı, oralara taverna denirdi. Bu mekânlarda dört-beş kişilik orkestralar olurdu, ben de o orkestralarda bas veya gitar çalardım. Birkaç sene çalışınca çözdüm işi, insanlar orada çok güzel eğleniyordu. Daha sonra Gülizar Gazinosu’nda işe başladım. Bir gün patronuma “Abi tavernalarda nasıl eğleniyorlar bir görsen!” dedim, o da “Bunu Türkçe’ye uyarlasana” dedi. Derken, Tarabya’daki Zarifler’e geldim. 1980 senesiydi. 22 sene, boş sandalye olmadan çalıştık.
Taverna kültürü çok sevildi yani...
Nejat Alp: Tabii... İnsanlar 15 gün önceden rezervasyon yapardı. Mekâna gelenler, halay çekerek ana caddeye çıkardı. Yan tarafta da Arif’in (Susam) dükkanı vardı, oradan çıkanlar da onlara katılırdı. Ana caddede halay çekilirken bir araba da klarksona basmazdı, öyle güzel insanlar vardı o dönem. Her gece Ajda Pekkan da gelirdi, öyle ki “Nejat Abi’nin dükkanında Ajda Pekkan da çalışıyor” derlerdi. Çünkü arada bir o da sahneye çıkar, üç-dört tane şarkı okurdu. Kapıdan çıkarken teşekkür etmeyen yoktu. Şimdi insanlar nasıl eğleneceklerini bilmiyorlar, unuttular. Eğlencenin nasıl olduğunu anlamaları için bizim yaptığımızı görmeleri lazım.
TARABYA’DA İLK BAŞLAYAN NEJAT’TIR
* Arif Bey, siz nasıl başladınız bu müziğe?
Arif Susam: Ben ilkokuldan sonra İstanbul Konservatuvarı’na girdim. Sekiz sene klasik batı müziği eğitimi gördüm. Ondan sonra çeşitli orkestralarda çalışmaya başladım. Dört enstrüman çalıyordum. Özellikle piyanom çok iyiydi. Askerlik bitince, Zarifler’in yanındaki Palet 1 Restoran’dan teklif geldi, kabul ettim. O zaman müşteriler genelde turistti, onlara klasik batı müziğinden örnekler çalıyordum. Benden önce de Kenan Doğulu’nun babası Yurdaer Doğulu çalışıyordu orada. Şimdi bazı arkadaşlar “Tarabya’da önce biz başladık” diyorlar ama hayır, Tarabya’da ilk başlayan Nejat’tır. Bu maziyi kimse bilmez. O zamanlar kimse yoktu Tarabya’da...
* Taverna müziğini Türkiye’ye tanıtan isim kimdi peki?
Arif Susam: Aslında bu tarz müziği Türkiye’ye tanıtan, Ferdi Özbeğen’dir. Çünkü Ferdi Özbeğen bir long play yaptı. Ondan iyi piyanistler yok muydu? Vardı ama onları İstanbul sosyetesi ve Tarabya’ya gelenler tanıyordu. Ferdi Özbeğen bir çığır açtı, ardından bizler geldik. Ümit Besen’i de unutmayalım tabii. Ümit kardeşimizden sonra biz kaset olayında patladık ve ülkede tanındık ama Tarabya’daki en eski isimler Nejat ve benim.
ÜMİT BESEN, POPÇU DEĞİL PİYANİST ŞANTÖRDÜR
* Ümit Besen kendisini taverna müziğinden ayrı tutuyor sanki, neden sizce?
