Edebiyatta huzur istemiyorum

Güncelleme Tarihi:

Edebiyatta huzur istemiyorum
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2012 20:06

Günümüz Türk öykücülüğünün ‘iyi’ yazarlarından birisi Yalçın Tosun. Yayımlanan iki kitabının da ödüllendirilmiş olması, bunu ‘seçiciler kurulu’ nezdinde de ispatlıyor.Ne eksiği ne fazlası olan, tam olarak kusursuz kurgulanmış, okuru dürtükleyen ‘Anne Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’ isimli ilk kitabıyla Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştı.

Haberin Devamı

Yine en ince detayına kadar düşünülmüş, hiçbir şeyin şansa bırakılmadığı, çocukları tekinsiz, erkekleri güven vermeyen, kadınları yalnız, aşkların ‘aşk’ gibi yaşandığı öyküler toplamı ‘Peruk Gibi Hüzünlü’ adlı ikinci kitabıyla da 58. Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. Öykücü Yalçın Tosun’la törenden sonra bir araya gelip kitabına, ödüle ve öykücülüğüne dair konuştuk.

- İlkine mukayeseyle, ikinci kitabınızda asıl sesinizi bulduğunuzu düşünüyorum, katılıyor musunuz?
- Tamamen aynı fikirdeyim. İlkini 2004-2008 yılları arasında yazdım. Uzun bir süre. İlk kitapların çok tuhaf bir büyüsü vardır, hatalarıyla da kusurlarıyla da güzeldir. Benim için, ilki ya da ikincisi daha iyiydi gibi bir yorum yapmak zor. Şu an geldiğim ya da gelmek istediğim noktaya daha yakın öykülerin bir toplamını yapsak ikinci kitaptan daha fazla öykü girecektir demem daha doğru olur. Bir de şu var; ilk kitabım kısa öykünün boşluklarıyla, sözcükleri yerli yerine oturtmasıyla, yazarın yetisini ortaya koyan bir kitap. Ama biraz daha uzun öykü yazdığımda, aynı yoğunluğu bulabilecek miyim, sorusu vardı hep. İşte ikinci kitapta bunun örnekleri var. Biraz kendimi bununla da sınadım. Bu durumda senin de sözünü ettiğin, sesi bulma noktalarına daha da yaklaştığımı söyleyebilirim. Ama ilk kitabım olmasaydı bu kitap olmazdı!
- İlk kitabınızın daha ismiyle şaşırıyordu okur; aile gibi toplumca ‘kutsal’ addedilen bir kurumun ‘ölümcül’ olduğunu dile getiriyordunuz. İkincideki öykülerde de çocukların aslında ne kadar ‘zalim’ olabileceğini gösteriyorsunuz...
- Şimdi söylediğinde düşünüyorum da, gerçekten ilk öykülerdeki çocukların tekinsiz olduğunu görüyoruz. İnsanın zalimlik tohumları çocuklukta atılıyor. Her zaman da dış etkenlerle zalimleşmiyoruz. İlk kitap belki biraz daha sertti, ama ikincisinde böyle bir adalet hissiyle de yaklaşmış olabilirim ve bu yüzden çocukların daha çocukken bile sandığımız kadar masum olmadıklarını dile getiriyorum. Bunu da tabii ki kendi çocukluğumdan ve çevremden yola çıkarak, okuyup izlediklerimden hareketle söylüyorum. Bir yazar olarak çocuğa bugüne kadar onlara yüklenmiş imajla bakıyorsanız, kadına size öğretilmiş imgelerle, erkeğe yine aynı şekilde bakıyorsanız, yazar olarak bir sıfır geride başlıyorsunuz. İyi ve kötünün bu kadar dengelenmiş olduğu bir hayatta çocuklara da kadınlara da eşcinsellere de, yaşlılara da böyle bakmaya çalışıyorum. Yazar önce anlamaya çalışmalı, sonra diğer şeylere geçmeli.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/563d6b18f018fb32c8eea6d4
- Öykülerinizdeki aşk ‘cinsiyet üstü’. Kutsal aşk imgesi değil bu, aşkı kabulleniş şeklinizle alakalı sanırım...
- Aşkı çok yücelten biri değilim! İki erkek iki kadın birbirini seviyor veya cinsel açıdan birbirini çekiyorsa, buna başkasının bir sözünün olamayacağını düşünüyorum. Aşkın varlığını kabul ediyorum ben. Yüceltmiyorum. Aşkı olduğu gibi kabullenip, üzerine daha fazla anlam yüklemiyorum. Her insan her insanı sevebilir, daha ötesi yok bunun. Saygı duymak kendini ve insanı kabullenmek, bir arada yaşamak ve hiçbir şeyi de olduğundan fazla yüceltmemek gerekiyor. Bir şeyi olduğundan fazla yüceltmediğiniz zaman onu olduğundan aşağı da görmüyorsunuz. Yeri neyse orada oluyor, mesafe ve tarafsızlık sağlar bu insana...
- Kalabalık öykülerde bile kahramanlar o kadar yalnız ki...
- Gerçekten öyleler, yalnızlar. Altın Günü öyküsündeki gibi, orta sınıf kadınlar arasındaki muhabbetler çocukluğumdan beri beni çok çekmiştir. Ben de gitmiştim altın günlerine ve onların dedikodularını dinlemek çok hoşuma giderdi. O zamandan beri şunu gördüm, kadın kadının kurdu olabiliyor. Kadınların kendi aralarındaki iktidar çok farklı yerlerden filizlenebiliyor. Çok fazla karakter var orada ama bir yanda da bir veya birkaç dram var. Senin en başta söylediğin şeye benziyor, hepsinin bir dramı olsa da bu onların zalim olmasını engellemiyor. Birine güvenmenin zorluğunu yaşadığımız anda yalnızlaşıyoruz. Diğer öykülerimin kahramanları da gerçekten yalnızlar ve birçoğu bundan kurtulmak için bir çaba da göstermiyor. Hattâ bunun farkında bile değiller. Bunu ya zalimlikle kapatmaya çalışıyorlar ya da bir başka mücadele içindeler...
- Aslında okura tebessüm ettiren öykülerinizde bile bir huzursuzluk var. Edebiyata yaklaşımınızdan mı kaynaklanıyor?
- Edebiyatta huzursuzluğu seviyorum. Dürtükleyici, soru sordurucu, gülerken birden bir darbe almamızı seviyorum. Çünkü hayatı da böyle yaşıyorum. Zaman zaman bir arkadaşımızın iyi haberine gülerken içten içe ‘o kadar da gerekmiyordu’ diyebiliyoruz. Birisinin ölüm haberi bizi üzmüş olsa bile, “çok yaşlıydı zaten” diyebiliyoruz örneğin. Bunlar çok da ikiyüzlülük değil. Bunun için yazmak gerekiyor. Huzursuzluk da buradan çıkıyor. Bizzat huzursuz biriyim zaten, bunun da etkisi vardır. Huzursuzluğun benim edebiyatımda hep olacağına inanıyorum. Edebiyatta huzur istemiyorum.

