Güncelleme Tarihi:
“Doğru! – gergin – hep korkunç derecede gergin olmuşumdur ve hâlâ da öyleyim; ama deli olduğumu neden söylersiniz ki? Bu hastalık duyularımı keskinleştirdi; yok etmedi ya da onları köreltmedi. En çok da işitme duyumu(...) Nasıl yani, deli miyim? O halde dinleyin! Ve hikâyenin tümünü nasıl sağlam ve sakince anlattığımı görün.” diye söze başlar katil, Edgar Allan Poe’nun ‘The Tell – Tale Heart’ adlı öyküsünde. Bir maksadı yoktur; öfke de duymuyordur. Öldürdüğü yaşlı adamda onu rahatsız edenin, üzerindeki mat zarıyla bir akbabanınkine benzeyen gözü olduğunu söyler. Aklı başında biri olduğuna inanmaktadır, hepimiz gibi. Cinayeti en ince ayrıntısına kadar planlamış olmasını, deli olmadığının kanıtı olarak gösterir. Savunduğu da suçsuzluğu değil, ‘aklı başındalığı’dır aslında.
Edgar Allan Poe’nun gotik kurgunun klasiklerinden biri olan bu metaforik öyküsü, Türkçeye ‘Gammaz Yürek’ ve ‘Geveze Kalp’ isimleriyle çevrildi. Daha önce radyo, televizyon ve beyazperdeye defalarca uyarlandı. Bugün, Yeşim Akdeniz’in tuvaline ‘Uydurukçu Kalp’ adıyla yansıyor.
SERGİNİN GİZLİ KAHRAMANLARI
Uydurukçu Kalp, sanatçının Edgar Allan Poe’nun şiir ve hikâyelerinden yola çıkarak hazırladığı üçlemenin ikinci ayağı aslında. İlk sergi geçtiğimiz ay ‘Ulalume’ adıyla Amsterdam’da gerçekleşti. Üçüncüsü ‘Dream in a Dream’ ise yarın Hamburg’da açılıyor. Ancak Yeşim Akdeniz ayrı ülkelerde gerçekleşecek sergilerden her birinin kendi içinde bütünlüğü olduğu ve ayrı sergiler gibi değerlendirilebileceğini belirtiyor.
Sanatçının üç sergiye konu olan Edgar Allan Poe merakının nereden geldiğini merak ediyoruz. “Poe ile anlatım dilimizde benzerlikler görüyorum. Öyküdeki cinayeti ben geçmişle hesaplaşma olarak yorumladım. Belki ortada bir cinayet bile yoktur. Ya da anlatıcı mı öldürdü yaşlı adamı, bilmiyoruz. Öykü tamamen metaforik bile olabilir. Zaten burda cinayet bir transformasyon durumunu temsil ediyor” diyor.
Sergide sadece Edgar Allan Poe’nun parmağı yok aslında. Catherine Breillat’nın filmleri, J.G Ballard’ın romanları, Freud sembolizmi ve özellikle Camille Paglia’nın “Sexual Personae - Art and Decadence from Nefertiti to Emily Dickenson” adlı kitabının da büyük rolü var. Graf, “Yaptığım şey biraz da oyun oynamak aslında. 20. yüzyıl kültür tarihinin oluşumunda büyük etkisi olmuş birçok karakteri harmanlıyor, onlar üzerinden hikâyeler üretiyorum. Seneler önce yaptığım işler başka bir resimde kendini yeniden gösterebiliyor. Hikâyeler arasındaki paralelliği ve bu dejavuyu çok seviyorum. Kendimi ifade yöntemim haline geldi bu oyun” şeklinde konuşuyor.
SADO MAZO SEKS OYUNCAKLARI
Sergiyi gezerken birkaç tabloda gördüğümüz sado – mazo aletleri dikkatimizi çekti. Graf, bunların sadece fiziksel acıyı temsil etmediğini, kapitalizmin sembolü olarak kullandığı aletlerin satılığa çıkmış cinselliği, üzerinden para kazanılan fetişlerimizi işaret ettiğini söyledi.
Adımlarımızı hızlandırıp Freud’un Ceketi adlı resmin önüne geldiğimizde, bir erkek ceketin önünde sırtı dönük ufacık bir kadın gördük, Yeşim Akdeniz’in kendisi. Sanatçı tablonun nasıl bir ruh halinin eseri olduğunu anlattı: “Freud 20. yüzyıl algısını büyük oranda değiştirmiş isimlerden biri. Tamamen erkek odaklı bir tavrı var. En çok feministleri mutsuz eden bir söyleme sahip. Bugüne kadar feministlerin hiçbir söylemi de beni mutlu etmedi ama Freud’la hesaplaşmak benim için önemli. Resimde anlatılan da bu. Ceket erkeksiliği hissettiriyor bize. Ben maçoluk, resmiyet, disiplin gibi katı şeylerin altında ezilmiş, ufacık kalmışım.”
BABAMIN RESİMLERİNDE HİKÂYE YOK
Yeşim Akdeniz Graf, ressam Halil Akdeniz’in kızı. Haliyle babasının atölyesinde, boyalar içinde büyüdü. Hiçbir zaman sorulmadı ona “Büyüyünce ne olacaksın?” diye. Çok erken yaşta resim yapmak istediğine karar verdikten sonra önce Ankara Güzel Sanatlar Lisesi’ne, ardından Düsseldorf Sanat Akademisi’ne gitti. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi zaten. Çalışmalarına uzun süre yurt dışında devam eden Graf, yaklaşık iki sene önce Türkiye’ye döndü.
Şimdi 33 yaşında. Babası Halil Akdeniz’in hâlâ en büyük destekçisi olduğunu söylüyor. Sanatçı kimliği üzerindeki etkisini sorduğumuzda ise mukayese etmeye koyuluyor: “İkimiz de resim yapıyoruz ama o kadar farklı ki çizgimiz... Önceleri daha çok paralellikler vardı. Son senelerde ben kendi yaptıklarımda daha da radikalleştim. İkimiz de sembolik bir dil kullanıyoruz. Ben hikâyeler anlatmayı seviyorum. O ise tam tersi, sembollerinin içini boşaltıyor. Bu yüzden resimlerinde hikâyelere yer yok.”
SERGİNİN SESİNE KULAK VER
Yeşim Akdeniz Graf ile genç müzisyen ve aranjör Emre Irmak birlikte stüdyoya girmiş, Uydurukçu Kalp için bir ses enstalasyonu hazırlamışlar. Sergiyi gezerken size nereden geldiğini kestiremeyeceğiniz birtakım sesler eşlik edecek. Kimi zaman ürkütücü olabilen bu seslerin birlikteliğine kanıp, gözleriniz ‘Cocaine Night’ adlı resimde saklı baykuş gözlere değince, Edgar Allan Poe’nun öyküsündeki katile bir nebze hak verirsiniz belki de.
Dirimart Tel: (212) 291 34 34.