Nejat Alp: Evet, ayrı tutuyor. Utanıyor herhalde. “Ben tavernacıyım” demiyor, “Ben Sezen Aksu’yla aynı listeye yazılıyordum, pop sanatçısıydım” diyor. 1984 yılında ben Köşem Bistro diye bir mekânda çalışıyordum. Bir kaset yaptım. Kaseti alan firmanın sahibi, “Ben bu kadar rezil bir kasedi çıkarmam” demiş. Ama kasedi kaydederken 500 lira harcadıklarından, “Diğer kasetlerin yanına bundan 1’er, 2’şer koyayım da masrafını çıkarayım bari” diye düşünmüş. 10 tane Zülfü Livaneli, 10 tane Yeni Türkü kasetinin içine ikişer tane benim albümü koymuş. İlk alan, 15 dakika sonra geri dönüp “Bundan kaç tane var?” diye sormuş, 100 tane alıp gitmiş. İkinci alan, yarım saat sonra gelip 900 tane almış. Zaten 1000 tane bastırdıklarından hepsi tükenmiş. Öğlen sipariş 375 bini, sonra 750 bini bulmuş. O kaset 3 milyon 800 bin sattı, en az 2 milyon da korsanı sattı. Beni tanımıyordu insanlar ama her yerde kasedim çalıyordu. Derken medya “Bu tarza bir isim koyalım” dedi ve ‘taverna’ ismini uygun gördü. Halbuki ben yapıyordum bir tek tavernayı, diğer arkadaşlarım piyanist şantördü. Ben tavernacı olmaktan gurur duyuyorum. Benim hesabım, “İnsanlar nasıl eğlenir?”dir. Ümit arkadaşım “Ben pop sanatçısıyım” diyor, halbuki değil, bildiğimiz “Nikâh Masası”nı çalan piyanist şantördür.
Arif Susam: Yaptığımız tarz hemen hemen aynı aslında. Zamanında bizim kasetler “taverna” adı altında çıktığı için o ayrı yere koydu kendisini.
MİNE KOŞAN’I, MÜSLÜM GÜRSES’İ GETİRDİLER, TARABYA BİTTİ
* Siz o dönem yan yana restoranlarda çıkıyordunuz, rakip miydiniz birbirinize?
Nejat Alp: Rakip değil, kardeştik biz.
Arif Susam: Rakip diye bir şey yoktu sanatçılar arasında. Herkesin ayrı bir hayran kitlesi vardı. Program biterdi, beraber çay kahve içerdik, tavla oynardık. Çekememezlik yoktu aramızda.
* Peki, Tarabya’da taverna müziğini bitiren ne oldu sizce?
Arif Susam: Tarabya tarzında olmayan isimler çıktı. Tarzı bozdular, Tarabya bitti.
Nejat Alp: Buraya İsmail Türüt, Mine Koşan, Müslüm Gürses’i getirdiler. Hepsi çok iyi sanatçılar ama burası gazino değildi ki...
İLK DEFA AYNI MEKÂNDA PROGRAM YAPACAĞIZ
* Son olarak yılbaşındaki etkinlikten bahseder misiniz? Sanırım ilk kez birlikte sahne alacaksınız?
Arif Susam: Evet, ilk defa aynı mekânda program yapacağız. Yılbaşı gecesi Taksim Gazinosu’nda sahne alacağız. Biz kardeşiz, aynı sahneyi de paylaşırız, düet de yaparız.
Nejat Alp: Taksim Gazinosu’nun muhteşem bir atmosferi var. O gece gelin, eğlence neymiş görün. Herkesi 12’ye dakikalar kala pistte toplayacağım.
* Oryantal de olacak mı o gece?
- Oryantalsiz yılbaşı gecesi olur mu!
HAWAİİ’DE KONSER VERDİM, “EĞLENCEYİ SİZDEN ÖĞRENDİK” DEDİLER
* Nejat Bey, siz yurtdışında da çok konser verdiniz, değil mi?
Nejat Alp: Ben dünyayı dört kez dolaştım. Görmediğim yerlerin sayısı, iki elin parmaklarını geçmez. Tam 164 ülkede konser verdim; Güney Amerika’nın her yerinde, Avustralya’da, Kuzey Amerika’da... Hawaii’de konser veren tek Türk sanatçısıyım ben.
* Hawaii’de nasıl konser verdiniz?
Nejat Alp: O zaman Hawaii’deki Türk sayısı 3’tü. İlla konser vermenizi istiyoruz dediler. 11 kişilik grubumla gittik, bir hafta Hawaii’de kaldık. Kaldığımız otelde de konser verdik. O gün yan otelde Kris Kristofferson, caddenin öbür tarafındakinde de Tina Turner sahneye çıkıyormuş. “Onlar varken Nejat Alp’in konserine kim gelir?” dedim ama bin kişiden fazla insan geldi. Üstelik onların konserinin ücreti 75 dolardı, bizimki ise 150 dolar!
* Doldu mu salon yani?
Nejat Alp: Hiç boş yer kalmadı. Onlara da çok ilginç geldi bu müzik. Sabah 6’ya kadar durdular. “Biz eğlencenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyormuşuz” dediler.