Haberin Devamı

AYSEL GÜREL’E YAZILAN ŞİİR KİTABIN ADI OLDU

Kitabın ismi bir şiirimden geliyor. Yazmaya başladığımda Aysel Gürel yeni ölmüştü. Gürel, hem benim hem de şiiri besteleyen Mabel Matiz’in tanımadan çok sevdiğimiz biriydi. Ölümünden sonra yazmış olsam da, tamamen onu anlatan bir şiir değil. Peruk imgesine insanların yüklediği bütün o farklı anlamların yanında, peruğun hüzünlü olabileceğini bana ilk hissettiren isimlerden biriydi Aysel Gürel. O deli dolu yaşantısına rağmen renkli peruklarla bunu bir maske gibi kullandığını düşünüyordum.

KİMDİR

- 1977’de Ankara’da doğdu.
- Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.
- Aynı üniversitede özel hukuk doktorasını tamamladı.
- Öyküleri, yazıları ve röportajları Adam Öykü, Notos, Kitap-lık, Roll, Radikal Kitap ve Taraf Kitap’ta yayımlandı.
- 2009’da ‘Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’ yayımlandı. Kitap, Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü.

Haberin Devamı

SAİT FAİK İSMİNİN YANINDA ANILMAK MUTLU EDİYOR BENİ

Sait Faik Hikâye Armağanı’nın yüklediklerini aslında yeni idrak ediyorum. Tören bitti; çok güzel bir akşam geçirdik, ama bir anda hazmedilebilecek bir şey değil. İlk kitabımla Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü almıştım. Büyük mutluluğun yanında bundan sonra neler olacak diye tedirgin olabiliyor insan. İlk kitaba vermeleri onlar için de bir risk. Bana söyledikleri şey, “Bundan sonra sizi çok sıkı takip edeceğiz, çünkü sizinle birlikte biz de bir sorumluluk aldık” oldu. İkinci kitap Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanınca ödüllendirilmenin insana verdiği bir yüreklenme hissi var. Çok büyük bir korku duymasam da biraz da kendimi birçok kişi adına sorumlu hissediyorum. Bu baskı değil, biraz daha sorumluluk yüklüyor. Fakat ‘doğru yolda’ olduğumun da mesajını verdi. Sait Faik isminin yanında adımın anılması ayrıca mutlu ediyor beni.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!